SERİN MAVİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SERİN MAVİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2021 Cuma

İSİMSİZ EFE DESTANI

Kozak yaylasıdır.
Çam ağaçları
Çam fıstıkları
Şelaleler
Ballar arılar.
Keçi koyun çıngırakları.

___/
Kuzeyimde Ayvalık 
Batımda Dikili.
Güneyimde Çandarlı.
Ta ileriler de Şakran Aliağa...
Denize girintili çıkıntılı uzanmış durumdalar.
Denizin öteberisinde Midilli adası...
Adanın tam Güney boğaz karşısında Karaburun.

___/
Çam yaprakları huşu içinde rüzgara ara ara senfoni veriyor.
Okuduğum bir kitabın 2 sayfasında geçen olaydan etkilenip koşup gelmiştim Bergama Kozak yaylasına.
Öyle etkilendim ki o kitaptan, 40 Kilometrelik Dikili-Bergama arası yolda geçmişi yaşıyor gibiydim.

___/
Geçmişi çarpıtabilirsiniz!
Tarihi işinize geldiği gibi yazabilirsiniz!
Aslında geçmişe şahit olan Asırlık ağaçlardır!
Aslında en sadık tanıklar, kendi mecrasında kıvrıla kıvrıla akan ırmaklardır derelerdir, çağlayanlardır.
Dağlardır, kocaman kocaman kayalardır. Yüzyıllardır, bitmek bilmeyen yıllık devinimleriyle yeşeren çayırlar, kır çiçekleridir.
Bunları yok ederseniz bırakın tarihi kendimizi yok ederiz. Aç kalan ahtapotun kendi ayaklarını yemesi gibi!

___/
Bir gözüm renkli.
Bir gözüm siyah beyaz.
Yol boyunca kendimi, Bergama'yı işgale giden, Yunan askeri gibi, Rum çete üyesi gibi hissederek siyah beyaz gördüm o işgal dönem geçmişini.
Bazen aslıma döndüm. Doğduğum bu bölgenin o dönemlerde ki halkı gibi eziklik, yetimlik hissettim.
Oysa ki okuduğum iki sayfalık bir tarih için Kozak yaylasına gitmekteydim.

Ve varmıştım. Ege Denizinin Kuzeyine hükmediyordum, Kozak yaylasının en zirvesinden...

___/
Huşu içinde dalgalanan ve senfoniler fısıldayan çam ağacının asırlık gövdesine yaslandım.
Kınalı kayalar çepe çevre, tek yıllık çimenler yemyeşil çakıldan büyük taş motifleri serpiştirilmiş bu kocaman halı satıh üzerinin misafir doğasındaydım..
Dalıp gittim hikayeye...

___/
Pat pat peşi sıra takır takır silah sesleri!
Hemen toparlandım.
Arabamın olduğu yönde 4-5 atlı!
Tüfekler havada !
Dedim "herhalde domuz" süreğindeler !
İçlerinden bir tanesi ayrılıp bana doğru at sürdü!
Ayağa kalktım.
Kefiye sarılmış fes, kartal kanatlı yelek, yakasız gömlek, belde kuşak, potur şort, körüklü çizme !
Elinde tüfek, sırtında saz!
"Yok artık, herhalde ya mesire var yada dizi çekiliyor" dedim!
Ben şaşkınlıkla bakarken bu efe kıyafetli kişiye, o attan inip yularını bıraktı, hayvanın.
Nutkum tutulmadı değil hani.

___/
"Ne ararsın be kızan buralarda" diye sordu.
"Ben buraları severim, arada sırada kaçıp gelirim çam ağaçlarına su başlarına" dedim.
"İyi edersin, nerdensin" diye sordu.
"Dikili'denim" dedim ve "siz hayırdır bu kıyafetler silahlar ,atlar!" diye merakla sordum.

___/
 Yüzünde belirgin çizgeleriyle, kaşları iplik gibi ve çatık, muntazam dolgun bıyıklarıyla kelimeleri anlaşılır ama Ege şivesine çakırkeyif meyilli konuşan bu kişi bağdaş kurup oturdu. Bana da eliyle otur işareti yaptı. Bende karşısına bağdaş kurdum.

