NAZIM HİKMET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NAZIM HİKMET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2021 Cuma

İSİMSİZ EFE DESTANI

Kozak yaylasıdır.
Çam ağaçları
Çam fıstıkları
Şelaleler
Ballar arılar.
Keçi koyun çıngırakları.

___/
Kuzeyimde Ayvalık 
Batımda Dikili.
Güneyimde Çandarlı.
Ta ileriler de Şakran Aliağa...
Denize girintili çıkıntılı uzanmış durumdalar.
Denizin öteberisinde Midilli adası...
Adanın tam Güney boğaz karşısında Karaburun.

___/
Çam yaprakları huşu içinde rüzgara ara ara senfoni veriyor.
Okuduğum bir kitabın 2 sayfasında geçen olaydan etkilenip koşup gelmiştim Bergama Kozak yaylasına.
Öyle etkilendim ki o kitaptan, 40 Kilometrelik Dikili-Bergama arası yolda geçmişi yaşıyor gibiydim.

___/
Geçmişi çarpıtabilirsiniz!
Tarihi işinize geldiği gibi yazabilirsiniz!
Aslında geçmişe şahit olan Asırlık ağaçlardır!
Aslında en sadık tanıklar, kendi mecrasında kıvrıla kıvrıla akan ırmaklardır derelerdir, çağlayanlardır.
Dağlardır, kocaman kocaman kayalardır. Yüzyıllardır, bitmek bilmeyen yıllık devinimleriyle yeşeren çayırlar, kır çiçekleridir.
Bunları yok ederseniz bırakın tarihi kendimizi yok ederiz. Aç kalan ahtapotun kendi ayaklarını yemesi gibi!

___/
Bir gözüm renkli.
Bir gözüm siyah beyaz.
Yol boyunca kendimi, Bergama'yı işgale giden, Yunan askeri gibi, Rum çete üyesi gibi hissederek siyah beyaz gördüm o işgal dönem geçmişini.
Bazen aslıma döndüm. Doğduğum bu bölgenin o dönemlerde ki halkı gibi eziklik, yetimlik hissettim.
Oysa ki okuduğum iki sayfalık bir tarih için Kozak yaylasına gitmekteydim.

Ve varmıştım. Ege Denizinin Kuzeyine hükmediyordum, Kozak yaylasının en zirvesinden...

___/
Huşu içinde dalgalanan ve senfoniler fısıldayan çam ağacının asırlık gövdesine yaslandım.
Kınalı kayalar çepe çevre, tek yıllık çimenler yemyeşil çakıldan büyük taş motifleri serpiştirilmiş bu kocaman halı satıh üzerinin misafir doğasındaydım..
Dalıp gittim hikayeye...

___/
Pat pat peşi sıra takır takır silah sesleri!
Hemen toparlandım.
Arabamın olduğu yönde 4-5 atlı!
Tüfekler havada !
Dedim "herhalde domuz" süreğindeler !
İçlerinden bir tanesi ayrılıp bana doğru at sürdü!
Ayağa kalktım.
Kefiye sarılmış fes, kartal kanatlı yelek, yakasız gömlek, belde kuşak, potur şort, körüklü çizme !
Elinde tüfek, sırtında saz!
"Yok artık, herhalde ya mesire var yada dizi çekiliyor" dedim!
Ben şaşkınlıkla bakarken bu efe kıyafetli kişiye, o attan inip yularını bıraktı, hayvanın.
Nutkum tutulmadı değil hani.

___/
"Ne ararsın be kızan buralarda" diye sordu.
"Ben buraları severim, arada sırada kaçıp gelirim çam ağaçlarına su başlarına" dedim.
"İyi edersin, nerdensin" diye sordu.
"Dikili'denim" dedim ve "siz hayırdır bu kıyafetler silahlar ,atlar!" diye merakla sordum.

___/
 Yüzünde belirgin çizgeleriyle, kaşları iplik gibi ve çatık, muntazam dolgun bıyıklarıyla kelimeleri anlaşılır ama Ege şivesine çakırkeyif meyilli konuşan bu kişi bağdaş kurup oturdu. Bana da eliyle otur işareti yaptı. Bende karşısına bağdaş kurdum.

