7 Ağustos 2019 Çarşamba

LOZAN'IN BİLİNMEYEN KONUŞMASI.




13 ncü yüzyıl.
İnka'lar..
And Dağları göbeğin de kurulmuş medeniyet.
Yönetim şekli teokratik devlet yönetim anlayışıydı.
Daha ilahi dinler buralara ulaşmamıştı !
Güneşe tapıyordu insanlar.
( O zaman da Güneş ile aldatılıyormuş insanlar)
_________
Sosyal sistem:
Köy ortaklık sistemi ile topraklar köy halkına ait olup her bir köylüye her yıl, eşit miktarda bu topraklar dağıtılırdı.
Para kullanmadıkları için belirli süre devlet işlerinde ücretsiz çalıştırılır vergilerini bu şekilde hizmet bedeli olarak ödelerdi.
Altın her yerdeydi ve mutlululardı. 

Ta ki 1532 yılına kadar.
İspanyol'lara direnen imparatorları Atahualpa vardı.İspanyol rahiplerin baskısıyla ve de katakullesi sonucu Donanma komutanı Francisco Pizarro tarafından öldürüldü.
İnka'lar tarihe gömüldü.
Altınlar Kiliselere taşındı.
_________

Heinrich Schliemann.
Yoksul papazın oğlu olarak doğmuştu
Paraya tapardı adeta...
Gel zaman git zaman.
Çok zengin oldu Almanya'da...
Yaşamında değişiklik olsun diye: Amerika'ya yerleşti.
Tarih okumayı severdi.
Homeros'un İlyada'sını sular seller gibi ezberledi.
Adam kalktı Amerika'dan, Çanakkale de ki Truva'yı buldu.
"9000 parçalık altın tarihi eseri" Yunanlı karısı ile çalıp kaçtı.
1870 yılıydı Adam en ünlü Arkeolog oldu. Bide çaldıkları yanına kar kaldı.

Bizimkilerin ruhu duymadı. Abdülaziz iktidardaydı.
__________

ZEUS.
Bir özel sözleşme imzalandı...
1- Arama alanında bulunan eserlerin:
-Üçte biri arazi sahibine,
-Üçte biri Saraya,
-Geri kalan pay da, kazıyı yapanlara kalacaktı.
Almanlar uyanıktı.
Akropol tepesini 3-5 kuruşa satın aldılar. Böylece Hisseleri çoğaldı.
Zeus sunağı parça parça uzun kağnı kuyrukları ile Bergama'dan Dikili limanına taşınır, oradan gemilere yüklenerek Almanya'ya kaçırılır.
Halk bu konvoyları Saraya şikayet etse de, Saraydan görevli bir paşa gelir:
- Mühim değil sadece taş taşıyorlar- der ve gider.

Zeus sunağını geri almamız söz konusu değil. Adamların elinde kapı gibi mukavele var !

İktidarda Abdülhamit vardır.

( 93 harbi tazminatlarını ödemek ve bazı saray yetkililerinin İngilizler'den aldığı rüşvet karşılığı Kıbrıs'ı İngilizler'e verdiğimiz yıllardır.)

----
Lozan İmzalanmış.
İsmet İnönü Vakur, tebrikleri kabul ediyor.
İngiliz Konferans heyetinden biri:
-Savaş alanlarında yenemedik Türkler'i ama bir gün topa tüfeğe ihtiyaç duymadan yurdunuzu işgal edeceğiz, bunu sakın unutmayın- demesi bile keyifleri kaçırtamamıştı.
________

İnka Altınları tesadüf coğrafi keşifler sonucu bulundu ve çalındı.

O zaman Teknoloji yoktu.

Adamlar şimdi şakgadanak uydudan bakıyor , Bitki örtüsünden toprak renginden sonarla tarıyor o alanlarda hangi madenler var yok biliyor.( And dağları zirvelerinde bakır madenlerini buldukları gibi)

Bir düz mantık...
Tarihte:
Medeniyetin ileri olduğu harabelerin etrafında mutlaka altın rezervleri vardır.
Bakınız Bergama-KOZAK.
Bakınız şimdi Çanakkale-KAZ DAĞLARI.
Korkarım yarın Selçuk'ta Meryem Ana Bülbül dağı kazılmasın ormanlar katledilmesin.!
Korkarım yarın ki paranın icat edildiği Manisa Sard etrafında ki dağlar siyanüre gark edilmesin !
Ve aklınıza gelen önemli harabelerin etrafını düşünün.....!

Teknolojin yoksa bari Tarihini oku...
Coğrafyanın önemini ezberle....
Sonuç: mış-muş hurafelerle oyalama milleti :
Atatürk'ün işaret ettiği Tarih-Coğrafya-Matematik kısaca ,Müspet bilim gerçeğinden ayrılma..

Levent Özcan

6 Ağustos 2019 Salı

DİLEK.

Çok güzel bir kız yaşarmış...
Köyün tüm gençleri peşindeymiş.
Babasından istemişler defalarca bu güzel kızı.
Ama babası vermemiş.
Köylüler iftira atmışlar,kızın kötü yola düştü  İstanbul Başkanlığı  seçimleri gibi murdar oldu demişler.
Babası içerlenmiş, kızını  dağların zirvesine Kaz gütsün diye bırakmış.-Kurda kuşa yem olsun. deyip bir daha da kızının yanına gitmemiş.Güzel kız dağlarda doğa ile iç içe hayatta kalmayı bilmiş ! Kazlarını gütmüş, kaybolanlara rehber olmuş yardım etmiş ! Dağlarda herkese yardımcı olan  bu  güzel kız dilden dile dolaşıp, babasının kulağına kadar gelmiş.
Adam kızını bıraktığı  dağın zirvesine ulaşmış.Güzel kız babasını görünce sevinmiş.hemencecik  sofra kurmuş.Bir ara babası kızından su istemiş, kız tee deniz seviyesine ulaşan ırmağa kolunu uzatıp avuç dolusu su sunmuş babasına.Topuğu ile toprağı eşeleyip maden suyu çıkartmış. Babası anlamış ki :Kızı ermiş yaptıklarından pişman olmuş. Şimdi  ikisininde mezarı karşılıklı tepelerdedir. Umutsuz olanlar beklentisi olanlar bu güzel kızın türbesinde dilek dilerler....

Bir maden suyu markasına adını veren bu efsanevi güzel kızın adı Sarıkız'dır.
Kaz güderek hayata tutunduğu dağların adı ise  Kaz Dağlarıdır.

Son yıllarda yurdumuzda  daha önce hiç adını duymadığımız çok zehirli böcek, kene türleri okur duyar olduk.
Bir yeni böcek türü ise ölümcül  SARIKIZ Örümceğidir. Genellikle çöl ortamlarında çok çabuk çoğalabilen ve soktuğunda insanı öldüren bir örümcektir.

Kaz dağlarında yaşamış Ey SARIKIZ !
SARIKIZ örümceğinin zehri Şimdi Kaz dağlarını çöle çevirenlerin  damarlarında  olsun. 
Tek dileğim senden bu.....

Levent ÖZCAN

5 Ağustos 2019 Pazartesi

YERLİ Mİ MAKBUL ORGANİK OLAN MI ?

Semt pazarında müşteri ile üretici pazarcı arasında  bir diyalog :
- Organik mi bunlar ?
-  Kendimiz üretiyoruz mis gibi organik yerli domates abla !
- Güzel görünüyorlar ver üç kilo.
........
Ertesi sabah üretici pazarcı.  benzin istasyonundan  traktörüne mazot alıp ilçenin yolunu tutar.

Tarım İlaç bayisine varır.:
-Rıza abi şu domatesin yapraklarına bir bak ne ilaç atalım.
Lüple sararmış yaprakları inceleyen ilaç bayisi rıza, raflardan 5 paket ayrı ayrı zirai ilaç indirir.
-Bu kırmızı örümcek, bu trips, bu mantar ilacı, bu yaprak gübresi filan derken:  kullanım dozunu üzerlerine yazar  ve hepsini büyük bir poşete koyar.
-Rıza abi bu sene ki domatesler şahane.
 ....
Kış sezonu için Karnabahar tohumlarını da alıp doğruca gübreciye varır:
1 ton toprak altı gübresi alır, gerisin geriye  köy kıyısında ki tarlasında
 toprak işlemeye başlar.