"Demek Dikili'densin" 
"Aslında ben Bademli Köyündenim" dedim.
"Bademli" diye düşündü. Tarif ettim köyümü.
"Ha şu yarısı Rum yarısı Yörük olan Anconoz Köyündensin"
"Eskiden öyleydi şimdi Oranın adı Bademli ama Rumlar  yok artık" dedim.
 Elimde ki cep telefonuma bakarak gülümsedi..!
"Siz bu kıyafetlerle hayırdır" dedim.
 Gülümsedi..!
"Tamda ben Kozak efeleriyle bir ilgili olay okumuştum ne tesadüf Efe kıyafetli biriyle karşılaştım" dedim.
  Arabamı gülümseyerek(!) inceleyen yüzü gerildi, kaşları çatıldı.
"Hangi efelermiş onlar de bakiim" diyerek bana döndü.
"Vallaha o okuduğum kitapta efe isimleri yazmıyordu" dedim.
 Kaşları çatık bir şekilde "Hangi olaymış o" diye sordu.
 Nerden bilecek diye içimden geçirirken, " Bergama'da Bir Sarı Kadı varmış zamanında ve o kadı (alaycı bir  gülümse ile "eee" dedi) O kadı işte Dikili ovasında ki köylünün tarlalarını zorla elinden almış ki ve o  zamanında zorla sahibi olduğu  tarlalardan iki parçası da bizimdi. Bir tarlanın adı "Kanlı tarla" idi onu  araştırırken....." derken bana sus işareti yaptı.
"Ben anlatayım sana" dedi.
 Ben hayret içinde kaldım. 
"Buyurun" dedim.
"Biz Kozaktayız kızanlarla, Rum çeteleri kıyıda, köşede, yamaçta kalmış Çepni-Yörük köylerine  baskın  veriyorlardı."
"Biz derken" diye soracakken  gülümsedi(!) sus işaretiyle sustum.
"Sultan Abdülaziz Han Teşkili Vilayet kanunu çıkarmış, Sonrası Abdülhamit Han dönemi. 
 Haberimiz yok, okuma yok bilgi yok. 
 Kanunu okumayı bilen kendine yontuyor. Boşluk ta çok. Gündüz  şehirde ahali olanlar gece dağlarda, başta Rumlar  olmak üzere karışık milletten eşkıyalık yapan çok. Zabitanlar çaresiz. Çare olsalar bile hükümleri adaletsiz."

___/
 (Sanki O günleri yaşamış gibi anlatan bu kişiyi dikkatle dinlemeye devam ediyorum...)

___/
"Duyarız adalarda Balkanlarda isyan vardır. Yunanıdır, Bulgar'ıdır, Sırp'ıdır, Ermeni'sidir isyan eder. Her  isyan haberinde  burada ki kalıntıları ayrı ayrı canlanır ayrı ayrı şımarıklaşır. Ayvalık'tan tut Madra Dağı  oradan gel buraya, Kozak  Yaylası Yağcı bedir  göçerlerine, in aşağıya tee Dikili ovası Yörüklerine, Çepnilere  kadar aman vermezler. Keserler asarlar  soyarlar haraçlanırlar."
 Acı bir gülümseme ile " Zabitan bizi kovalar! bizde bu devşirme çeteleri kovalarız! 
"Haşa biz İstanbul'a karşı durmayız ancak muhbirlik çok! Birinin tarlasında gözün mü var, birinin   makamında gözün mü var at çamur, izi kalsın. Tarlaya da konarsın, makama da! Nicedir geçmişle övünen    kızanlarını nice cenklerde şehit veren ahali, korkmaktan bile korkar durumda. Kadısından tut katibine     kadar devlet işi marifetiyle kanun kanundur diye diye susturulmuş halk, anası tokluk yolunda avlanmış, kara tavuk yavruları gibi aç bil aç sersefil yuvalarında ciyaklamaktadırlar."
 Derin bir nefes aldı ve devam etti.
"Hal böyle iken Dikili Ovasından Üç köylü geldi yamacımıza. Buyur ettik dertlerini dinledik" derken cep  telefonum  çaldı. 
 Sinirden telefonu kayaya çalacaktım! Anında telefonu tamamen kapattım!

 Gülümsedi...

___/
"Şu  kıvrıla kıvrıla akan su var ya, ovaya can verir. Tee burdan denize ulaşana kadar beslediği topraklarda  yetişen  pamuğu, tütünü satın almak için Rejisidir, Tüccarıdır bin takla atarlar. İyi kâr ediyorlar demek ki bir sene öncesinden  anlaşırlar köylü ile."
"Gelen üç köylü Dikili Çaltan köyündenmiş. Karşı kıyı Midilli Adasından tayinle buraya kadı olarak atanan "Sarı Kadı" lakabını taktıkları kişi: yeni çıkan kanunu bahane ederek zorla yok parasına tarlalarını satın  almak istemekteymiş."