"Demek Dikili'densin" 
"Aslında ben Bademli Köyündenim" dedim.
"Bademli" diye düşündü. Tarif ettim köyümü.
"Ha şu yarısı Rum yarısı Yörük olan Anconoz Köyündensin"
"Eskiden öyleydi şimdi Oranın adı Bademli ama Rumlar  yok artık" dedim.
 Elimde ki cep telefonuma bakarak gülümsedi..!
"Siz bu kıyafetlerle hayırdır" dedim.
 Gülümsedi..!
"Tamda ben Kozak efeleriyle bir ilgili olay okumuştum ne tesadüf Efe kıyafetli biriyle karşılaştım" dedim.
  Arabamı gülümseyerek(!) inceleyen yüzü gerildi, kaşları çatıldı.
"Hangi efelermiş onlar de bakiim" diyerek bana döndü.
"Vallaha o okuduğum kitapta efe isimleri yazmıyordu" dedim.
 Kaşları çatık bir şekilde "Hangi olaymış o" diye sordu.
 Nerden bilecek diye içimden geçirirken, " Bergama'da Bir Sarı Kadı varmış zamanında ve o kadı (alaycı bir  gülümse ile "eee" dedi) O kadı işte Dikili ovasında ki köylünün tarlalarını zorla elinden almış ki ve o  zamanında zorla sahibi olduğu  tarlalardan iki parçası da bizimdi. Bir tarlanın adı "Kanlı tarla" idi onu  araştırırken....." derken bana sus işareti yaptı.
"Ben anlatayım sana" dedi.
 Ben hayret içinde kaldım. 
"Buyurun" dedim.
"Biz Kozaktayız kızanlarla, Rum çeteleri kıyıda, köşede, yamaçta kalmış Çepni-Yörük köylerine  baskın  veriyorlardı."
"Biz derken" diye soracakken  gülümsedi(!) sus işaretiyle sustum.
"Sultan Abdülaziz Han Teşkili Vilayet kanunu çıkarmış, Sonrası Abdülhamit Han dönemi. 
 Haberimiz yok, okuma yok bilgi yok. 
 Kanunu okumayı bilen kendine yontuyor. Boşluk ta çok. Gündüz  şehirde ahali olanlar gece dağlarda, başta Rumlar  olmak üzere karışık milletten eşkıyalık yapan çok. Zabitanlar çaresiz. Çare olsalar bile hükümleri adaletsiz."

___/
 (Sanki O günleri yaşamış gibi anlatan bu kişiyi dikkatle dinlemeye devam ediyorum...)

___/
"Duyarız adalarda Balkanlarda isyan vardır. Yunanıdır, Bulgar'ıdır, Sırp'ıdır, Ermeni'sidir isyan eder. Her  isyan haberinde  burada ki kalıntıları ayrı ayrı canlanır ayrı ayrı şımarıklaşır. Ayvalık'tan tut Madra Dağı  oradan gel buraya, Kozak  Yaylası Yağcı bedir  göçerlerine, in aşağıya tee Dikili ovası Yörüklerine, Çepnilere  kadar aman vermezler. Keserler asarlar  soyarlar haraçlanırlar."
 Acı bir gülümseme ile " Zabitan bizi kovalar! bizde bu devşirme çeteleri kovalarız! 
"Haşa biz İstanbul'a karşı durmayız ancak muhbirlik çok! Birinin tarlasında gözün mü var, birinin   makamında gözün mü var at çamur, izi kalsın. Tarlaya da konarsın, makama da! Nicedir geçmişle övünen    kızanlarını nice cenklerde şehit veren ahali, korkmaktan bile korkar durumda. Kadısından tut katibine     kadar devlet işi marifetiyle kanun kanundur diye diye susturulmuş halk, anası tokluk yolunda avlanmış, kara tavuk yavruları gibi aç bil aç sersefil yuvalarında ciyaklamaktadırlar."
 Derin bir nefes aldı ve devam etti.
"Hal böyle iken Dikili Ovasından Üç köylü geldi yamacımıza. Buyur ettik dertlerini dinledik" derken cep  telefonum  çaldı. 
 Sinirden telefonu kayaya çalacaktım! Anında telefonu tamamen kapattım!

 Gülümsedi...

___/
"Şu  kıvrıla kıvrıla akan su var ya, ovaya can verir. Tee burdan denize ulaşana kadar beslediği topraklarda  yetişen  pamuğu, tütünü satın almak için Rejisidir, Tüccarıdır bin takla atarlar. İyi kâr ediyorlar demek ki bir sene öncesinden  anlaşırlar köylü ile."
"Gelen üç köylü Dikili Çaltan köyündenmiş. Karşı kıyı Midilli Adasından tayinle buraya kadı olarak atanan "Sarı Kadı" lakabını taktıkları kişi: yeni çıkan kanunu bahane ederek zorla yok parasına tarlalarını satın  almak istemekteymiş."

 Ben "kartelleşme gibi bir şey mi " dedim. 
 Yine gülümsedi ve devam etti.