Mazot aldığı istasyon Shell !
Kullandığı traktör M. Ferguson
Domates tohumu İsrail'den
Mantar ilacı Bayer Alman
Trips ilacı Japon.
Kırmızı örümcek ilacı Amerikan.
Yaprak Gübresi İspanya'dan.
Toprak altı gübresi Hollanda dan.

Tarlasını:  bir çok fabrikanın arıtmaksızın atık suyunu boca ettiği, nehir suyu.
Kat kat azot kat kat fosfor kat kat potasyum her daim suni  takviye.

Hem yerli hem organik domates ?
Allah'tan şimdilik toprak yerli....
O da varla yok arasında....

Levent ÖZCAN.

3 Ağustos 2019 Cumartesi

BEŞİ BİR YERDE





1- Karbondioksit çekeriz, Oksijen soluruz.
2- Kılcal köklerimizle topraklarınızı koruruz.
3- Yapraklarımız dökülür, mikro organizmalara besin oluruz..
4- Budanır dallarımız eşya olur, odun olur.Sinir sistemimiz yoktur acımaz kolumuz..
5- Fıstık gibi oluruz helvalar da tatlılarda kavruluruz
6- Polen oluruz, bal gibi de bal oluruz.
7- Kuş konar,Tilkiye kovuk, börtü böceğe ev oluruz.
8- İklim oluruz, yağmuru çağırırız.
....
Biz kim miyiz ?

 Çevrenizde gördüğünüz beşi bir yerde beş kardeşleriz. Tıpkı tokat gibi.

- Ben Kızıl Çam: Akdeniz de yaşarım Türk çamı diye tanırlar dünya da beni. Kızıl deseler de komünist değil ancak sosyal birliktelikler deyim !
- Ben Sarı Çam: Susuzluğa da gelirim killi tınlı toprağa da. Mütevazıyım ancak aptal sarışın değilim!
- Ben Kara Çam: İlaç desen bende,reçine desen bende. Kara dediklerine bakmayın her iklimin yeşil aydınlatanıyım!
- Ben Halep Çamı: Bakmayın Halep adıma ! Yurdunuzda mülteci tüketici değil, bilakis yurdunuzun milli nefeslerin denim ! 
- Ben Fıstık Çamı : Övünmek gibi olmasın fıstık gibiyim !

Sizler için önce hava sonra su sonra besiniz.

Altın için altımızı oyarsanız şayet.

Beş kardeş bizleri göremezsiniz ancak emperyalizmin şamarı beş kardeş tokat gibi iner: nefesinize suyunuza besinize.
Soğan gibi et gibi su da ithal edersiniz besin de...

ANCAK ?

Ya havayı ?


Levent Özcan.


1 Ağustos 2019 Perşembe

Particilik.

Karartma uygulanıyor.
  Köyün minaresinden Uzatmalı Çavuş şunu haykırdı:
'Tüm Ahali evlerinde, çardaklarında lambalarını  gün batımından/doğumuna kadar yakmayacaktır. '

Alman keşif uçakları karşı adadan zamanlamasız havalanıyor gökyüzünde bir-iki  tur atıyor sonra gözden kayboluyor.Geceleri ise sesleri ve ışıkları fark edilebiliyordu.
- Ulen sen Nazi misin ?
Jandarma tarafından sarılan çardaktan çocuk sesleri, bağırtılar, ağlaşmalar...
Tütün tarlaları arasında ki toprak yolda: önde uzun boylu iri yarı adam elleri bağlı, arkasında bir jandarma Çavuşu ve 3 jandarma eri  gözden kaybolup gitti.
Rumların bir zamanlar gümrük binası olarak kullandığı oda binadan 2 darp sesi ve acı inleme sesi....!
- Ulen yok çocuğum ateşlendi, yok tütün diziyorduk çardakta. Ulen ! Demedik mi lambalar yakılmayacak ... İki dipçik sana ders olsun yürü git evine...
Yıl 1943 lü yıllardı. Almanlar Yunanistan'ın her yerini zapt etmişti.İzmir'in deniz kenarında bulunan bir köyünde yaşanmıştı bu olay.
...
 Türkiye ilk defa çok partili seçime giriyor. El amblemi olan Demokrat Parti ile, Altı ok amblemi olan Cumhuriyet Halk Partisi, hükümet olmak için yarışacak.
- Bak Hanım Altı oka basıcan mührü.!
...
 Altı ok yerine, El Ambleminin altına hata ile mührü basan hanımı ile tütün hasadı bitene kadar ( 3 ay) doğru düzgün  konuşmadı; 1943  yılında jandarmadan 2 dipçik yiyen adam.
.....
 Ne toprakçılık, ne hemşehrilik !
 İzmir'lilerin CHP'liliği böyle bir şey işte...

 Levent ÖZCAN

İĞDE AĞACI

Yer : Ankara
Konu : Yol yapımı.
Alaka : İğde ağacı.
Yol yapım ekibi
Atatürk.
İğde ağacı: Türkiye ikliminin hemen hemen her yerinde kolayca yetişip büyüyen ağaç türü.
Çankaya köşküne yol yapılıyor.Yolun ortasına denk gelen İğde ağacını yol yapım ekibi kesiyor.
Atatürk yeni yoldan geçerken, iğde ağacını göremeyince yaverine:
-Burada iğde ağacı olacaktı.
Yaveri:
- Paşam yolun tam ortasındaydı.Kesmişler !
Yalova'da bir ağaç için köşkü 2 adım geriye çektiren: Mustafa Kemal Atatürk'ün ender ağladığı anlardan biridir iğde ağacının kesilmesi...
Kaz dağlarında kaç iğde ağacı var ki ?


Levent Özcan.

31 Temmuz 2019 Çarşamba

Şifreler ve Kodlar.



Mesela Coca-cola bileşimini sır gibi saklar.Formül hala çözülemedi. 12 boyutu hayal eden dünyamız teknolojisiyle yaķında kolanın formülü de sır olmaktan çıkar.

Bahçemizde ki balkonumuzda ki çiçeklerde, tarımda , hatta sivrisinekler hamam böceklerine karşı kullandığımız zehirler de bile.: formül yarışı var !

Tek fark böceklere karşı etkili olan ilacı bulan firma zehri 10 sene boyunca formülü ambalaja yazarak dilediği fiyattan satabilir. 10 yıl geçince diğer tarım ilaç firmaları formülü kullanarak ayrı bir isimle muhadil olarak piyasaya sürebilir.
Tarım zararlılarına karşı formül bulma olayı, öyle Arap sabununu sulandır bitki yapraklarına sık demekle olmuyor. Milyonlarca liralık yatırım gerektiriyor.

Biz Kore'ye durduk yere sebepsiz askerimizi gönderip, 1600 küsur gencimizi bir hiç uğruna şehit ! verip ' Kore gazileri ' üretirken. Adamlar uzaya çıkma formülünü çoktan hesaplamışlardı bile.
Bize tütün kotalanırken, haşhaş ekimine direnirken Kıbrıs ambargolanırken, yazımlar bilgisayar programları çoktan ayaklara düşmüştü.

Bilgisayar ağı yaygınlaşırken onlarda, biz diri diri aydın insanları yakmakla Uğur Mumcu'yu faillemekle meşguldük.
Adamlar bilgisayarla para transfer ederken biz daha renkli tivilerle tanışıyorduk.
Bırak Nasayı.spacex uzay sirketinin sahibi Elin Maskı şimdiden Marsta yaşamanın formülünü çözmüş gibi..