 Ben "kartelleşme gibi bir şey mi " dedim. 
 Yine gülümsedi ve devam etti.

"Tarlalarını satmak istemeyenleri ova da bir mevkii de toplamış üzerlerine kurşun yağdırmış! Yaralı kalanlar sürüne  sürüne uzaklaşırken tarlaları akan kanlarıyla kızıla boyamışlar"
"Hal böyle iken köylüler haklı, zorbalığı yapan kadı! hakkını kimden arayacaklar? Tüccar değiller ki Manisa'ya İzmir'e gitsinler, gidip orada bu olayı dile getirsinler. Ağam desinler paşam desinler bu toprak kanunu bizi bezdirdi. Hoş haber de  gönderemezler. Tüccarıdır, rejisidir vilayetlere gidenler denize açılanlar hep ecnebidir."

"Kanun çıkar halk kanunu tam anlayana kadar, o kanun kalkar yeni kanun çıkar. İki öküzün çektiği kara sabanın ardında toprağa çizilen emekle iki parmak arasında kağıda yazılan mürekkep fermanının etkisi bir değildir. Toprak işleyenin değil toprak biçilen ekinlere değer biçenlerin günü olmuş." 

"Saray adaletinin, kanununun mecralara ulaşmadan cılızlaştığı, hatta kuruduğu yada işte bazı vicdansızlar tarafından kanunların halka farklı mayalanıp, el koydum, astım, kestim dönemidir."  
"Kısacası ecnebilerle kanunların devşirdiği makam sahiplerinin kol kola halkı ezdiği günlerdir. Bu dağlara biz asmak kesmek zorbalık için çıkmadık, kanunların zorlaştırdıklarını kolaylamak için çıktık. Yine derim ki biz saraya karşı değiliz sarayın eksik kaldığı yerlere yetişiriz."

"Gelen köylülere ne oldu?" diye sordum.

 Biraz nefeslendi. 

"Dediler ki Sarı Kadının zabitanlarının yanında Midilli'den gelen Rum çetelerde iş birlik içindeler, bize  aman vermiyor! İlla ki kadı zoraki topraklarımızı alacak kendi merasını kuracak!. Ne zaman ki Kadının Midilli'li çetelerle Dikili ovasında zorbalık yaptığını duydum, tekrar sordum bak bu doğru mu? Bir Osmanlı kadısı kendi halkına ecnebilerle  iş birlik içinde  olup zulüm yapmaz! Ağalar dedim bak biz yalana kurşun yakmayız bu işin içinde bir alengirli iş varsa  yanan siz  olursunuz dedim."

 Yüzü acıma dolu bir ifade ile "Gariban gariban karşımda oturan hiç bir lafa karışmayan  köylüden biri "Efem dilersen bir kaç kızan gönder misafir edelim kendileri  olup biteni sual etsinler, ahanda biz ordayız zulüm her gece hanemizde akan   kandan giden canlardan kızıllaşmış kanlı tarlada orda dedi" "Bu çıkışa sözüm şu oldu: tamam dedim üç tane kızan gönderecem siz bu gece burda misafir olun dedim. Üç kızan çağırdım yanıma. Böyle iken böyle imiş, varın gidin soruşturun işin aslı astarı nedir diye kızanları ovaya gönderdim."

...
 
"Ertesi gün kızanlar geri geldi, olay harfiyen yanımızda bekleyen üç köylünün anlattığının aynısıymış" 
 Düşünceli tavırla " Köylülere dönerek, Eh iş başa düştü ağalar nerede kıstırılır bu zorba kadı anlatın bakalım dedim" diyerek devam etti.

" Mera edindiği yerde büyük bir çiftlik kurmuş, Rum ve sair ecnebi ayak takımını burada beslermiş. Çitliğe baskın veririz dedim. Ne var ki köylüler çiftliğe baskın kızanlar için kırıcı olur, kadı efendiye ulaşmak zor olur dediler."  Hem biz, ne Kadının kanı aksın nede kızanların kanı aksın isteriz ha şu var şımaran Rum'udur ecnebisidir Kadı'nın kurduğu  bu çetenin canı cehenneme dediler."

Ben hayretler içinde içimden "Yok artık sen kalk gel Kozak Yaylasına, 1800 lü yılların sonlarında geçmiş belki de çoğu insanın bilmediği bir olayı Efe kıyafetli birinden sanki o günlerde; (şu tarihe tanıklık eden doğa içinde) bu kişiden ayrıntıları ile dinle! "Pes" dedim.

