29 Nisan 2011 Cuma

JOHN DONNE'UN İZAHI

Dizeler arasından şiir nedir ? Neden yazılır ? İşte 400 yıl önce  yaşamış İngiliz şair , John DONNE ' un izahı.


      Yer kabuğundaki dar kıvrımlı yarıklar,
      Deniz suyunun zararlı tuzunu nasıl süzüp alırsa,
      Düşündüm ki yatışır benimde içimdeki acılar.
     Dizeler arasından süzülüp arınırsa.

27 Nisan 2011 Çarşamba

İKİNCİ PARTİ KİTAPLAR ALANYA'DAN

ALANYA ; Şiir gibi yazılası,roman gibi serüven dolu kaleme alınası kitaplarınız için çok teşekkürler.

Saygı ve sevgilerimle

 Levent ÖZCAN

24 Nisan 2011 Pazar

50 KURUŞ

        Deniz gökyüzünün grisini almış, Rengini iyice koyulaştırmıştı.Uzak mesafeli iki tepe arasında,oldukça yoğun zeytin ağaçları toprak yolun kenarından ,eğim eğim ta ki sahile kadar uzanmıştı.Rüzgar şiddetini bastırırken,kıyıyı döven  dalgaların   çarpma   sesleri, iki tepenin zirvelerindeki kayalıklarda sonlanmaktaydı.Sabahın  erken saatlerinde bulutlar oldukça hisli,ve oldukça yakın yer değiştirirken ,tepelerde
dokunmayla ağlacak kıvamdaydı.  Soğuk ara sıra esen rüzgarla, bu sahnede kendine
 iyi kötü yer bulmaktaydı.Uzak yakın bir traktör sesi peydahlandı birden.Yaklaştıkça yılan kıvrımı yolun teker izlerinde, zeytin eti peşindeki Ardışkuşları ,karatavuklar  ,boz-  
bataklar ; aniden birer ikişer havalandı. Arkasında ki  römorkla kah salana sallana kah kıvrıla kıvrıla , köpük köpük sahile 100-150 metre kala kuvvetli ve uzunca meta- lik fren sesi bırakarak traktör durdu. Yüzleri başları sarılı banka soyguncularına benzeyen ve konuşma fonlarında 3-5 çocuk sesi katıştırılmış kadınlardan oluşan toplayıcı grubu hiç beklemeden kasadan aşağıya indiler.Ellerinde ,gövdeleri kargıdan  örülmüş sepeteleri vardı. Traktörün önünde biri kullananan diğeride amele başı olmak üzere iki adamda aşağıya indiler. Şöyle bir gökyüzüne bakıp şansa yağarsa döneriz diye fikir birliğine vardılar. Zeytin ağaçlarının yaprak iz düşümleri olabildiğince zeytinle kaplıydı.Bu sene geçen seneye nazaran oldukça bereketli yıldı.Çünkü zeytin 2 senede bir baskın mahsul verirdi.Ve o baskın senesi bu yıldı. Kızlı kadınlı zeytin toplaycıları ellerindeki sepetlerden bir bir öğlen azıklarını en yakındaki zeytin ağaçlarının gövdelerine koydular.Bazılarında ekmek ve burgulu taslarını koydukları torbaları zeytinağaçlarına astılar.Biraz uzaktan bakınca rengarenk torbalar asılı bu ağaçlar sanki yol kenarlarında değişik rengk bezler bağlanan dilek ağaçlarına benziyordu. Yanlarında çocuklarını getiren kadınlar onların soğuktan korunmaları için kıyafetlerini kontrol ederken bir yandanda ''sakın
yaramazlık yapmayın uslu durun'' gibi telkinlerde bulunuyorlardı.Amela başının ''haydi kolay gelsin'' demesiyle kadınlar 3-5 ağacın eteklerinde çömelerek önlerinde sepetlere zeytin toplamaya başladılar. Çocuklar ise şimdilik annelerinin yanlarındaydı ancak zamanla sıkılıp sağa sola oyun oynamaya gidecekleri kesindi.
    Yevmiye hesabı şöyleydi; Zamanın hükmü yoktu her zeytin toplayıcı kadın yada kızın ayrı ayrı ketenden çuvalı olur, çuvalı dolduran 1 günlük yevmiyeyi hakkederdi.