Hocam bu yatırımlar : Öyle küs ülke Mısır'dan yandaşlar tarafından soğan ithal etmeye benzemiyor. Sadece Uzay aracını itekleyen roketin maliyeti milyar Doların üstünde.....

Gelelim Kaz dağlarına, gelelim Balıkesir Balya'ya ,gelelim Bergama Ovacık şimdi de Kozak yaylasına.
Kozakta dünyanın en kaliteli maliyeti az Çam fıstığı üretilir. Hem doğa harikası,oksijen deposu Tıpkı kaz dağarı gibi.

Kozak yaylasında 5 seneden beri ve birden bire bir zararlı peydahlandı çam ağaçlarına ? Çaresiz kaldı Kozak köylüsü. Ekmekleri küçüldü.Pat köylüye iş imkanı sağlayacak umudunu yarattı altın madeni. Ve fıstık ağaçları kesilecek !

Japonlar hastaları solusun diye kaz dağları havasını tüplere doldurup gidiyorlar.

Hayatımız kodlar formüllerle şifrelerle dolu.
Bunları çözenler.bulanlar dünyaya hükmediyor.
Ha soracaksınız , iyi de kardeşim her şeyin formülünü buldular da Altının formülünü bulamadılar mı ? 
Ben söyleyeyim: Hidrojen ve Helyumu birleştir Altın elde edersin.

Nasıl mı birleşirler bırak güneşi galaksimizin patlaması lazım ki o enerjide 2 element birleşip özlerini kaybedip altına dönüşsün....

Hem ne var şimdi nova patlatmaya galakside bizde varız...... [ Ölürüz mazallah.)

Kaz dağları, Kozak yaylası dururken......

Levent Özcan.

30 Temmuz 2019 Salı

DÜNYA DENGESİ

Biyoloji.
Alt dalı genetik.
En basiti:
Mendel'in bezelyeleri !!!
Dominantlık yasası.
Benzerlik yasası.
Ayrılma yasası.
Faşist üstün ırkın,
Sermaye bildirgesi.
Ve sonuç...
Özü, kokusu, tadı değiştirmiş,
Organizmalar bereketi. (!)

İçine ettiniz meyvenin balığının sebzelerin.
Tohum Kartel sermayenin gözleri
Kanlı para paraaa.....
Köşede ki kasapta bile etler artik..
Mono hibrit klonlama.

Fizik.....
Alt dalı nükleer.....
Bir elementin kalbi.
Çok ince gördünüz: her şeyi...
Çekirdeğin,
Çevresinde.
Bir elementin proton, elektron meleklerini ayırdınız .
Devasal bir enerji elde ettiniz.

Atom bombası yaptınız.
Attınız.....
İnsanları yaktınız..
Yanmayanları da ,
Gama ışınları ile kanserlediniz...
İnsanlık yararı dediniz..
Nükleer santralerle,
Tüm canlıları katlettiniz.

Jeoloji.
Katman katman yer bilimi.
3 aşağı 5 yukarı 5 milyar yıllık bir dünyayı,
Petrol dediniz
Altın dediniz
Kömür, Bakır Maden dediniz..
Size sermaye olanı deldiniz.
Dünyanın anasını bellediniz.

Homeros'un İLYADASIN'DA,
Aşk vardı.
Diojen'in felsefesinde,
İnsan olmak vardı.
Srabonun çografyasın da.
Yepyeni dünyalara merhaba demek vardı.
Pisagor da her şey ,
Matematiksel gerçekti.
Galileo vardı mesela.
Yeryüzü yuvarlak dedi.
Kellesi gidip geldi.
Bir çok insanlık adına
Kuşları sevdi Paplo Neruda.
Vatanı sevdi memleketi sevdi Nazım Hikmet.
Toprak çanak,
Tahta kaşık.
Aç oldugun kadar doy doğadan, topraktan.
Bilim ..
Insanlık icin olsun.
Yoksa
Zengin azĺığın aclığı çok.
Ne kadar zengin az olursa bu dünyada.
Çok ama çok fakir olur her nefes aldığımız coğrafyada.

Levent ÖZCAN.

SABAH VE ÇAY

Bu sabah,
Çayın demi ağır.
Yaz yağmuru sesinde,
Mis gibi toprak kokusu var.
Güneş cilveli kirpik kirpik.
Duygu yüklü bulutların ardından,
Bana göz atıyor.
Tatlı bir serinlik ise,
Kış aylarının sözlüsü sanki.

Biliyormusun ?
Kalem kurşun..
Patalojik ağır tahlilde,kelimeler.
Yazıyorum,habire yazıyorum..
Hiç ölmeyecek gibi.
Daha doğrusu sen sen yazdırıyorsun.
.
Göz gezdirmelisin.
Göz ucuyla da olsa bakmalısın yazdıklarıma.
Ama tepeden aşağıya,
Tanrı gibi.
Göz ucuyla da olsa bakmalısın yazdıklarıma
Ama aşağıdan yukarıya.
Avuç açmış dua yakaraşı gibi.
Her şiir bende ayrı bir şehir.
Her yazdıgım ayrı ayrı birer memlekettir.

Korku,
Mutluluk,
Direnme,
İsyan ,
Aşk,
Özgürlük,
Umut.
Her okuyup anladığında,
Senle duygu yüklü sohpet etmektir.
Şiir şiir şiirlerce.
İşte bu en güzel şey...

Uyaklandığıma bakma sen,
Alt alta duygu sonlarımda.
İki yakası bir araya gelmeyen yurdum gibi,
Belki.
Savruk siyaset hissettirdiklerim.
Ama inancım gibi.
Devrimciliğim gibi.
Herşeyin üstünde.
Tek yüreķ,tek yumruk
Sana karşı HİSSETTİKLERİM.

Levent ÖZCAN.

EKMEK DAVASI

Bir buğday tanesi
Çimlendi başak oldu...
Önce birdi, sonra ekin oldu.
Tarla oldu.
Memleket oldu...

Bir buğday tanesi.

Öğüldü un ufak oldu...
Önce bulamaç sonra hamur oldu.
Pişti kızardı...
Karın doyurdu...

Bir Buğday tanesi
Ekene varlık doldu...
Ekmeyene açlık oldu...
Hırsızlık haramilik.
Ve kan damladı savaş oldu.

Bir buğday tanesi.
Emek oldu 
KADIN gibi bereket oldu...
Aşk oldu...
Mutluluk oldu...

Bir buğday tanesi...
Şekerlendi tatlı oldu.
Bir buğday tanesi açıldı
Börek oldu.
Ama özünde buğdaydı..

(Ne ruj ne makyaj ne dekolte)
Yüzleri güneşe doğru kavrulmuş
TIPKI EMEKÇİ KADINLAR gibi.
BİR ÖMÜR VAZGEÇİLMEZ OLDU.

Levent ÖZCAN.

HAYAT ŞIKKI

Bir anda
düşersin 
sokağa.

Plansız,savruk
kavruk düşünceler 
aklında.

Umut yokken,
körelmişken
köhneleşmişken

Ya A"ya ŞIK"lık katacaksın !
İşi gücü, faşizmi unutup;
Denk gelir belki bellimi olur
Fakir umut tarlanın bitimi 
Kumsalda.
Yakalarsın güpgüzel kareyi.

Göz, gözü çevirmezse, 
Söz sözü kezmezse,
Fikir fikiri ezmezse;

göz göze
söz söze 
fikir fikire
değerse 
İşte o zaman 
"ŞIK" olur
tekil "A" harfi.

24 Temmuz 2019 Çarşamba

ATATÜRK ŞİİRİ

KADINIM

Muhteşem Sevda Şiirim SEVDALILAR

Muhteşem Devrimci şiir

Arkadaşlarında
iPhone bilmem kaç var.
Hafızası,kalitesi tonla.
Işlem çekirdeği ise ışık hızında.

Eteği Versace.
Gömleğin de öyle.
Ayakkabıları Adidas.
Sınıfın en renkli vitrini işte.