"Tarlalarını satmak istemeyenleri ova da bir mevkii de toplamış üzerlerine kurşun yağdırmış! Yaralı kalanlar sürüne  sürüne uzaklaşırken tarlaları akan kanlarıyla kızıla boyamışlar"
"Hal böyle iken köylüler haklı, zorbalığı yapan kadı! hakkını kimden arayacaklar? Tüccar değiller ki Manisa'ya İzmir'e gitsinler, gidip orada bu olayı dile getirsinler. Ağam desinler paşam desinler bu toprak kanunu bizi bezdirdi. Hoş haber de  gönderemezler. Tüccarıdır, rejisidir vilayetlere gidenler denize açılanlar hep ecnebidir."

"Kanun çıkar halk kanunu tam anlayana kadar, o kanun kalkar yeni kanun çıkar. İki öküzün çektiği kara sabanın ardında toprağa çizilen emekle iki parmak arasında kağıda yazılan mürekkep fermanının etkisi bir değildir. Toprak işleyenin değil toprak biçilen ekinlere değer biçenlerin günü olmuş." 

"Saray adaletinin, kanununun mecralara ulaşmadan cılızlaştığı, hatta kuruduğu yada işte bazı vicdansızlar tarafından kanunların halka farklı mayalanıp, el koydum, astım, kestim dönemidir."  
"Kısacası ecnebilerle kanunların devşirdiği makam sahiplerinin kol kola halkı ezdiği günlerdir. Bu dağlara biz asmak kesmek zorbalık için çıkmadık, kanunların zorlaştırdıklarını kolaylamak için çıktık. Yine derim ki biz saraya karşı değiliz sarayın eksik kaldığı yerlere yetişiriz."

"Gelen köylülere ne oldu?" diye sordum.

 Biraz nefeslendi. 

"Dediler ki Sarı Kadının zabitanlarının yanında Midilli'den gelen Rum çetelerde iş birlik içindeler, bize  aman vermiyor! İlla ki kadı zoraki topraklarımızı alacak kendi merasını kuracak!. Ne zaman ki Kadının Midilli'li çetelerle Dikili ovasında zorbalık yaptığını duydum, tekrar sordum bak bu doğru mu? Bir Osmanlı kadısı kendi halkına ecnebilerle  iş birlik içinde  olup zulüm yapmaz! Ağalar dedim bak biz yalana kurşun yakmayız bu işin içinde bir alengirli iş varsa  yanan siz  olursunuz dedim."

 Yüzü acıma dolu bir ifade ile "Gariban gariban karşımda oturan hiç bir lafa karışmayan  köylüden biri "Efem dilersen bir kaç kızan gönder misafir edelim kendileri  olup biteni sual etsinler, ahanda biz ordayız zulüm her gece hanemizde akan   kandan giden canlardan kızıllaşmış kanlı tarlada orda dedi" "Bu çıkışa sözüm şu oldu: tamam dedim üç tane kızan gönderecem siz bu gece burda misafir olun dedim. Üç kızan çağırdım yanıma. Böyle iken böyle imiş, varın gidin soruşturun işin aslı astarı nedir diye kızanları ovaya gönderdim."

...
 
"Ertesi gün kızanlar geri geldi, olay harfiyen yanımızda bekleyen üç köylünün anlattığının aynısıymış" 
 Düşünceli tavırla " Köylülere dönerek, Eh iş başa düştü ağalar nerede kıstırılır bu zorba kadı anlatın bakalım dedim" diyerek devam etti.

" Mera edindiği yerde büyük bir çiftlik kurmuş, Rum ve sair ecnebi ayak takımını burada beslermiş. Çitliğe baskın veririz dedim. Ne var ki köylüler çiftliğe baskın kızanlar için kırıcı olur, kadı efendiye ulaşmak zor olur dediler."  Hem biz, ne Kadının kanı aksın nede kızanların kanı aksın isteriz ha şu var şımaran Rum'udur ecnebisidir Kadı'nın kurduğu  bu çetenin canı cehenneme dediler."

Ben hayretler içinde içimden "Yok artık sen kalk gel Kozak Yaylasına, 1800 lü yılların sonlarında geçmiş belki de çoğu insanın bilmediği bir olayı Efe kıyafetli birinden sanki o günlerde; (şu tarihe tanıklık eden doğa içinde) bu kişiden ayrıntıları ile dinle! "Pes" dedim.

Gülümseyerek:
"Ne o daldın" dedi.
"Yok yok dinliyorum siz devam edin" dedim.

" Üç köylüden Kadının en çok nerelerde dolaştığını öğrendik. Dediler ki Kadı perşembe günü Demirtaş köyü mescidinde halk toplansın diye haber göndermiş  oraya gelirken kullanacağı yol üzerinde bulunan "U Taşı" mevkiinde kadıya pusu atmaya karar verip köylüleri ağızlarını sıkı tutması için tenbihleyip iki kızanla birlikte gönderdik."


"Çarşamba gecesi indik Dikili Ovasına. Daha önce köylülerle gönderdiğimiz kızanlarla buluştuk. Onların kılavuzluğunda
pusumuzu atıp beklemeye başladık."
 