Ondan sonraki toplanan zeytinler sepet başına ilave yevmiyeydi. Bir keten çuvalın zeytinle dolmuş hali yaklaşık 80-100 kg gelirdi.Toplayıcılar hem zeytin topluyor hemde  birbirleriyle sohpet ediyorlardı. Dolan sepetleri amela başı alıp hiç bekletme-
den sepetin sahibinin çuvalına döküp yine bekletmeden toplayıcı kadına geri veriyor-
du.Konuşmalar takılmalar,şakalar, gülüşler arasında şimdi bu ortam dahada insan sesleriyle dolup taşmıştı.İşte bu durumda kendilerini unuturan çocuklarda  bu grup-
tan ayrılmış kendileri aralarında çeşitli oyunlara  başlamışlardı.Az ileride denizin dalgaları daha da hızlanarak  zeytin ağaçlarının  bulunduğu sahili dövüyordu. Anneler arada sırada çocuklarını kontrol ediyor fazla uzaklaşmamaları için uyarıda bulunuyorlardı.Sahille bu eğimli zeytin tarlasını bir sur gibi ayıran çalıların ardında oynayan çocuklar arsında bir süre sonra kavga sesleri ardından ağlama sesleri yüksel
di.Hemen hemen herkes o yöne doğru başlarını çevirdi.Anneler bir çırpıda koşarak kavgaya tutuşmuş çocuklarını ayırdılar.''Yapmayın siz arkadaşınız'' deselerde çocuklar birbirlerine kinli kinli bakıyordu.Her anne  çocuğunun elinden çekercesine sımsıkı tutup zeytin topladıkları ağaca geri döndüler.Hala çocuklar birbirlerinin üzerine atılmaya çalışıyorlarsada annelerinin tuttuğu elerinden kurtulamıyorlardı.Ali,Özlem
Nesrin bir olmuş , Bülent'le Zehra'ya saldırmışlardı. Hemen amele başı geldi.Yapma-
yın siz arkadaşsınız dediysede çocuklar duracak gibi değildi.''Bakın uslu durursanız ve bana yardım ederseniz akşam üstü köye vardığımızda her birinize 25 kuruş  vercem.Dolan sepetleri çuvaların yanına getirmek şartıyla''.''Anlaştıkmı'' diyede sordu.Çocuklar bu teklifi duyunca  oldukça sakinleştiler hatta gözleri parıldadı.
Birer ikişer başlarıyla onay verdiler.''O zaman Bülent'le Zehra, sepet taşıyacak onlar
bir takım , Nesrin,Ali,Özlem ayrı bir takım olacak diyerek'' diyerek çocukları 2 ayrı gruba ayırdı.Çocuklarda bu teklifi kabul ederek hemen işe koyuldular.7-8 yaşların-   daki bu çocukların 7-8 kg gelen zeytin dolu bir sepeti tek başlarına taşımlarıda müm-
kün değildi zaten.25 kuruş ne demekti çocuklar için ? Çabuk bitmemesi için kapağı delinmiş SENSUN gazozla ALGA gofreti demekti.Hemen çocuklar zeytin toplayan kadınlarınn sepetlerini kontrole başladır.Az önceki kavgadan eser yoktu.Dolan sepetler hemen gruptaki eşle yanyana taşınıp çuvalların yanına getiriliyor orda bekleyen amele başıda çuvala bu zeytin dolu sepetleri döküyordu.Bazen gruplar arsında yarış hali bile olsa bu tatlı bir rekabete dönüşmüştü.Bülent'le Zehra birlikte taşırken zeytin dolu sepeti,Nesrin,Ali ,Özlem değişimli olarak çalışıyorlardı.Bunları gören annelerinde çocuklarına ''Aferin oğluma,aferin kızıma ''diyerek moral veriyorlardı.Neyse öğle yemeği yendi.Zeytin toplamaya devam edildi.Çocuklar gayet iyi çalışırken bazen 2 grup elemanları centilmenlik göstererek birbirlerine dahi yardım ediyorlardı.Kavgadan eser dahi kalmamıştı.Ve böyle devam ederken zaman akşam üstünü buldu.Paydos zamanı.Hemen römorka binildi.Sabah gelinen yolda şimdi köye doğru yolculuk başlamıştı.Geride bir sürü ağızları dikilmiş zeytin çuvalları