Askerlik bitti.Sınırdaydı.
Teskere aldı geldi.
5 ay oldu geleli harçlık yetmedi.
Şimdi aklı işe girme telaşında.

96 model bir araba.
Şehrin Sanayi Sitesi'nde.
Usta abim masraf bu kadar dedi.
Derin nefes aldı içerlendi bir baba.

Ethem lise 1'den.
Telefonu ikinci elden.
1 ay paketi var.
Kotası dolunca interneti tatilde.

Bağdagül lise 3'te.
Aklı aydınlık, gözleri pırıl pırıl.
Kabileri var pembe gömleği eteği de var.
Hepsiciği semt pazarından.

Asker Oğlan Mustafa.
Hayali sımsıcak bir yatak.
Evlenmek oynaştığıyla.
Kazanacağı alınteri sermayesinde.

68 kuşağında muhafazakar,
Anne ve babadan doğmuş bu baba.
3 gencin asıldığı mayıs ayında.
Şimdilerde 46 yaşında.

Ben doğduğum gün.
Alınteri bitirilmiş.
Ben doğduğum gün.
Çocuklarımın umutları idam edilmiş.

Onlar da üç fidandı.
Benim can Çocuklarım da.
Şimdilerde 3 fidan.
Ben Emekçi..
Çocuklarımın hayalleri,
Mücadeleci devrimci.
Tıpkı Deniz,
Tıpkı Hüseyin,
Tıpkı Yusuf Aslan.
GİBİ.
(Maruf yoldaş teşekkür)

YAZAN
Levent ÖZCAN.

23 Temmuz 2019 Salı

ŞİİR ADAM


KÜSÜRAT


GİDİŞ


AŞKIN SINIRI OLMAZ


DENİZ GEZMİŞ


GÜLÜMSETMEK



CANCAĞAZIM

Göreceli yaşıyoruz.
Ayrı ayrı tenler, diller.
Ayrı ayrı dinler, adetler.
Zamanlar..
Farklı iklimlerdeniz.
Birimiz kutuplarda Eskimo,
Birimiz Afrika'da massai.
Yönlerimiz bile farklı.
Kimimiz kuzeyli, güneyli.
Kimimiz batılı, doğulu.
Bitki örtümüz bile farklı.
Güney Amerika'da Jagaranda.
Kuzey Afrika'da hurma.
Akdeniz'de zeytin.
İskandinavya'da Prometheus agaçları.
Beş parmağın, beşi bir değil.
Herşey ama herşey çok farklı.
Varlıkĺılığımız bile farklı.
Lanet olsun adilliligimiz ayrı.
Azımız patron sermaye.
Çoğumuz hayalleri zengin ırgat işçi emekçi.
Sömüren bu dünya düzeninde.
Ya yer altında ya da yer üstünde.
Ortak noktamız ihtiyaçlarımız.
Önce hava sonra su.
Ve sonra dert karın doyurmakta.
Benim için..
Ve enin en güzeli aşık olmak bir kadına.
Mitoz bölünme hariç.
Lambert olmazsa,
Kiraz, dalda iki kiraz olmaz.
Cisco olmasa.
Cevizler kabuk baglamaz.
Kraliçe olmazsa.
Kovanda petekler, bal dolmaz.
Havva olmazsa,
İnsanoğlu doğmaz.
Adem olmazsa,
Havva'nın değeri asla anlaşılamaz.
Ve sen olmasan.
Dişil hayalim.
Oturupta bu adam,
Yorgun argın.
Gün batımında.
Bıkmadan usanmadan sıkılmadan,
Nasır tutmuş parmak uçları ile,
Sana her gün şiirler yazmaz.
Aramızda ki tek fark.
Ben adamım..
Sende kadın.....
Ortak noktamız..
Sende CANSIN,
Bende CANIM.
Beeee..
CANCAĞIZIM.
Levent ÖZCAN

ATATÜRK CUMHURİYETİNİN HİKAYESİ


10 Eylül 2018 Pazartesi

ATATÜRK'ÜN FİKİR VE YASA HIRSIZLIĞI.