Bağdaş kurduğumuz toprağa kuru çam sopasıyla bir harita çizdi.

 Sopanın ucuyla haritada "Biz burdaydık Kadı burdan gelecek ki bu yoldan Demirtaş'a gitmek için geçmemesi mümkün  değil" dedi.

 Ben hayretler içinde "Biz derken" diye soru anlamında yüzüne şaşkın ve gıpta ile baktım.
 Çatık kaşları ile kırışık anlı hafif gülümsemesiyle bir anda düzeldi ve devam etti.

"Aslında biz Kadı Efendiyi Kozağa kaldırıp misafir edip köylünün haksız yere alavere kanunla çöktüğü topraklarını geri vermesine zorlamaktı amacımız. Kadı dediğin muhakemedir, haktır biz bunu bileriz. Kanunlar halka zorluk değil kolaylıktır. Bizimde başımızda "yakala" fermanı var elbet ancak bizim cana mala kastımız yok. Ecnebi tüccarların köylüden: pamuğudur, tütünüdür, meşe palamudu, ekinidir  alımlarında  alın terleri tuzunun ucuz gitmemesidir maksadımız. Ve bir Osmanlı kadısının hangi kanunda yazar ki Osmanlı zabitanı bir yanda Rum  ve ecnebi çete ayak takımıyla birlikte kendi halkına zorba yaptığı. Hoş zorla topraklarını elinden almak istediği köylüler arasında Rum köylülerde var !

 Ve devam etti. 

"Maksadımız kan akıtıp can almak değildi, öyle olsa idi kaypakça pusu kurmaz, mertçe kadının Çiftliğini basardık. Nihayetinde belki bu kurşun yağmurunda Kadı da ölmüş olurdu. Onun ölmüş olması yaşamasından köylüye daha zarar verirdi. Çünkü "allem edip kullem" edip kanunla üzerine geçirdiği tarlaları geri almamız mümkün olamazdı."

Bir süre sessizlik ki bazı şeyleri başaramamış duygu sesiyle daha düşük bir tondan devam etti.

"Perşembe günü  tüm gün bekledik! Tarlasına tapanına gelip-gidip köylüden başka geçen olmadı. Karanlık çöktü iki kızan yolladım Çaltan Köyüne. Bir süre sonra geri geldiler. Köylünün de haberi yokmuş Kadıdan! 

Bu Efe kıyafetli adam ve sanki Kızanların Efesiymiş gibi anlatışı ile "Acaba rüyada mıyım" diye çaktırmadan işaret parmağımı baş parmağımla eklem yerinden avucumun içine kuvvetlice bastırıp burktum. Acı duyuyordum asla rüya değildi.

"Cuma oldu. Anladık ki dedim ya "muhbirlik yılları" Sarı Kadı pusuyu bir vakit öğrenmiş doğruca Ayvalığa kaçmış. Bir ay geçti Kadı İstanbul'a yerleşmiş. Orda göreve başlamış. Kozağın yamaçlarında zabitanlar  bu süre içinde  görünmediğine göre demek ki biz doğru yoldayız dedim. Kızanları topladım.  Çiftlikte geride bıraktığı Kadının Kızı Naciye ve damadı Tevfik'e haber verin korkmasınlar  kendileri ile konuşacağımı haber etmesi için iki kızanı göndermeyi karar kıldık."

"Ertesi gün kızanlar geldi görüşmeyi kabul etmişler. Vardık. Çaltan köyünden bazı ileri gelenlerle Kadının Merasında ki çiftliğe, böyle şöyle derken köylünden zorla alınan tarlaları geri aldık"

" Şimdi sen bildin mi Dikili sokakların da çarşaf çarşaf  bağırarak satılan lezzetli karpuzların yetiştiği Kadı Merasının hikayesini."
" Yada hala Kanlı Tarlalarda yetişen Pamuğun kalitesinin nereden geldiğini"
"Siz kimsiniz" dedim.
 Gülümsedi... "Ben İşte o kızanların Efesiyim" dedi.

"Bırak dalga geçmeyi" diyecek cesaretim yok. Her şey o kadar net ki hayal desem değil rüya desem rüya değil.

"Diğer Atlılar kimdi peki" diye sordum.