tarlanın çeşitli yerlerinde dimdik ayakta duruyordu.Hoplaya zıplaya bata çıka köye varıldı.İlk noktada evleri birbirine yakın olan Zehra ile Bülent ve anneleri indi.Çocuk-
ların gözleri amele başındaydı.Amele başı elini cebine atıp 50 kuruşu Zehraya verdi.
''Bozuk yok Zehra sen bozdur, Bülent'e 25 kuruş verirsin''dedi.Zehra'da  ''tamam'' diyerek.Parayı aldığı gibi koşarak bir anda gözden kayboldu.Bülent bakkala gideceklerini sanıyordu.Zehranın bir anda kaçmasına anlam veremediğinden dona kalmıştı.Oysa beraber çalışmışlardı.Zehranın annesi Zehray'a nereye kızım diye ardından bağırsada çoktan Zehra gözden kaybolmuştu.Bülent'in birden çocuk gözleri dolduğu halde hızla Zehra'nın koştuğu yöne koşmaya başladı.Köyün sokaları arsında
dört bucak koştuysada Zehra'yı bulamadı.Nefes nefese bir sokak başında çöktü.Göz yaşları sicim gibiydi.Küçükcük bedeninin göğüs kafesi körük gibiydi.Soluklandı.Hem ağlıyor hemde ne yapacağını düşünyordu.Derken hemen hışımla kalktı koşar adımlarla Zehra'ların evinin kapısına gelip Zehra'ya seslendi.Annesi elinde 25 kuruş olduğu halde kapıyı açtı.''Bülent Zehra yok oğlum al sana 25 kuruş hadi git bakkala harçlan '' dediysede , Bülent ''olmaz Serap teyze ben amele başının verdiği 50 kurştan 25 kurşumu isterim'' diyerek uzatılan 25 kuruşu almayı redetti.''Oğlum aynı para '' de-
diysede ,Bülent koşarak kendi evlerinin avlusuna geldi.Hala ağlıyordu.Annesi ''ne oldu oğlum bulamadın mı Zehrayı'' diye sorunca Bülent tamamen hıçkırıklara boğuldu.Dudakları titreyerek kesik kesik konuşarak''Hayır yok evlerinede baktım yok
ben o 50 Kuruştan 25 kurşumu isterim'' diye diretti.''Bide sen git anne sen iste'' dedi
''Annesi oğlum zaten yorgunum gel sana 1 lira vereyim git harçlan'' dediysede nafile
söz dinletemedi oğluna.Hadi sende gel o zaman başımın belası diyerek Zehraların evine yöneldiler.Avlu kapısına geldiler. ''Serap ,Serap ''diye seslendi, kapıyı Zehra açınca Bülentin gözleri parıldayıverdi.Zehra'nın sağ avucununda sıkılı olduğunu görünce göz yaşlarını kolunun tersiyle silip daha da keyiflendi.Zehra'nında annesi geldi.Hadi bakalım doğru bakkala gidin.Zehra annesinin tokat tehdittinden dolayı istemiyerekte olsa Bülent'le beraber bakkalın yolunu tuttular.Arkalarında annelerinin konuşma seslerini bırakarak.Bakkala gelindi gazoz ve gofret alındı.Hemen dışarı çıkarak bakalın duvarına çömeldiler.Gofretlerin ambalajı açıldı.Gazozlar kafaya dikildi hatta emildi.Zehra bir çırpıda gofretini bitirdi.Bülent ise daha henüz bir ısırık almıştı.İkinci ısrığı tam alacakken zehranın gofretine iştahla baktığını gördü.Hemen
gofretin kağıdı çıkardı.gofreti ikiye böldü ısırmadığı tarafını Zehra'ya uzattı.İki arkadaş gazozlarını ve gofretlerini bitirdikten sonra evlerinin yollarını tuttular.