Demokrasi, Yunanca demos (halk topluluğu),kratos(iktidar) kelimelerinden oluşup,anlamı 'halkın iktidarıdır.Peki demokrasinin çıktığı ülke Yunanistan'da, demokrasi nasıl işliyordu? Tabi ki eski Yunan site devletlerinde demokrasiye en yakın site devleti ,Atina'ydı. Ama toplanılan mecliste oy verme yetkisi olanlar sadece Atina da doğmuş erkeklerdi.Kadınların, kölelerin ve varlıklı olmayanların oy kullanma hakkı kesinlikle yoktu.Yaklaşık 400.000 nüfusa sahip Atina site devletinde,30.000 ile 40.000 erkek oy hakkına sahipti.Seçilen temsilciler şehir meclisinde alınacak vergiler, savaş kararları vesaire yasalar siyah ve beyaz çakıl taşları kullanılarak oylamayla karara bağlanırdı.(Bazı demokrasi hareketlerinin mesela İngiltere'de 1200 küsur yıllarında Kralla imzalanan 'Magda Karta' ve benzerlerine girmiyorum.)
Antik dönemde sadece elit erkeklerin söz sahibi olduğu demokrasiyi günümüzde değişik uygulanış biçimiyle şuan yaşamaya çalışıyoruz.Değişen şey çoğu ülkede kadınlar dahil her bir bireye seçme ve seçilme hakkı verilmesidir.Tabii demokrasi gücünün de kontrol edilememesinden dolayı, özelikle 3 ncü sınıf ülkelerde bilinçli olarak cahil bırakılan ve kutsal hurafelerin yayılmasıyla demokrasi diktatörlükle son bulmaktadır. 
Yaygın olan 3 din ile demokrasi yüzyıllardır karşı karşıya gelmektedir.Ama tek ortak ifade üslubu her ikisinin de erkek tonunda kaleme alınmış olmalarıdır.Ve ne yazık ki demokraside de yaygın dinlerde de kadınlar hep ikinci planda bırakılmıştır.Bakmayın siz Katolik kiliselerinde Meryem heykellerine, Meryem bile kadın olarak görülmez 'bakire Meryem' olarak hep telaffuz edilir.Bakmayın siz Ortodoks kiliselerinde ki Meryem ana ikonlarına, şuan Atina'nın açıklarında dünyanın çeşitli ülkelerinden keşişlerin yaşadığı özerk bir Ortodoks ülkesi 'Aynoroz' adası var.Burası dünya da kadınların ayak basmasının yasak olduğu tek adadır.İslamda da karanlık düşüncelerin 'hadisi şerif' adı altında 9 yaşında ki çocukların babalarıyla dahi cinsel münasebete girebilirliğini salık verenlerin nedense Kuranı-Kerimde kadın haklarını dile getiren ,hatta emir eden 'Nisa' suresini hiç ama hiç dile getirmeleri (sözüm ona) din adamlarının işlerine gelmez..Yahudilik konusuna girmeyeceğim konu uzamasın.
Söz kadınlardan açılmışken ve kadınların haklarının sağlanması başlangıcı Fransız devriminden sonra filizlenmeye başladığını belirtebiliriz.Tarihlere boğmak istemem ama bu detayı yazmam gerekir, çelişki olmaması için. Fransız Devrimi (Kanlı İhtilal 1789-1799) tarihleri arasında olsa da;Kadınlar ilk olarak 1776 yılında Amerika’nın New Jersey eyaletinde seçme hakkını elde ettiler; ancak bu hak 1807 yılında geri alındı.Sonraları ilk Avrupa da Filandiya ve 1930'lara kadar kısıtlıda olsa Avrupa Yeni Zellanda vesaire ülkelerde yaygınlaştı.
1776-1930'yılları arası 'KADIN HAKLARI HİÇ BİR KADINA ALTIN TEPSİDE SUNULMAMIŞTIR.' Kadın hareketiyle kadınlar haklarını kendi bilek gücüyle kazanmışlardır.Ölüm pahasına dahi olsa kazanılan herhangi bir haktan asla kolay kolay vazgeçilemez.
Hazır 1930'lara gelmişken 9 yıl geriye gidelim ve Temmuz 1921 Eskişehir Savaşıyla parantezi açalım.Türk ordusu Eskişehir savaşını kaybederek Sakaryanın doğusana çekilmek zorunda kalmıştır.Komuta merkezi Polatlıya geri çekilmiş, amansız Yunan toplarının sesleri Meclisten dahi işitilir olmuştur.Meclisin Konya'ya,Akşehir'e taşınması dillendirilmeye başlanmıştır diyelim ve Sakarya'nın doğusuna geri dönmek üzere parantezi kapatalım.
Balkan savaşları,Yemen çölleri,Filistin,Irak,Kuzey Afrika Doğu Anadolu cepheleri derken,köylerde kentlerde şehirlerde erkek nüfusu azalmıştır.Gidenlerin çoğuda dönememiş az bir kısmı 3-5 yıl sonra,esaretten kurtulup memleketlerine dönebilmişlerdir.Ülkenin halini anlatmaya hacet yok.
Elde ne tüfek kalmıştır nede cephane.1917 Bolşevik devrimi ile en azından doğu sınırımız rahatlamış, emperyalist güçlerin emellerini fark eden Rusya Ankara'ya silah yardımı yapmaya başlamıştır.Karadeniz limanlarına gizlice yanaşan cephane yüklü gemilerden alınan mühimmat Ankara'ya nakledilmiştir.Limanlarla Ankara arası ortalama mesafe 400 ile 450 km'dir. Yine ortalama bu mesafe top,tüfek yüklü kağnılarla Ankara'ya varış 15 gün, dönüş ise 15 gündür.Yani ayda bir Ankara'ya silah sevkiyatı yapılabilmektedir.Mustafa Kemal,meclisten bir yasa çıkartırır. Yukarı da saydığım savaşlardan sonra eşsiz babasız erkek kardeşsiz kalmış kadınların kötü yola düşmeyip ocaklarında aş kaynasın diye kağnı ile silah taşıyan kadınlara sefer başına 25 kuruş ödemeyi kanunlaştırmıştır.
Gelelim can alıcı olaya.Meclisin tüm yetkilerini alarak Mustafa Kemal Başkomutan olarak ordunun durumunu incelemeki için Polatlıya gelir.İsmet İnönü karşılar onu. Dilerseniz aralarındaki konuşmaları dialog olarak aktarayım.
Mustafa Kemal: İsmet durum nedir ?
İsmet İnönü: Paşam vaziyet çok kötü.Eskişehir savaşından sonra emirleriniz gereği Sakarya ırmağının doğusuna çekildik siper kazarak savunma hattı kuruyoruz.
Mustafa Kemal : Askerlerin durumu nedir peki ?
İsmet İnönü : 40 bin askerden 20 bin firarımız var,daha da kötüsü firar edenlerin çoğu silahlarıyla,cephaneleriyle firar ettiler.
Mustafa Kemal derin bir nefes aldı ve ''Hadi gel siperlere gidelim'' 
Savunma cephesine vardıklarında kadınların siper kazdığını gören,
Mustafa Kemal: İsmet kadınların ne işi var burda.
İsmet İnönü : Paşam geri kalan askerler yorgun aç bil aç çevre illerden analar kadınlar kızlar hepsi siper kazıyor. Biz bu kadınların hakkını nasıl ödeyeceğiz?
Mustafa Kemal'in gözleri dolar ve '' Zamanı gelince'' der.
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün çıkardığı hiç bir yasa,ne Antik Yunan'dan, ne Magna Carta'dan ne Rönesans'tan ne Bakire Meryem'den nede Nisa Suresinden esinlenmiştir.Çıkardığı tüm yasalar yaşadıklarından Kurtuluş savaşından ÇALINTIDIR.Ve hiçbir hak talep etme lüksü olmayan kadınlara haklarını vermeyi Sakarya ırmağının doğusunda siper kazan kadınları, Ankara'ya cephane taşıyan kadınları gördüğü anda vermiştir. Kadınlarımız Vatan HAKKI yolunda özverilerinden dolayı ATASINDAN en büyük HAKLARINI, hak ederek almışlardır.
Siz Kadınlarımız Lütfen Haklarınıza sahip çıkınız,

Levent ÖZCAN.
02 Ağustos 2018. (03.40)
İZMİR'İN KURTULUŞU..
-Bree  bizimkiler Ankara'ya dayandı.. Bu gece paskalya gibi olacak..
Bulgar çetelerinin, Rum çetelerinin zulümleri yıllarca yetmediği gibi, Millet olarak Türk olarak Anayurdun da elden gidiyor haberleri Selanik'te Kavala'da sıkışıp kalmış Türklerin canını dar ediyordu.Hoş ne İzmir'i görmüşlerdi ne Ankara'yı.. Ama bir zamanlar Özyurtları olan oraları, burada yaşamalarının garantisiydi.
 Kavala'ya bağlı Draniç köyü ile Dramova köyleri arasında uçsuz bucaksız ovaya baktı Mahmut. Haberler hep acı acı geliyordu.. Mayıs 1919'da "O" gün herkez evlerine kapanmıştı...Köy sokaklarında başta aşırı milliyetçi Yunan gençleri olmak üzere hatrı sayılır kalabalık, İzmir'in  zaferini kutluyordu. Ve bugün daha kötü bir olay ki yine kutlama gecesi olacaktı. Gerçi az önce haberi veren adam iyi komşuydu çoğu Yunanlı köy halkı gibi zararı yoktu.. Abdülhamit zamanında daha çok baskı  ve çete korkusu vardı.Dost yaşamışlardı yüzyıllarca.Kimi tütün kimi meyve kimi sebze hep beraberce Drama ırmağının bereket dağıttığı bu ovadan nasiplenmişlerdi.Oturduğu tepecikten doğruldu kıl heybesini attı omuzuna köye yol aldı keçi yolundan....
Evin avlusunun kocaman tahta kapısını açtı.. Hanımı kocaman çinko leğende salça için domates eziyordu.Padişahtan umut keseli epey olmuştu..  Ayşe "Selanikli Mustafa Kemal'de cılk çıktı." dedi.Hoş bu kadar yoklukta Draniç'i Dramova'yı Kavala'yı Selaniği kurtarmayı çok hayal etmiyorlardı.Tek güvenceleri nasıl burada Yunanlıların topraklarında yaşıyan Türkler iseler, Osmanlı topraklarında da yaşayan Rum halkının olmasıydı.Burada yoğun baskı görseler, Osmanlıda yaşayan Rum'lar da karşılık olarak baskı görürürlerdi..
...........
(1800'lü yılların ortalarında İzmir'in bir köyü..)

 İrice , geçirirken öksüz kıtlık aylarını,
Sohpetteyken balıklar zeytin aksi yüklü koylarda,
Aniden bir hışımla inmiş Karadağ eteklerinden.
Bay ANCONOZ.
Denizi almış taa karşısına,
Yorgunluk bilmeden,derme çatma bir ev yapmış.
Taze sürgünlü devasa gövdesi reçine kaplı..
Yaşlımı yaşlı , tepe yamacındaki badem ağacının  yanına.
Terini silmiş son çiviyi çakınca,kapısının tutamacına.
Dönmüş yüzünü kenarları deniz işlemeli.
Görkemli  badem ağaç desenli şaraplık bağ motifli ovaya.
Çıkarmış kıl heybesinden 10-15 zeytinle, keçi peyniri ve 1/4 kepekli  ekmeğini,
İnançlarının izinde diz çöküp haç çıkarmış, şükretmiş Tanrının oğlu İsa'ya
Yeni bağ bozumu yıllık kırmızı şarabından gırtlağını ıslatmış.
Aklı karadağ eteklerindeki evinde karısı Maria 2 büyük oğlu ah ah,
Bir de yeni yetme ufacık nazlımı nazlı Angelinasında.
Issız,korkunç yalnızlığından tepesi heyecan düşüncelerinden , birden.
Sağ uzağındaki tepe yamacından ine keçilerin kokusunu ciğerlerine çekmiş.
Paskalyalar ,yortular şenliğinde gevşemiş gevşemiş.
Yörük çobanının, Tanrı selamını almış,Tanrı selamını vermiş,
Dudaklarını titreterek hayvancıklara hükmeden bu yörüğe
''Gel bre more az 2 lokma soluklan'' demiş.
Ayak düşümü yanındaki akan sudan medet serinlemiş ,iştahını artırarak çoban.
Sofra ortak, şarap haram ondan uzak durarak ,
Bağdaş kurmuş dostane düşmanlık korkularından arınarak.
''Be more burdayım artık yarından ötesi yok''
Sevincini umudunu peynir ekmekle şölen yapan ANCONOZ
Karşısında,yamaçların yüzünü ağartığı güneşin çiller döşediği çobana bakarak....