"Onların hepsi kızandı nihayetinde ölünce hepsi efe oldu. Kimi işgal dönemlerinde Yunan askerlerine yaptıkları baskınlarla zarar vermiş efeler, kimi Alman'ın "elimde kanun var ben buldum ben alırım" şımarıklığıyla Zeus sunağının kaçırılmasını eli kolu bağlı izleyen efeler, kimi  burada yetişen çam fıstığının, üretilen balın, peynirin, pekmezin yünün çalınmamasına göz kulak olan efeler."  
"Kestel barajına karşıcı, altın madenine karşıcı olanların hepsinin, bu kozak yaylasında makamları efeliktir. İsimleri sanları bilinmez olanlar vatanın işgalden kurtulması için dağa çıkanların, tek dal kırılmasın bir taş kaybolmasın diye mücadele edenlerin  yanında, Efsun askerleri ile çatışırken gövdesini Ali Çetinkaya kızanlarına siper eden şu kocaman kaya kızandır. 
"Çam ağaçlarını işaret ederek, "Bizi gölgeleyen, yeri geldiğinde yağmur çağıran yeri geldiğinde, sis oluşturan bizi  gizleyen bize nefes veren şu çam ağaçları ordusuda kızanlardır. Etrafında  piknik yaptığınız kıvrıla kıvrıla akan dereler birer kızandır..."  
 
"Neden onlar  kızandır. Cansız yada insan olmadıkları için mi efe değillerdir?" diye sordum.
 
Gülümsedi...
"Onların efeliğinin değeri yok edilince unutulunca anlaşılacaktır!" cevapladı.

"Peki buraya gelen herkese mi böyle karşılıyorsunuz nasıl bir tiyatro bu" diye sordum.

"Biz herkese görünmeyiz, adımızın sanımızın, yaptıklarımızın peşinde olanların bir satır dahi olsa tarih yapraklarında bizi okumuş olanların belki de iç sesiyiz diyerek kestirip attı.

Ben bu son sözünün ardından "Sazda çalıyorsunuz" dedim.

"Ne zaman bir fukara cendereden kurtulursa ne zaman zulmün başını ezmişsek, halk adına günü, ayı kurtarmışsak zeybek ritmimizle neşelenir, türkü yakarız efelenir zeybek safında dizilir." dedi.
 
"Bende saz çalarım" derken karşı koruluktan atlılar göründü. 
"İsminiz nedir" diye sordum.
Yüzüme baktı, "Kızanım gitmem lazım" diyerek ayağa kalktı. 
İleride otlanan atını çekti getirdi.

Atına bir hamlede bindi "sende bir Türkü yak bize uzakta olsa, yakında olsa tınısı sözü ulaşır bize" diyerek uzaklaştı. Diğer atlılara karışarak çam ağaçlarının arasından gözden kaybolup gitti.

Ben bu yaşadığım anların etkisiyle: yayladan eve gelip kağıdı kalemi sazı tezeneyi nasıl elime aldığımı bilmeden beni "KIZAN" diye niteleyen efenin ağzı ile çaldım ve söyledim. 

 Şimdi bu yazdığımı çaldığımı söylediklerimi dinlediklerine eminim...
 
Gün gelir  bende "EFE" olur, gelecek nesillere görünürüm...! 

____/
SARI KADIYI KAÇIRAN İSİMSİZ EFE TÜRKÜSÜ

yetiş geldi köylüden
indim dikili ovasına

kadı baykuş olmuş
konmuş halkın tarlasına

kurşunlar yağmış canlara
kan damlamış toprağa

kozaktan geldim dostlar
düşman bir  yara
kadı ayrı bir zorba

koştum tez geldim dostlar
kanunu yormuş
kadı  kendi kârına


biz dağların efesi
zeybek halkın öz ritmi

zulüm nerede ise 
çökeriz biz ensesine
ineriz biz tepesine

kadı kaçtı istanbula
düşman geçti denizi
düşman sevdi denizi

isimsiziz a dostlar
bir gün söz olur
bizide anarlar 
  
selam olsun kızanlar
bir gün saz olur
bizide çalarlar

bahar olsun yurduma
bir güneş doğar
dört bir yanı kaplar



Levent ÖZCAN

15 Kasım 2020 Pazar

KASIM...

yıllar
onsuz değildir
kasımlar
tek yetimdir
onuncu gün
özleme çentiktir

devrimleriyle
fikirleriyle
karanlıklar
boşluk değildir.

nerede 
doğdun sen
nerelere
geldin sen
canın yitimine
dünya servetine
cumhuriyet verdin
sen bize

devrimleriyle
fikirleriyle
karanlıklar
sonsuz değildir

Levent ÖZCAN
(Atatürk Türküsü zeybeği)


Gelir mi ?

belki bir gün yine biri çıkar gelir.
umurunda istiklal, yüreğinde millet.
belki bir gün !
çocuklarda bayram
kadınlarda medeniyet
halkında efendilik
gençlerde umut olur.
bir şeyler içer...
fincanda hatır,
kadehte hüzün,
sigarada efkar kalır.
bir gün...
bedeni yitip gider bu dünyadan,
gözlerden yaşlar akışır.
emaneti cumhuriyet, mahşere uzanır..