     Levent ÖZCAN     

22 Nisan 2011 Cuma

AŞK

Dün günüm bana,,
Katışıksız acılara  gebe iken yarınlarım.
Hayat karnemi , ellerime sundu.
Umudumu kurtarmışım yıldızlı yapmışım hatta.
Saygımdan da geçer not almışım,
Seviyor olmaktan zayıf değildim oysa,
Ancak aşktan maalesef zayıf almışım.
En çok zoruma gidende bu oldu aslında.
Katışıksız acılara gebe iken yarınlarımda ; AŞK vardı.
Karnem kırıklarla dolu iken ; AŞK vardı.
Umudum çok azken zayıfken ; AŞK vardı.
Saygımda  ; AŞK vardı.
Seviyor olmakta iken ; AŞK vardı.

Tek bişeyi unutmuşum ,
MANTIĞIN VARLIĞINI.


Levent ÖZCAN

10 Nisan 2011 Pazar

İLK KİTAPLAR GELDİİ ............

                                         ASLI
Yaptığın kattı çok anlamlı.Gerçi  onur ve ileri görüşlülük bu olsa gerek.Sen bir mirasını paylaştın. Umarım o kitaplardan bir kelime iyilik adına bir şey öğrenenler,   yarın sabah '' Merhaba günaydınlar '' diyebileceklerse bu senin eserindir.Gurur duy.......Tevhide ben SENLE  gurur duyuyoruz çünkü....
   

 SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMLE


Levent ÖZCAN

GÜN

Nefesimi hapsettim kendime.
 Tırmandığım bu günümün ,
   En masum geçmişime.
     Darlanıyorum.
      Kasveti çalınmış heyecanlarım sende. 
     Alınmıyorum.     

Levent ÖZCAN 
  

ÖYLESİNE İÇTEN GELEN

Öylesine içten gelen,
Yazılması geciktirilmiş,
Basıncı azaltılmış nefretlerin , kelimelerine hükmeden;ben
Her satır başı buluşmalarında
Ritmi çalınmış heyecan koşuşturmalarımda
imla sendromlu cümleler katarlarını sıralarken,
Nedensiz ukala , şımarık haykırışları balçıkla sıvamışım; meğer,
Hiç ama hiç istemeden.
Gaza gelmiş, cesaretimin zirvelerini zorlarken ,  bir anda,    
Korkunun eteklerine sarılmışım 

7 Nisan 2011 Perşembe

ÇEKİŞMELER

Bu kadar mıydı çıkmazı  uzak mesafelere sürdüğümüz?
Sancılı direnişleri avuturken öfke kıvamı konuşmalarda,
Hani nerede kaldı hasret dolu sevişlerimiz?
İnsanlık deneylerimizin iki ana maddesiydik.
Etkileştiklerimizle biz tepkileştik.
Bilim kanunu bu, birinci kuralı bu bilimin ,
Asla yoktan (HİÇ) bir şey var edilemez vardan da yok edilemez.
Biz etkimizle en güzeli var, tepkimizle en yüceyi yok ettik.