(O günden sonra köyün adı Anconoz kalmıştır)(Şiir L.Özcan)

Köy tam merkezden  ikiye bölünmüş..Köyün doğusunda Yörükler, Batısında Rumlar yaşıyordu. Rum tarafında kilise, Yörük tarafında Cami en büyük binalardı.Bazı küçük olaylar dışında herhangi bir asayiş konusunda sıkıntı yoktu.Zeytin, balık, koyun-kuzu, keçi ortak geçim kaynaklarıydı. Rumlar bir de şaraplık üzüm üretirlerdi.Bazı küçük olaylar dışında herhangi bir asayiş konusunda sıkıntı yoktu.Kimi zaman Rum tarafında, kimi zaman Yörük tarafında düğünlerde ortak zeybek oynanırdı bile. 
Mayıs 1919 "O" gününde ister istemez, köyün Rum bölümünde şenlikler düzenlese de  Kavala köyleri Draniç ve Dramova'da ki gibi çoşkulu olmamıştı. Yakın  adalardan Yunan ordusu Ankara yakınlarına ulaşıncaya kadar 8-10 aile bu köye yerleşmişti..

 Ve 9 Eylül... Rumlar tekneler dolusu  en yakın Yunan adalarına yol aldılar...Bu Mustafa Kemal önderliğinde,Türk ordusunun Türk Halkının kesin zaferiydi..
Selanik köylerinde ki Türkler de ise tamamen bir katledilme korkusuna dönüştü bu zafer...Padişaha karşı çıkmış 7 düveli savaş meydanında yenmiş bu " Selanikli Adam" doğduğu memleketini de kurtaracakmıydı acaba ? Çünkü ilerleyen günlerde yenilgiyi hazmedemeyen bazı milliyetçi Yunanlılar gece baskınlarıyla evlerden paralar altınlar kaldırıyorlardı..
Yunan içinde Türkler, Osmanlı İçinde Rumlar can güvenliği için iyiydi.Ancak Şimdi bu denge Rumların Osmanlı'dan kaçmasıyla Türk'lerin aleyine gelişmişti...

Lozan'da varılan anlaşma gereği. Anadolu'da kalan son Rumlar'la Balkanlarda ki Türkler memleket değişimi yaşamışlar.Rumlar Türk'lerin terkettikleri yerlere, Türkler'de Rum'ların terk ettikleri yerlere yerleştirilmişler.
Bazıları Lozan'ı yenilgi olarak göstermeye çalışsalar da, Aslında Türk ve Yunan halkının tam bağımsızlığıdır Lozan.
Yüce ATATÜRK, "9 eylül" de sadece Anadolu'daki Türk'lere değil Yunanistan'da ki Türk'lere de bağımsızlık bahşetmiştir..
Draniç ve Dramova'daki Mübadil Türk'lerinden Mahmut ve karısı Ayşe Anconoz'a, Anconoz'u kuran adamın torunları da Selanik köyleri olan Draniç ve Dramova'ya yerleşmişlerdir..
ATATÜRK, seni her gün anmak her insanın en büyük onurudur. Onuru olanlar kula kulluk etmezler..
(Not : Şimdi google arama motoruna 9 Eylül Selanik yazın, karşınıza ilk çıkan sayfa Yunan adalarına 9 Eylül tatil turları çıkacaktır)

Levent ÖZCAN... 08.09.2018....






15 Mayıs 2017 Pazartesi

AYVALIK'TA İŞ ALMAK.

Kırmızı Opel Corsa araba benzinliğe yanaştı.Yer Ayvalı'ğı geçince Gömeç ilçesi girişiydi.. Yön kuzeye dönük sağ tarafta bir dağda ATATÜRK silüeti sabahın 7.30 unda belirgenlişmişti.Sağ camı açtı pompacıya 100 Lira işareti yaptı. Parayı verirken ''Merhaba'' dedi. 3 gün sonra çim gelecek .''Burada çimde çalışacak kişi bulabilirmiyim ''diye sordu.Pompacı , ''Romenlerden buluruz '' beyfendi dedi ve telefona sarıldı.ilk telefon konuşması ,ikinci telefon konuşması olumsuzdu Üçüncüsünde gözleri parladı.''Tamam''dedi .''3 kişi buldum genç bir çocuk ,eşi ve  annesi ..  dedi.''Nedir yevmiye ''diye sordu? ''45 lira ''dedi pompacı.''Tamam ''dedi.''Çarşamba günü sat 8 de burdan alırım ''dedi..
Çarşamba günü geldi..3 kişi arabaya bindi selamlaşma faslı tanışma filan derken çim alanına gidildi.
Genç evli çocuğun adı Onur'du..
Çim yüklü kamyon geldi.
Çimlerin kamyondan inmesi gerekiyordu , tek tek
Kırmızı Opel sahibi , kamyon kasasına çıktı.
Çim rulolarının ağırlığı 15 kilo civarı.
Bir baktı  Onurun karısının karnı burnundaydı.
HAMİLEYMİŞ.
''Abim  sen otur '' dedi.
Kandırıldığını düşündü, kırmızı Opel sahibi.
Ama aldırmadı..
Hamile kadın yerine de çalıştı.
Çünkü o çocuk doğuracaktı. Yaradandan sonra vekil TANRIYDI.
Çimler indi,çimler serildi.
Fazlasıyla gelen çim ruloları vardı.İş bitimiminde.Onur'a yeni kazanç sağladı.
Firma hata yapmış fazla çim göndermişti.
Ve bu onura yaradı.
O günlük kazancı kat be kat arttı.
Vedalaşıldı.
Sene 2012 idi
Yıl 2017 . Onur Ayvalık Cundada  bir işe girmiş.
Denize sıfır bir otantik meseriye yerinin  400  metrekarelik çim işini ''Kırmızı Opeli ''olan adama verdirdi.
 
Bir ders çıkar mı ? sizce.

Levent ÖZCAN





2 Mayıs 2017 Salı

Sen , utangaç gül oluverdin.
Seninle tanıştığımda,
Yazdı yada kıştı.
Fark erdermi ?
Görkeminin başka  toprağa  kök salmışlığı
Kimin umurunda.
Kişiliğinin anlamlı rengi bende.
Çimlendiğin anda,döşten seni beni taşımış ya..
Sen bana var olmuşsun ya ,
Ben ona bakarım.
Yaprağın var bahar bahar.
Gülüşün var gonca gonca.
Benim ovam , sol yanım.
Sevgi çağlar eğimi olan pınarlarda.
Sana daima daima.
Sıcaklık  serinlik can verir, sevdam
4 odalı akışkan mecramda  ( sana)
Seni güldürmek  iklimiyim..
 Güller açtıkça   gözlerinde , 
Tan gibi kıpkızıl elma yanaklarında.
Dikenlerin olsa ne yazar.
Kelimelerin , izlerin
İzlerin gözlerin.
Sen daima yemyeşil sen daima rengarenksin benim cennetimde.
Bilinçsiz , susuz kalmandan ve kurumadan,
kaygı duyarım.
Yokluğuna dayanamam,
Bulut gibi ağlarım dinmeden bıkmadan
Sana  gözyaşlarım BİR HİÇ
Yeter ki  sen yaşa..
Ben ..
Ben..
Canımı bağışlarım sana.