Gülümseyerek:
"Ne o daldın" dedi.
"Yok yok dinliyorum siz devam edin" dedim.

" Üç köylüden Kadının en çok nerelerde dolaştığını öğrendik. Dediler ki Kadı perşembe günü Demirtaş köyü mescidinde halk toplansın diye haber göndermiş  oraya gelirken kullanacağı yol üzerinde bulunan "U Taşı" mevkiinde kadıya pusu atmaya karar verip köylüleri ağızlarını sıkı tutması için tenbihleyip iki kızanla birlikte gönderdik."


"Çarşamba gecesi indik Dikili Ovasına. Daha önce köylülerle gönderdiğimiz kızanlarla buluştuk. Onların kılavuzluğunda
pusumuzu atıp beklemeye başladık."
 
Bağdaş kurduğumuz toprağa kuru çam sopasıyla bir harita çizdi.

 Sopanın ucuyla haritada "Biz burdaydık Kadı burdan gelecek ki bu yoldan Demirtaş'a gitmek için geçmemesi mümkün  değil" dedi.

 Ben hayretler içinde "Biz derken" diye soru anlamında yüzüne şaşkın ve gıpta ile baktım.
 Çatık kaşları ile kırışık anlı hafif gülümsemesiyle bir anda düzeldi ve devam etti.

"Aslında biz Kadı Efendiyi Kozağa kaldırıp misafir edip köylünün haksız yere alavere kanunla çöktüğü topraklarını geri vermesine zorlamaktı amacımız. Kadı dediğin muhakemedir, haktır biz bunu bileriz. Kanunlar halka zorluk değil kolaylıktır. Bizimde başımızda "yakala" fermanı var elbet ancak bizim cana mala kastımız yok. Ecnebi tüccarların köylüden: pamuğudur, tütünüdür, meşe palamudu, ekinidir  alımlarında  alın terleri tuzunun ucuz gitmemesidir maksadımız. Ve bir Osmanlı kadısının hangi kanunda yazar ki Osmanlı zabitanı bir yanda Rum  ve ecnebi çete ayak takımıyla birlikte kendi halkına zorba yaptığı. Hoş zorla topraklarını elinden almak istediği köylüler arasında Rum köylülerde var !

 Ve devam etti. 

"Maksadımız kan akıtıp can almak değildi, öyle olsa idi kaypakça pusu kurmaz, mertçe kadının Çiftliğini basardık. Nihayetinde belki bu kurşun yağmurunda Kadı da ölmüş olurdu. Onun ölmüş olması yaşamasından köylüye daha zarar verirdi. Çünkü "allem edip kullem" edip kanunla üzerine geçirdiği tarlaları geri almamız mümkün olamazdı."

Bir süre sessizlik ki bazı şeyleri başaramamış duygu sesiyle daha düşük bir tondan devam etti.

"Perşembe günü  tüm gün bekledik! Tarlasına tapanına gelip-gidip köylüden başka geçen olmadı. Karanlık çöktü iki kızan yolladım Çaltan Köyüne. Bir süre sonra geri geldiler. Köylünün de haberi yokmuş Kadıdan! 

Bu Efe kıyafetli adam ve sanki Kızanların Efesiymiş gibi anlatışı ile "Acaba rüyada mıyım" diye çaktırmadan işaret parmağımı baş parmağımla eklem yerinden avucumun içine kuvvetlice bastırıp burktum. Acı duyuyordum asla rüya değildi.

"Cuma oldu. Anladık ki dedim ya "muhbirlik yılları" Sarı Kadı pusuyu bir vakit öğrenmiş doğruca Ayvalığa kaçmış. Bir ay geçti Kadı İstanbul'a yerleşmiş. Orda göreve başlamış. Kozağın yamaçlarında zabitanlar  bu süre içinde  görünmediğine göre demek ki biz doğru yoldayız dedim. Kızanları topladım.  Çiftlikte geride bıraktığı Kadının Kızı Naciye ve damadı Tevfik'e haber verin korkmasınlar  kendileri ile konuşacağımı haber etmesi için iki kızanı göndermeyi karar kıldık."

"Ertesi gün kızanlar geldi görüşmeyi kabul etmişler. Vardık. Çaltan köyünden bazı ileri gelenlerle Kadının Merasında ki çiftliğe, böyle şöyle derken köylünden zorla alınan tarlaları geri aldık"

" Şimdi sen bildin mi Dikili sokakların da çarşaf çarşaf  bağırarak satılan lezzetli karpuzların yetiştiği Kadı Merasının hikayesini."
" Yada hala Kanlı Tarlalarda yetişen Pamuğun kalitesinin nereden geldiğini"
"Siz kimsiniz" dedim.
 Gülümsedi... "Ben İşte o kızanların Efesiyim" dedi.