Levent ÖZCAN

9 Eylül 2020 Çarşamba

9 Eylül İZMİR

Bugün kurtuluş, Eylül Dokuz
Cumhuriyetle birlikte
Atadan toruna devreden, 
Bu kutsal kalenin,  
Birer savunucusuyuz.

Bize "gavur" desinler. 
Şüphemiz yok kendimizden
Aldırmayız..! 
Bırak tek düşmanı...
Dünya gelse üstümüze,
Yine, yeniden
Ege denizi de hazır, 
Bizler de hazırız. 
Bildiğiniz üzre;
Mustafa Kemaller yerli yerinde...

Levent ÖZCAN





28 Haziran 2020 Pazar


(Yarın 16 Mayıs,)

Vapur yola çıkıyor.
Ufuk yarı aydınlık,
Yarı karanlık.
Vapurda, bir adam.
Kafasında umut.
Umudun yükü oldukça ağır.
Ya ölüm, yada
tam bağımsızlık !


 Levent Özcan

26 Mayıs 2020 Salı

İNSAN HAKKI

asgari ücret alanlar
avrupaya küfür edeceğineze
oradaki muhadilinin aldığı aylık ücreti
hükümetinden iste

emekli  kıt kanaat geçinenler
dış güçler ey batı diyeceğine
orada ki emeklilerin refahını
hükümetinden iste.

pırıl pırıl gençler genç kalanlar
anlamadığın halde sırf tiz bas olsun diye
porşe görünümlü doğanda kültür yok edeceğine
hükümetinden kendin olmayı iste

asgari ücretliyiz
kötünün iyisi örnek alınmaz.
iyinin en mükemmeli örnek alınır.
sen semtten semte gezemezken
avrupa da çalışana dünya yetmez.

emekliyiz.
sen sonbahar de ben rahatlık diyeyim.
kaygın evlattan toruna geçmişse
üç kuruş indirim takibindeyken sen
emekli amerikalı liman liman okyanus seferinde.

(eskiden kese kağıdı file dolmuyor diyorduk
şimdi kasada poşet bile  para.)

genciz...
bağlamayı arabeske monte ettik
jöleyi bırak saçlar rep ritimli
özenti anladığın, uyguladığın kadar medeniliktir.
kültür üretmektir, tüketmek değildir.

hükümetlerin asli görevi:
halkının refahını yükseltmektir.
yol yapmaktır,
hastahane yapmaktır,
güvenliği sağlamaktır.
sosyal yardım yapmaktır.
...
(insan hakları bildirgesi:
1nci maddeden son madde fıkrasına kadar diyor.
bu hizmetler lütuf değil
mecburi bir hizmettir.)

Levent Özcan

4 Ocak 2020 Cumartesi

İNANÇ

Şimşek çaktı
geceyi aydınlattı
kulaklardan kalbe giden
korku dolu dehşet bir ses
çok korktum
şimşeğe taptım .

Işık düştü
ağacı yaktı
kocaman ağacı
küle çevirdi
elimi uzattım
elimi yaktı
ateşe taptım .

gün ağardı
ısıttı
kış bahar iyiydi de
yazın beni yaktı
susuz bıraktı
derim kurudu
güneşe taptım .

Bu böyle olmayacak dedim
inancımın kolayına kaçtım
tanrılar yarattım onlarcasına
iyilik kötülük savaş bereket ....
denize açıldım
deniz kabardı
zor canımı aldım sudan
arpa ektim buğday ektim
diz kırdım bereket tanrısı'na yalvardım
buz oldu don oldu kurak oldu
aç kaldım .

Bu arada
kan dökmeyi ilerlettim
kurbanlar kestim
düşmanlarımı deştim
savunmalı savunmasız
kimler varsa
her bir tanrıya defalarca taptım
ama yine rahat durmadım
taptığım tanrılar çoktu çünkü bende .

en sonunda tek tanrı oldu
evet evet dedim tek tanrı
güneşi doğurtan solduran
kışı sonbaharı yaşatan
Evet Evet tek tanrı
tüm canlıları her şeyi yaratan
tanrının insana önem veren
yönüne yoluna yöneldim
bilmem kaç elçi gönderdi bana
hepsine inandım
emirlerine
bablarına
ayetlerine
taptım.
neden bu kadar çok tek tanrılı din
bir anlasam
hepsi bir diğerini kesiyor yakıyor öldürüyor
Hepsi Bir Tanrı adına
hangisine inanacağıma şaşırdım kaldım.

Levent Özcan.



Ben karanlığım
Ben karamsarım
Yüreğim yönetmen
Kalemim yazar
Ve ben gerçekten çok ağlarım.
Acı çekermiş, her şey benimle.
SAÇMA
Amma...
Gülen gözler benim gün doğumumdur.
Onlarda oldukları için
İşte ben bu kadar ışıksaçanım. 