Levent ÖZCAN




21 Şubat 2017 Salı

150 GRAM

Kırk ayak gibi denize uzanan, titrek bacaklı adım attıkça gövdesi gıcırdayan, iskelenin en son noktasına geldi balıkçı.
Bulutlar grinin en koyu tonunda olduğu için, deniz de bir o kadar karamsardı.Bu karamsar dalgasız durgunluğun içinde , dipte ki bitkiler ormanında küçük balıkçıklar bir oyana bir bu yana yayılıyorlardı.
Balıkçı oltasını salladı.Cup diye en uzağa düştü olta.Oturdu, ayaklarını sarkıttı iskeleden.Hayallere daldı balıkçı.
Onun için deniz kocaman bir tanrıydı.
Misinayı denize atmak bir ibadetti.
Misina ucundaki yem bir yakarış bir duaydı.
Yakalayabildiği balıklarda bir nimetti.
Ayaklarının  altında sürü halinde gezinen balıkçıkların tiyatrosunu izliyordu.Parmak uçlarında birden  misina gerildi.Adeta zıpkın gibi oldu.Kalbi hızlı atmaya başladı.Sabırlı olmalı heyecan yapmamalı diye düşündü.Az önce gerilen misinanın hafiflediğini hissetti.Üzüldü.Endişe ederek '' balık kaçmış mıdır  acaba''  diyerek içinden düşündü.Hafifçe misinasını gerdirdi.Yüzüne sevinç düştü birden.Misinanın ucunda ağırlık hala vardı.
Tekrar zıpkın gibi olan misinanın  birkaç kulaç ötesinde daha önce fark edemediği bir bölümün yıpranmış olduğunu gördü.O anda misina büyük balığın zorlamasıyla koptu.Tereddütsüz beline kadar gelen suya atladı.Bir ucunda büyük balık, diğer ucu kopmuş misinasını suyun içinde  elleriyle aradı.Kendini kör bir insan gibi hissetti balıkçı.Ve birden avuçlarına misina takıldı. Bileğine doladı misinayı.'' aferin '' dedi büyük balığa.Derinlere çekip gitmediği için. İskeleye bir hamlede gıcırtılar eşliğinde çıktı.Şuan elinde tuttuğu misina keşke çelik tel olsa diye  iç geçirdi.Sabırla yavaş yavaş büyük balığın  boşladı misinayı çekerek, mesafeyi kısaltıyordu.Taa  ileride büyük balığın ayna çakan kocaman bedenini gördü balıkçı. '' Yaşasın'' dedi.Az daha boşluğu aldı.'' Hadi aslanım az kaldı'' dedi. Büyük balıkla göz göze gelip  amacının onu satmak olduğunu hissettirmemek için karşı sahildeki kayaklara ara sıra bakıyordu.Aniden içine bir kurt düştü.İskeleye büyük balığı çekerken, ağırlığından dolayı ya misina yine koparsa diye düşündü.Hemen denize atladı.Geri geri yavaşça kumsala gidiyordu.Kah göz ucuyla büyük balığa kah karşıdaki kayalıklara bakıyordu.Umutları çoğaldı balıkçının.Büyük balığın direnci azalmıştı.Tıpkı bir kuzuyu çeker gibi tıpkı bir parkta tasmalı bir köpeği gezdirir gibi hissetti kendini balıkçı.Kumsala vardı balıkçı.10 metre mesafe  ya var ya yoktu büyük balıkla kumsal arsında.'' Hadi aslanım yorma beni'' dedi.
Acele etmemeliydi.Kuşku düştü yine içine.Büyük balığı çekerken sığ suda sürtünecek dolayısıyla daha da ağırlaşacaktı.Misinasına güvenmiyordu.Hemen plan yaptı balıkçı.Deniz uzanmış iğde ağacının en kalın dalına misinayı onlarca kördüğüm atarak bağladı.Planı şuydu: sırt dikenleri görünene kadar büyük balığı çekecek sonra üzerine atlayıp kucaklayıp kumların üzerine atacaktı.Ve öyle yaptı.Büyük balığı kucakladı.Sırt dikenleri balıkçının göğsüne battı, aldırmadı.Kenara vardı  kumların üzerine bıraktı büyük balığı.Kendinle gurur duyuyordu, büyük balık yakaladığı için ve bu balığa ''büyük balık'' adını koyduğu için.
..........
Tartıya koydu.
'' 6 kilo 150 gram'' dedi, balık lokantası tezgahında duran tezgahtar.
'' Tamam '' dedi balıkçı.
'' 6 çarpı 30 , 180 lira'' dedi tezgahtar.Tam ödeme yapacakken içeriden biri seslenince.Bekle geliyorum dedi tezgahtar.Balıkçı yine '' tamam'' dedi.
Beklerken balık lokantasının sahibi tezgaha geldi.Tartının üzerinde ki büyük balığı gördü.
'' Koç gibi maşallah''. Başıyla onayladı balıkçı.
'' Para ödendi mi '' diye sordu. '' Hayır '' dedi balıkçı.
Hesap makinesini aldı lokanta sahibi. '' 6 çarpı 35 eşit 210 lira '' diye sesli hesapladı büyük balığın ederini.Kasayı açtı.210 Lirayı 
balıkçıya uzattı.Balıkçı bir an durdu.Tezgahtar oysa kilosunu 30 liradan hesaplamıştı.Bir şey demeden parayı cebine koydu.
.....
O kadar dürüst balıkçıydı ki,
hayallerini süsleyen büyük balık yakalamayı ,
dün gece rüyasında görmüştü.
...
Öğleden olmasını bekledi.Balık lokantasına vardı.Tezgahtar oradaydı.'' Çok aç değilim,150 gram hamsi pişirebilir misiniz '' diye sordu balıkçı.Tezgahtar garipseyerek '' tamam'' abi dedi.
Oturdu bir masaya, 150 gramlık balığı çarçabuk yedi balıkçı.
Kalktı kasaya gitti. '' Borcum ne kadar'' diye sordu tezgahtara.
'' 5 lira verdin mi yeter '' dedi tezgahtar. Balıkçı  30 lira uzattı .'' Üstü kalsın'' diyerek, tezgahtarın şaşkın şakın bakışları arasında gözden kaybolup gitti balıkçı.
(Kendi rüyamdan alıntıdır)

Levent  ÖZCAN.




16 Şubat 2017 Perşembe

KARA VEBA

1300 küsurlu yıllar.
Orta Asya'da tarihin belli başlı  en büyük imparatorluklarından biri.
CENGİZHAN'ın kurduğu Moğol İmparatorluğu. Çin'den, Avrupa kapılarına kadar dayanmış, dünya haritasında epey bir alan kaplamış büyük bir imparatorluk.

Ama bir tehlike var !!!
Gözle görünmeyen.
Nereden geldiği belli olmayan.
Irk, soy sop , renk din ayırmayan.
Mevki, makam gözetmeyen.
Bir düşman ?
Kısacası tüm insanların sinsi düşmanı.
....
Kırım'da Ceneviz ticaret şehrini kuşatan , Moğolların vebalı asker cesetlerini mancınıkla şehrin içine atmalarıyla başlayan bir biolojik savaş.

Oradan kaçan şehir insanları ''veba'' yı yani çaresiz ölümü Avrupa'ya taşımışlar.
Çin'den, Avrupa'ya kadar yaklaşık 75 milyon kişi hayatını kaybetmiş.

Bu bilinmeyen, görünmeyen  katilin faturası Avrupa'da yaşayan Yahudi, Müslüman , Çingene azınlıklara kesilmiş. Veba'dan değil ama bu azınlıklar , Hristiyanlar tarafından şuçssuz yere katledilmişler...