"Bırak dalga geçmeyi" diyecek cesaretim yok. Her şey o kadar net ki hayal desem değil rüya desem rüya değil.

"Diğer Atlılar kimdi peki" diye sordum.

"Onların hepsi kızandı nihayetinde ölünce hepsi efe oldu. Kimi işgal dönemlerinde Yunan askerlerine yaptıkları baskınlarla zarar vermiş efeler, kimi Alman'ın "elimde kanun var ben buldum ben alırım" şımarıklığıyla Zeus sunağının kaçırılmasını eli kolu bağlı izleyen efeler, kimi  burada yetişen çam fıstığının, üretilen balın, peynirin, pekmezin yünün çalınmamasına göz kulak olan efeler."  
"Kestel barajına karşıcı, altın madenine karşıcı olanların hepsinin, bu kozak yaylasında makamları efeliktir. İsimleri sanları bilinmez olanlar vatanın işgalden kurtulması için dağa çıkanların, tek dal kırılmasın bir taş kaybolmasın diye mücadele edenlerin  yanında, Efsun askerleri ile çatışırken gövdesini Ali Çetinkaya kızanlarına siper eden şu kocaman kaya kızandır. 
"Çam ağaçlarını işaret ederek, "Bizi gölgeleyen, yeri geldiğinde yağmur çağıran yeri geldiğinde, sis oluşturan bizi  gizleyen bize nefes veren şu çam ağaçları ordusuda kızanlardır. Etrafında  piknik yaptığınız kıvrıla kıvrıla akan dereler birer kızandır..."  
 
"Neden onlar  kızandır. Cansız yada insan olmadıkları için mi efe değillerdir?" diye sordum.
 
Gülümsedi...
"Onların efeliğinin değeri yok edilince unutulunca anlaşılacaktır!" cevapladı.

"Peki buraya gelen herkese mi böyle karşılıyorsunuz nasıl bir tiyatro bu" diye sordum.

"Biz herkese görünmeyiz, adımızın sanımızın, yaptıklarımızın peşinde olanların bir satır dahi olsa tarih yapraklarında bizi okumuş olanların belki de iç sesiyiz diyerek kestirip attı.

Ben bu son sözünün ardından "Sazda çalıyorsunuz" dedim.

"Ne zaman bir fukara cendereden kurtulursa ne zaman zulmün başını ezmişsek, halk adına günü, ayı kurtarmışsak zeybek ritmimizle neşelenir, türkü yakarız efelenir zeybek safında dizilir." dedi.
 
"Bende saz çalarım" derken karşı koruluktan atlılar göründü. 
"İsminiz nedir" diye sordum.
Yüzüme baktı, "Kızanım gitmem lazım" diyerek ayağa kalktı. 
İleride otlanan atını çekti getirdi.

Atına bir hamlede bindi "sende bir Türkü yak bize uzakta olsa, yakında olsa tınısı sözü ulaşır bize" diyerek uzaklaştı. Diğer atlılara karışarak çam ağaçlarının arasından gözden kaybolup gitti.

Ben bu yaşadığım anların etkisiyle: yayladan eve gelip kağıdı kalemi sazı tezeneyi nasıl elime aldığımı bilmeden beni "KIZAN" diye niteleyen efenin ağzı ile çaldım ve söyledim. 

 Şimdi bu yazdığımı çaldığımı söylediklerimi dinlediklerine eminim...
 
Gün gelir  bende "EFE" olur, gelecek nesillere görünürüm...! 