Levent ÖZCAN



1 Ocak 2020 Çarşamba


bazen





Ha deyince de
yazılmıyor ki şu meret
garibanın akşam sefasında yuvarlanan
iki dublenin yoldaşı gibi
( o da ayda , yılda )
dörde bölünmüş domates, peynir ve
iki kelime sohbete HASRET.

kalem var
defter var
manzara var
özlem var
aşk var
tabi ki devrimcilik var
hınca hınç dolu bir çok heyecanlar

ama HİS OLMAYINCA
kalem bana
defter kaleme bakar
Ben ise denizi tutuştururum
Her gün batımında.







Levent Özcan.

SEN SEN SEN

Evden çıkınca sen
Kaldırımda sen
işimde sen
gücüm de sen
alın terimde sen
İçtiğim efkar da sen
Bir bardak çayın deminde
Demlendiğim sen
içten içe Levent'i Rüzgarları gibi Ağladığım sen
Amazon ormanlarının nazarı nazar boncuğu masmavi jagarandalar da sen
gül goncasın da sen
Kasım krizantemlerin de sen sabahım da sen
gecemde sen
kışımda sen
Baharımda sen
kısa keseyim Aydın havası olsun
kısacası her şeyimde sen


Levent ÖZCAN



Dramatik gerçek.


Durdukça
sindikçe
sustukça
karanlıklar yaklaşıyor
onur cüceleşiyor,umut köreliyor
perde arkasında zaman
ve onun işbirlikçileri
AKREP ve yelkovan
kamçılıyor güle oynaya faşizmi

memleket elden gidiyor gardaş
kızım, oğlum, kardeşim, analar, bacılar
gökyüzümüzde yıldızlar ayıklanıyor
tek tek cehalet ,tek tek ihanet ekiliyor
masmavi yarınlarımıza.

Bu oyun son perde
Kapandımı bir daha açılmayacak
Silkelen sıyrıl figüranlıktan
Başrol olma zamanı şimdi
Onur adına umut adına toparlan
Çünkü yarın
Ne sahne kalacak
Ne de vatan.

Levent Özcan.

31 Aralık 2019 Salı

DENK

kimi zaman olur
sen olmazsın
sen olursun
zaman göç eder
sıkılır hasretinden.

Levent  ÖZCAN

BUYUR

Yazı yaşadık dimi
Sıcak sıcak Termometre
Yangınlarında.
Sonbahara devreden bir çılgınlıktı;
Yaprakların son direnişleri.
Börtü böcek üşüdü öldü
keskin ayazlı kış gecelerinde.
ben ancak bunları sana yazabilirim.
AL..
asalete bak ki bende
baharı sana havale ediyorum
En güzel çiçek olmayı başarabilesin diye!
Ve merakla bekliyorum.

Levent ÖZCAN.



DERTLEŞME

Denizin sesi
Dalga

Teni mavi
Güneşin sesi yok

Etkileşimi sıcak
Rengi sıcak .

Deniz güneş ve ben
İyice ilerlettik

Baş başa verip dertleşmeyi.

Levent Özcan



ÖZLEM

Burda buz gibi hava var
Denize dikine dikine bakan dağ var
Denizin kucağında bir ada var
Bir palmiye var
Kolları bir yelpaze fırtınada
Türkan şorayın kirpikleri gibi
Çipil çipil kıpraşıyor
Sanırım devrimci

*

Burda kumlar var
Yüzüme binlerce iğnecikler batırıyor
Martılar var çığlık çığlığa
Dalgalar var kuduz gibi öfkeli
Herşey seni özledi
Biliyorum
Ve ben elçiyim be güzelim , benim.
Beni bana sorma
Sana özlemlilerden çok
Seni en çok özleyenim. ..

Levent Özcan.


4 Ekim 2019 Cuma

KONUMUZ. KONUMUMUZ.



Dünyanın Güneşe yakınlığı :
149.600.000 km.
Dünyanın çapı:
12.742 kilometre. 
Yani bir noktadan yola çıktınız  daima ileri gittiniz. Dön dolaş varacağınız en son nokta ilk yola çıktığınız noktadır.
11 bin küsur kere aynı mesafeyi dolaştığınızda güneşe ulaşırsınız
Bir uçakla yola çıksanız 20 sene sonra Güneş apronundasınız.

_____/
Uzay bilimcilerinin bazılarına  göre: Dünya, güneşe  bir santim yakın olsa yanardı.
Bir santim uzak olsa donardı. 
Bu doğrultuda diğer güneş sistemlerinde  kendi güneşine dünyamız gibi aynı orantıda mesafeli gezegenlerde yaşam arıyorlar arıyoruz yazamıyorum çünkü uzayla alakalı çabamız yok.