Gelelim günümüze.
DÜN ,  % 50 den fazla HAYIR oyu çıkarsa  '' İÇ SAVAŞA'' hazırız diyen bir  şahıs çıktı.
303 madencinin  göçük altında kömürleştiği, Manisa'nın ömürler faciası yaşandığı Soma ilçesinden.
....
Ülkede neredeyse şehitsiz günümüz yok.
Bombalar elden ele, ilden ile  dolaşıp patlıyor.
En büyükten , en küçük esnafa kadar herkes kan ağlıyor.
Çoğu iş yapamaz durumda.
Ülke ekonomisi tam takır.
Fikir adamları cezaevlerinde.
Akademisyenler sorgusuz sualsiz aforoz edilmiş.
Zaten  ülke savaş yeri , yangın yeri !!!
Bunların ''KARA VEBA'' li KİM ACABA ???
Ben Savaşa, şiddete Varımmm,
Diyememmm.
SAVAŞA DA HAYIR, RENFERANDUM DA HAYIR.

Levent ÖZCAN.
                                       

3 Ocak 2017 Salı

bir tarla 
ömrümü devşirdiğim
ey en güzel sevda
her sabah kalkarım ben sol yanımla
rengarenk binlerce çiçek  açtırırım 
gözlerinden doğan, senin sımsıcak doğanda
profilden saten duvarlardadır bakışın
ben ensenin sol yanından
nice denizler ufuklar görürüm
masmavinin saydam derinliklerinde

sen  yüreğinle hektar hektar tarlasın
benim için.
her hecem sende çimlenir
her kelimemde bir bir adam oluşum sende
bir mısradır anlamın 
kuvvettin solmasın
 bitmesin en güzel enerjin
seni sana en deger verenim.
sabır et be bahar devrimcim

levent özacan



nasıl başlanır ki 
bu durumda şiire..
bir uçurtmanın ipinden boşalması gibi
duygularım, yalpa yalpa kafa atıyor bulutlara.
avuç içi nasırlarımla tutunamıyorum 
okyanusların atası, gökyüzüne
takatim kalmadı inan bir kayada parçalanmaya.
her ne iklim varsa gökyüzünde nefes alan
kuşçukların kanatlarında ben ölmeliyim.
yüreğimin sızısı parmak uçlarımda.
ne kafiye ne uyak derdim benim.
beni ve seni yazmaya korkmuyorum inan.
hece ölçüsünden korkmam
gerekirse  kelimelerimi sınırlar ,
yinede seni yazarım
 ve seni yazar gözlerim.
sırt üstü uzandığım odamın 
tavanının beyazına.
sen şiirin en güzel anlamısın.
sen kelimelerimin düşlerisin
bir hece dokunsana bana.

Levent ÖZCAN








2 Ocak 2017 Pazartesi

öyle bir kadın ki
yarın toprağa girsek 
biliyorum
bu gidişimizin adı ebediyet 
öyle yeşile  katarım ki toprağı
ve beni gömmesinler gölgeye
ve her hangi bir ağaç dikmesinler başucuma
güneşte yansın kemiklerim
yaksın ki  güneş 
yandığım kadar  ona
rengarenk binlerce şiir çiçekleri açtırabileyim.
iyi çocuklardık biz 
çamurdan evler yapardık
tütün sıralarında 
hayaller döşerdik odalarına
bacalarından 
tütün zifti tüterdi kıvrıla kıvrıla.
sigaraya meğilimiz işte o zamanlardan.

tespih çeker gibi
minicik ellerimiz zeytin toplardı
avuç avuç doldururdu sepetleri
tepemizde cıvıl cıvıl sığırcık kuşları
ama çok üşürdük şubatın ayazında
yine de iyi çocuklardık be biz

süs balıkları kefal yavruları kovalardık
mavinin kirpiklerinde
azmak ağızları hep bizimdi de
ufuklar  hep teknelerindi
yine iyi çocuklardık biz 
hayallerimiz öyle masumduki 
hiç batmazdı comların derinliklerine

kalem tutuk 
cümle okuduk
insan olmayı öğrendik
mini mini kuşları doyurduk
biz iyi çocuklardık 
kokulu silgilerimizle hep kötüyü sildik

iyi çocuklardık biz.
tütün gördük,zeytin gördük,pamuk ve deniz gördük
yaşlarımızın baharında 
papatya tarlalarında bir tek papatyayı sevdik
aşkın emeğin onurun biz en sağlam devrimcisiydik.

Levent ÖZCAN





Günaydınnnn.
Seni sevmenin adını koydum ben..
Güne başlamanın
en güzel aydınlığısın.
ve yaşadığın anda oldukça uzağında  yaşladığınım.
günleri neden işkenceleştirelim ki
varsın çentik çentik işlesinler
yüz hatlarımıza saniyelerin dakikaların
anı çiziktiriversinler.
her geçen gün ruhunun bir tadı var
güne başlamanın
nefes alabiliyor olmanın hazı var.
dolu dolu dağlar kadar  kocaman mutluluk yaşamak
seninle güzel.








29 Aralık 2016 Perşembe

Hüznüm yorgun bugün,
Sebep var mı ?
Var elbette ki 
En ince misina gibi birbirine dolaşık.
düşüncelerim, hissedişlerim.
 tam anlamıyla kör düğüm  gibi herşey .
beni yormaz asla beden güç sarfedişlerim..
düşünceler kalbe inince 
bakışlar bile bir başka ağır bir ezgi ritimleri,
KEŞKE KALBİM BEYNİME 
HÜKMEDİVERSEYMİŞ...

levent özcan





UÇMAK

bulutun üzerinde gözüm var 
tepeden bakarım sana
kimi zaman nemlenirim 
kimi zaman demlenirim 
severim çünkü ben
ve de üzülürüm bazen
beni havalara
U-ÇU-RA-NA.
Levent ÖZCAN

16 Ekim 2016 Pazar

İYİ Kİ VARSIN....

Memleketim kadar seni SEVDİM.
Devrimcilerin devrim aşkı kadardı sana SEVGİM.
Ben olan bu ADAMIN,
Sen olan bana o en yakışan KADININ,
İnancı GİBİ,
Ekmeği GİBİ,
Edebiyatı GİBİ,
Bilimi GİBİ,
Keşke senin kadar sevmeyi BAŞARABİLSEYDİM

Sigaraların filitlerini , binlerce kez emeceğime,
(lanetler olsun binlerce kez)
Keşke dudaklarında,dudaklarımla dans edebilseydim.
Avare sarhoşluk kadehleri yerine,
(adı batsın içmenin, anlık efeliliğinin)
Keşke ruhunla, cisminle,varlığınla sarhoş olabilseydim.

Aptal denizi mesala ve onun rengini çalan güneşin,
On iki saatlik hüznü yerine,
Uykusuzluk bağımlılığına, direnemeyen göz kapaklarıma,
Direnç vererek ve gözlerine bakarak en azından,
Keşke uyuyabilseydim.

GÜNAYDIN DEVRİMCİ KADINIM.
(iyi ki VARSIN)

Levent ÖZCAN.

6 Ekim 2016 Perşembe

geç kaldın yine,
haklısın randevumuz yok ki !!!
çöle dönmüş  kalbimde,
kim buluşmak  ister ki ?

duygular saman rengi
hasret bende en kolay bilmece
(cevabım çünkü sensin)
yitip gitmiş baharımın feri,
kül eder beni bir kıvılcım bile

sen körpecik yüreğinle ve ivmenle
saçlarının limanında bir  şefkat aç bana.
demir attığım sevginde, 
yelkenlerim dinlesin saçma sapan fırtınaların ,homurdanmalarında.

gül ve suyun aşkı gibi seni seviyorum,
güneşimin rengi senin  bakışlarına
kök işliyorum
senin yüreğimdeki başımı eğdiyiğim ,
sol bakışına

VE SENİ ÇOK SEVİYORUM.
,
,
,
Levent ÖZCAN







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...