____/
SARI KADIYI KAÇIRAN İSİMSİZ EFE TÜRKÜSÜ

yetiş geldi köylüden
indim dikili ovasına

kadı baykuş olmuş
konmuş halkın tarlasına

kurşunlar yağmış canlara
kan damlamış toprağa

kozaktan geldim dostlar
düşman bir  yara
kadı ayrı bir zorba

koştum tez geldim dostlar
kanunu yormuş
kadı  kendi kârına


biz dağların efesi
zeybek halkın öz ritmi

zulüm nerede ise 
çökeriz biz ensesine
ineriz biz tepesine

kadı kaçtı istanbula
düşman geçti denizi
düşman sevdi denizi

isimsiziz a dostlar
bir gün söz olur
bizide anarlar 
  
selam olsun kızanlar
bir gün saz olur
bizide çalarlar

bahar olsun yurduma
bir güneş doğar
dört bir yanı kaplar



Levent ÖZCAN

29 Aralık 2020 Salı

Kadı merası zeybeği






yetiş geldi köylüden
indim dikili ovasına

kadı baykuş olmuş
konmuş halkın toprağına

kurşunlar yağmış canlara
kan damlamış toprağa

kozaktan geldim dostlar
düşman bir yanda yara
kadı ayrı bir zorba

biz dağların efesi
zeybek halkın öz ritmi

zulüm nerede ise 
ineriz biz ensesine
çökeriz biz ümüğüne

Kadı kaçtı istanbula
düşman geçti denizi
düşman sevdi denizi

isimsiziz a dostlar
bir gün söz olur
bizi de anarlar 

selam olsun kızanlar
bir gün saz olur
bizi de çalarlar

bahar olsun yurduma
bir güneş doğar
dört bir yanı kaplar


Levent ÖZCAN



25 Aralık 2020 Cuma

Salgın

 

kovid 19
korona 
cana tehdit mi ?
tehdit..

soru...

Gözle görülebiliyor mu ?
dili var mı ?
sesi var mı ?
dini var mı ?
milliyeti var mı ?
kadın-erkek genç-yaşlı,
çoluk-çocuk ayırıyor mu ?
dil, din, ırk ülke ayırıyor mu ?
hepsine kocaman hayır !


Yıl 2021 
emperyalizm
kapitalizm
mala tehdit mi ?
tehdit..!
cana tehdit mi ?
tehdit..!

soru...

Gözle görülebiliyor mu ?
dili var mı ?
sesi var mı ?
dini var mı ?
milliyeti var mı ?
sömürüyor mu eziyor mu
mazlum insanları ?
hepsine evet ise
tarihten beri en bitmeyen
en büyük salgın sizce ne ?


Levent ÖZCAN

22 Aralık 2020 Salı

masal


Bir doğru varmış dün
O doğru yalanmış meğerse bu gün.
Masal tekerlemesi
Bir varmış bir yokmuş gibi.

İyi olan şeyleri
hafife almakmış
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde diye
Yalanlara başlamakmış

Hiç bir zaman uz gidemeyen
Hep azla yetindiren
Ceylan kuş ağaç orman
dere tepe düz giden

Develer tellal iken
Kaf dağının ardında biz hayallerdeyken
Tıngır mıngır bizleri uyuturken
Yorgan yakmadığımız pireler
Şimdi, hayal bile etmedikleri yerdeler

Azınlığın sonunun mutlu  olduğu bu masalda
Kusura bakmasın hiç kimse
Onlar ermiş muradına
Ben şahsen çıkamayacağım kerevetine. 

Levent ÖZCAN

11 Aralık 2020 Cuma

ÖZÜR


 Kusur: bir insanın beyninde olabilir.

Kusur: bir insanın gözünde olabilir.
Kusur: bir insanın dilinde olabilir.
Kusur: bir insanın bedeninde olabilir.

Özür: bir insanın beyninde yoksa.
Özür: bir insanın gözünde yoksa.
Özür: bir insanın dilinde yoksa.
Özür: bir insanın bedeninde yoksa.

Engelli vatandaşlarımızı
                              düşünmüyorsak!
                              görmüyorsak!
                              konuşmuyorsak!
                              yardım yerine koşarak kaçıyorsak!
En büyük kusurlu 
En büyük özürlü 
Onların özünde bizlerizdir.


Levent ÖZCAN





10 Aralık 2020 Perşembe

se.....

 





Sev emir kipi
sev-i aşk
Sev-gi içten gelen his
sev-gi-li çoğaltmak yüreğin ritmini
sev-gil-im  
sahiplenmek
sana ait tek şeyi



Levent ÖZCAN

8 Aralık 2020 Salı

İ L E T İ Ş İ M

 
google alıntı





Şimdiler de
Bir sürü iletişim aracı var.
Cep telefonu var 
Mesajlaşma var
Messenger var
whatsapp  var
Var oğlu var.

Dün göz göze geldi,
Bugün arkadaşlarının arkadaşlarından seçti .

Dün aynı yerde yol gözledi.
Bugün Facebook'tan ekle dedi.

Dün aynı yerde  gülümsendi.
Bugün Messengerdan telefonunu istedi.

Dün cesaretini topladı bir pusula verdi.
Bugün  1 saat telefonda sohbet edildi.

Dün aynı yerde not bekledi ama cevap gelmedi.
Bugün telefonda sohbet epey ilerledi.

Dün yüz güldü. Hafta sonu pasta haneye gel diye pusula geldi.
Bugün hafta sonu  AVM' de  buluşuruz dendi.