Levent ÖZCAN

6 Nisan 2011 Çarşamba

OKUMAYI SEVENLERE


                                         MERHABALAR
     Gerek yazı yazdığım  bu blogta benim yazılarımı  takip eden üyelerden gerekse blogumuza üye olmayıp misafir olarak sayfamı , ziyaret eden tüm okuyucularımın dikkatine bir şey sunmak istiyorum. Benimde ilkokul ve ortaokulu okuduğum geçmişte, BADEMLİ İLK  ÖĞRETİM  OKULU olan şimdilerde bir hayırseverin 6-7 yıl önce modern ek bina yaptırarak adı, BADEMLİ M.ERTUĞRUL DENİZ OLGUN İLKÖĞRETİM OKULU olarak değişen, çağdaş eğitime devam eden bu okulumuzun kütüphanesinde halamın kızı TEVHİDE gönüllü olarak çalışmaktadır. Malumunuz olarak burada ki ortak paydamız yazarak-okuyarak bir şeyler paylaşmak. Okumayı ve yazmayı sevenlerden ricam şudur: evlerinde okumuş oldukları işe yaramayan roman,hikaye.masal vb. kitapları bulunduğumuz köye göndermeniz. Okulumuza çevre köylerden de taşımalı sistemle öğrenci gelmektedir.(YAHŞİBEY, DENİZKÖY GİBİ). Hemen hemen her gün okul kütüphanesine uğramaya çalışırım . Raflarda genelde gazetelerin o kuponlu kitap verme yıllarından kalan ,ansiklopediler ve kağıt kalitesi düşük hiç bir albenisi olmayan promosyon hikaye ve romanlarıyla dolu olduğunu fark ettim. Halamın kızının düşüncesi nette kitap bağışı için duyur yapmakmış.Bende en azından bloğumda  bir '' kitap bağış yazısı'' yayınlayabileceğimi söyleyince gözleri parladı. Bir tek kitap dahi okul kütüphanemize kazandırabilirsek, ne mutlu sizlere. İlgi ve alakanıza çok teşekkürler ederim. Yurdun her neresinde olursanız olun '' YURT İÇİ KARGOYA '' kitaplarınızı verip kargo ücretini karşı  ödemeli yaparak aşağıda vereceğim adrese gönderebilirsiniz. 


Saygılarımla.
Levent ÖZCAN


ADRES: BADEMLİ M.ERTUĞRUL DENİZ OLGUN İLKÖĞRETİM OKULU.
              Bademli köyü DİKİLİ/İZMİR
               İLETİŞİM: o.232.677 81 98  
                Küçük bir rica :  Roman,hikaye ,masal,eski tarihli bilim tarih,sanat dergileri olursa seviniriz.Ansiklopedi ve promosyon romanları ve hikaye kitaplarından oldukça fazla var. 

MİSAFİR ŞİİR...

GÖZ GÖZE GELİRSİN , YÜREK YÜREĞE DEĞER.  
YAŞANILAN HER ŞEY GÜZEL , GERÇEĞE YAKLAŞTIRIYORSA EĞER.
 