Dünden bahsettiklerim 
Pasta hane de göz göze heyecanla konuştular.
Bugünden Bahsettiklerim 
AVM Cafesinde Merhaba-Merhaba.
Sonra akıllı telefonlarına daldılar.

Anlayacağınız dünün AŞKI.
Anlayacağınız Bugünün AŞKI.

Aşk yıllanır ancak His asla modernleşmez.

Levent ÖZCAN

Ümit......

 




foto alıntıdır.


boş zamanlarımda hayal kuruyorum
ümitleri zamana bırakıyorum

öyle kendi adıma filan değil
bebek adına
çocuk adına
genç adına
emekçi adına
baba adına 
bebek olduk mu olduk
çocuk olduk mu olduk
genç olduk mu olduk
emekçi olduk mu olduk
baba olduk mu olduk

bir gün ya zaman tükenecek
yada hayaller son nefesini verecek.

Levent ÖZCAN

29 Kasım 2020 Pazar

Nallı Arap Said.(Dikili Zeybeği Sözleri)

benzemez teni
                tütüne
benzemez şivesi
                egeye

yüreği kırmızı
atmaz öz yurdunda

limandan açılır
kefaller peşine
bir gözü ağlarda
bir gözü düşmandadır

zeytin siyahı teni
fark edilmez geceleri

koşar kozak yaylasına
düşmandan haber verir
koşar kozak yaylasına
dikiliden haber verir

afrikalı said
inanmıştır kurtuluşa
gerekirse çarpışır
efeler safında
gerekirse çarpışır
mustafa kemal yolunda

hain düşman değildir
said ihbar edilir

yakalanır limanda
nal çakılır ayaklarına

ser verir sır vermez
satmaz anadolusunu
nalla yürütürler
umursamaz ölümü

sülüklü çeşmede
verir son nefesini 

Levent Özcan



31 Ağustos 2020 Pazartesi





özgürlük için
che onun kitabını
taşıdı çantasında

nadir yabancı
devlet adamlarının
heykeli var kübada

ona özenerek
ingilizlere baş kaldırdı
gandi hindistanda

ışık saçtı 
karanlıklar içinde ki
nice mazlum uluslara

tam bağımsız 
Türkiye 
için

naciz vücudu
toprak olan !
fikirlerindeyiz

naciz vücudu
toprak olan !
izindeyiz

naciz vücudu
toprak olan !
cumhuriyetindeyiz

senin geleceğin
yoksa 
eğer

Cumhuriyet yoluna
bu 
uğurda

gerekirse
seve 
seve

biz senin 
yanına 
geliriz

kahrolsun
emperyal
devletler

yaşasın 
tam bağımsız
TÜRKİYE

Levent Özcan





27 Mayıs 2020 Çarşamba

Cambaz

cambaz gibiyim
cümlelerin üzerinde
sendellesemde imla korkusu ile
kafiye telaşına düşmeden
sağ salim şiirlerimle
sana ulaşıyor olmak güzel

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Baş öğretmen...

Çanakkale içinde
  Gerekirse Vatan için "ölmeyi" öğretti.

Samsuna ayak bastı.
 Memleket İşgaldeyken, "kurtuluşu" öğretti.

Ankara da halk oldu.
 Hür irade ile "egemenliği" öğretti.

Afyon'un ovasında,
 Mazilerde unutulan,"zaferi" öğretti.

Saltanatı bitirdi,
 Yeni "Türkiye Cumhuriyetini" öğretti.

Her şey bilimle dedi.
Devrimler ardından "aydınlanmayı" öğretti.

"Türk Milleti zekidir."
"Karakteri yüksektir."
"Milletim çalışkandır."
Halkını hep sevendi.
Bizleri hep yüceltti.
Atam çok şey öğretti.
Tek uşaklığı "öğretmeyi" hiç düşünmedi!

SEVİLİYORSUN ATAM...


Levent Özcan

18 Mayıs 2020 Pazartesi

" 19 MAYIS 1919"

Atatürk ü, Bazıları anlamadığı için Toroslarda çıngırak sesleri Konya ovasında başak bereketi Egede tütün Karadenizde fındık değeri Cukurovanın beyaz altını Doğu ilerimizde meralar Vesaire hepsi öksüz Çok özürlüyüz çook Şimdi çöle yakın Kaz dağları. Beton beton boğaz sırtla Küllahlı zangoçun çaldığı çanı duymuyorsan Egenin üzümünde made in Greece Çukurovanın pamuğunda made in İtaly Antep baklavasında France dessert yazmıyorsa İstanbul semalarında İngiliz bayrağı Dal-ga-lan-mı-yor-sa Hepsi Atatürk sayesinde. Bazıları daha çok bekler 101 yıllık bağımsızlık ruhu ile Geldikleri gibi yine giderler Levent ÖZCAN

1 Ocak 2020 Çarşamba


SEN SEN SEN

Evden çıkınca sen
Kaldırımda sen
işimde sen
gücüm de sen
alın terimde sen
İçtiğim efkar da sen
Bir bardak çayın deminde
Demlendiğim sen
içten içe Levent'i Rüzgarları gibi Ağladığım sen
Amazon ormanlarının nazarı nazar boncuğu masmavi jagarandalar da sen
gül goncasın da sen
Kasım krizantemlerin de sen sabahım da sen
gecemde sen
kışımda sen
Baharımda sen
kısa keseyim Aydın havası olsun
kısacası her şeyimde sen


Levent ÖZCAN



Dramatik gerçek.


Durdukça
sindikçe
sustukça
karanlıklar yaklaşıyor
onur cüceleşiyor,umut köreliyor
perde arkasında zaman
ve onun işbirlikçileri
AKREP ve yelkovan
kamçılıyor güle oynaya faşizmi

memleket elden gidiyor gardaş
kızım, oğlum, kardeşim, analar, bacılar
gökyüzümüzde yıldızlar ayıklanıyor
tek tek cehalet ,tek tek ihanet ekiliyor
masmavi yarınlarımıza.

Bu oyun son perde
Kapandımı bir daha açılmayacak
Silkelen sıyrıl figüranlıktan
Başrol olma zamanı şimdi
Onur adına umut adına toparlan
Çünkü yarın
Ne sahne kalacak
Ne de vatan.

Levent Özcan.

SABAH

Senle
Bir sabah
Yalansız dolansız
Yanı başımda
Titrek
Uykunun
Güneşini
Doğurtmak
İstiyorum
Baharda milyarlarca uyanan sessiz soluksuz karıncalar gibi
Ses cıkarmadan
Mutfağa inip
2 yumurta kırmak istiyorum
Bir sahanda
Buharı pencereleri
Buğulatan çay demleyip
Cama işaret parmağımla doğaçlama şiirler yazmak istiyorum
Salt senin adına.
Senden habersiz.:
Gobalak gençligin de
Bir incir reçeli
Bir kalıp peynirle
Silmek istiyorum mahmurluğunu
Telaşını
Ve ben neredeyim korkunu
Sen yeni doğmuş bir bebeksin
Benim için
Senin tazecik ciğerlerine çektiğin
İlk oksijen olacağım
Çevremi kaplayan zeytinlerin
Ölümsüz
Ve yer yer gökyüzüne diklenen
Çamların iğne yapraklarında nefes olacağım

Serçelerin en güzel kuş lehçesinde
Günaydın...
Kuşluk vaktinin en güzel yüreğimin devinimi
Sana...
Gün aydın
En güzel çiçek senin adin
En güzel ve en verimli
Çiğ damlasısın dört odalı kalbim yaprağına düşen
Yüzümde gülücükler açtıransın
Ve gün doğar
Işığa güneşe kavuşur
Börtü böcek
Trake solunumludur
Toprak ısınır
Solucanlar işler toprak topraktır
Organik sevdalardan.
Toprak
Isındığında
Hiç bilmedigin
Hiç tanımadığın adamım ben
Gönlünü yasla bana
Her sabah
Sevginin diz kapaklarında
Seni anlatan nice şiirler yazacağım sana
Sen daima benim yanımda bıkmadan usanmadan uyandığında.

Levent Özcan

Kurtuluş


İki dal sigara
EFKAR BENDE.
Bir kadeh kırmızı yada beyaz
Farkedermi ki ?
Hepsi aynı hüzün bende.

İçime çekerim efkarı
Ciğerlerim yanar
Sen yanarsın
İlim Yanar
Ülkem yanar
Keyfim kaçar.

Bir yudum hüzün alırım
Kırmızı, beyaz fark eder mi ?
Sen gelirsin
İlim gelir
Yurdum gelir aklıma
Hüzün roman olur kafamda
Öylece sızar kalırım......
Sonum.......bilinmez sende !?
Sonu bilinmez yurdumda,
Öylece sızar kalırım.....

Aşkın özgürlüğü sende
Sen Ben olursak.......
YURDUMUN KURTULUŞU BİZDE.

Levent Özcan


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...