Teşekkürler ELİFÇE

5 Nisan 2011 Salı

DENİZ VE ÇOCUK

Korunmasız düşüncelerle acemice devirdi geceyi.
Doğudan batıya sürerek siyahı,
Açık etmişti lodosu ve poyrazı.
Bir sığırcık kuşu kadar titrekti bedeni.
Sonsuzluğu çalınacak günün heyecanı ile apar topar,
Geç kalmanın tedirginliğini koşarak kapatacaktı.
Zeytinlerin zengin dostluğuyla selamlaşan yoldan ,
Nefes nefes etti yorgunluğunun terini.
Geride bıraktığı mesafelerin, kulvar kenarlarındaki yeni yetme gelincik ve papatyalarına ,
İçinden binlerce ''merhabalar'' demişti.
Maviye kavuşmanın son dönemeci görününce , gözlerinin karşı iz düşümlerinde,
Martıların uyuşuk kanat çırpınışlarıyla alay ederek,
Tamamen hızlandı.
Denize özlemli teknelerin motor seslerine iç geçirerek.
Çark etti limanın dar ve kenarları kovalıklı yoluna.
Sevdası denizdi, belki geleceği de,
Maviyi yoğunlaştırmıştı en koyu atan sol tarafında.
Balık yakarışlarına değildi ağ ağ tekne gerisinde zıplayan,
Nede martıların yüzsüz dalışları değildi maviyi parçalayan.
Benliğinde hani derlerdi ya balık ve ortaya bir yetmişlik rakı,
Mezelere asla ezdirmezdi ortaokulluk yaşlarını.
Demir alındı.Dehşet bir çığlıkla mavi makaslanıyorken,
En uçta  bacaklarını açarak,
Şimdi bu gökyüzünün tepetaklak olmuş tonuna hükmediyordu.
Derin bir serinlikle dipte abideler yaratan,
Pinaların devasa pembe kaburcakların ve yosun tarlarınını heyecanla dalgalandırarak,
Ulaşıvermişti para zimmetli balık tarlalarına.
ÇOCUK oluvermişti az sonra eline yapışacak bir pul tanesi şuanda kim bilir hangi dipte ,
Solungaç titrekliğiyle hangi kuyruk izi bedende muntazam dizliydi.
Sabahın adamsı uyanışını ,şimdilik hepatit-C  virüslü kağıtları unutarak,
Can atan atmosferden ilk ilk oksijeni soluyan bir masum bebek GİBİydi,
İplikten karelerle motif yapıldı kurşunun ağırlığı, mantarın hafifliği ile.
Su DÜNYASINA acı yaşam türküleri serildi.
Zamanın hükmü çekilecek ağların pembesinde beyazında morunda,
Ve ulaştırılacak kıyıya, elleri ovuşturmaktan sımsıcak,
Saçı başı dağınık KİRLİ sakallı geçimin dümen suyu olan,
YÜZsüzce sırıtan balık tüccarında.
Tekne sesi hızlandı deniz sobelendi,
Ağır metalleri hiçe sayarak KİRLİ sevinç haykırışlarıyla usta balıkçılar,
Martısal çalımlarla bin bir çırpınışı doldurdular son durakları olan tahta kasalara.
Yarı kayarak yarı sendeleyerek deniz döküyordu elindeki kova ile ,
 Ayaklarının dibinde  duran deniz özlemlilerine
Adamsı oluvermişti işte bir anda bu çocukta.
GÖZLERİYLE süzdü madde sevincini (beyninde) AMA EN TEMİZ yüreğiyle çok üzgündü,
Şimdi yarının kalem ve defterine BAKIYORdu,
Cebine girecek sıcaklığın, yeni kitap sayfalarında okşamasına arzu duyarak
Sere serpe serilmiş fonda şimdi yıkıyordu , bu adamsı çocuk yüzünü.
Demir alındı,.
İskele alabanda.

Levent ÖZCAN

2 Nisan 2011 Cumartesi

ESARET

Dillendirdim kısıntılı düşüncelerimi.
Dümdüz geçen zaman kavramına, çentikler işledim,
Bağlamak adına sessizliğimi ,
Tonların vurgularını  törpüledim.
Nedir ya bir şeye hükmetmek ?
Gösterişi bol sükseli albenili kavramlar odağında,
Mütevazılık sokaklarının loş duvarlarına yaslandım.
Hükmetmek mi  neye bir insana bir canlıya ilah olmak mı ?
Atladım yüreğimin deryasına.
Öylesine ufuk çevresi geniş ki öylesine enginki,
Kimi zaman süt liman kimi zaman alabildiğince dalgalı.
Yüzeysel hissedişlere yer olmadı hiç bir limanında.
Dört odalı oksijenin ve kanın kaynaştığı arıtıldığı,
Beyne hükmeden bir ritm var damarlarca pompalanan
Ey heyecan.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...