____/
Dünyamızın 23 derece yatık olmasından dolayı mevsimler meydana gelmektedir.
Bu durumda güneş ışınlarının en yoğun hissedildiği noktalar Ekvator diye tabir ettiğimiz yer kürenin tam göbeğidir. En soğuk alanlar ise güneşin pek etki gösteremediği yer kürenin alt ve üst noktalarıdır.

____/
Dünyanın tam ortasından geçtiğini hayal ettiğimiz ekvator çemberi ve yakın çevresinde, aşırı sıcakların olduğu, suyun az olduğu susuzluğa dayanımı çok olan bitkilerin seyrekte olsa bulunduğu İnsan tenlerinin koyuluğu nedeni güneş ışınlarının dik düşmesinden aşikardır.
Kuzey yarım küreden mesela Eskimo insanlarının buraya adapte olabilmeleri oldukça zor. Kutuplarda kardan buzdan soğuktan başka bir şey yok. Adamlar kardan İglo evlerde yaşıyorlar.
Bir diğer örnek: Çim alanlarında kullanılan Cynodon Dactylon  (Köpek Dişi Ayrığı) yani Bermuda çimi bile ekvator çizgisinin  üstüne ekildiği zaman  soğuklardan kendini korumak için  kışın uykuya yatar. Dormansi denilen bu olay neticesinde yazın yemyeşil olan alanlar kışın saman rengine bürünür.

____/
Biliyoruz ki  yaşadığımız dünyamızda farklı iklimler var.
Karasal, tropikal vesaire.

____/
Yurdumuzun bulunduğu konumu, tıpkı dünyanın güneşe uzaklığı kadar yaşanılabilir olması.
Ne çokça aşırı  kronik çöl sıcakları var nede çokça kronik kutupsal buzul soğukları var.
Kasırgamız bile yok mesela...
 Aynı anda: bazıları yağmur altında asi nehirlerde  kano binerken, bazıları zirvede kayak yapabiliyorken bazıları yine aynı anda kumsalda güneşlenip yüzebiliyor mesela.

____/
Akdeniz iklimi görülen ülkelerin en şanslı ülkesiyiz bence.
Karasal iklim yaşayan Almanya'dan daha fazla güneşimiz var... 
Ancak adamlar yüzde otuz enerjiyi güneşten sağlıyorlar.

Kıyı karşımız Yunanistan'la aynı iklimdeyiz.
Bakır çay havzasında ki pamuk kalitesi dünyaca biliniyor.
Yahudi iş adamları yarı yarıya  Yunan pamuğu ile Türk pamuğunu karıştırıp dünyaya 'TÜRK PAMUĞU' diye pazarlıyorlardı !
Hoş pamuk ta artık sözleşme ile ekiliyor.

____/
Tarihi eser desen...
Katoliğidir,Protestan'ı ve Ortodoksudur: kendi ülkelerinde azizleri var. Bizde ki gibi  o, Azizlerin türbeleri de var. Oralarda dualar ediyorlar. 
Hatta Brezilyada kocaman kolları iki yana açık İsa heykeli dikmişler inançları doğrultusunda.
Abim, ablam dünyada bilinen İsa'nın gerildiği çarmıhın üç parçasından biri bizde.
Demre'li Noel baba bizde.
Bülbül dağında İsa'nın annesinin ikamet ettiği  Meryem Ana Ev'i bizde.
Diğer tarihi yerleri yazmaya zamanım yetmez.

____/
Neredeyse dört tarafında ki sınır komşularımızda Petrol doğal gaz fışkıran konumda olup, yurdumuzda bu yeraltı zenginliklerinin olmaması düşündürücü !
Diğer madenleri yazmayacağım. Başta Bor olmak üzere !

____/
Fındığıdır, fıstığıdır zeytinidir ve diğer tarım ürünlerini varın siz kafanızda canlandırın.
Fındık demişken: Dünyanın en kaliteli fındığı bizde.(İspanyollar çatlıyor) Fındık alım fiyatlarının belirlendiği "Fındık borsası" İsviçre de. Neden ?  

...

Başa dönelim şimdi...

____/
Dünyamız güneşe Merkür gezegeni gibi yakın olsaydı cüceleşir kavrulurdu.
Dünyamız güneşe Uranüs gezegeni gibi uzak olsaydı buz kesilir donardı.

____/
Konumumuz  bakımından yurdumuz dünyanın göbeğinde olsaydı ne bahar bilirdik nede serinlik.
Konumumuz bakımından yurdumuz dünyanın çatısında yada tabanında olsaydı. ne yaz bilirdik nede doyurucu sıcaklık.

____/
Medeniyetlerin pırlanta olduğu topraklarda yaşıyoruz.
Tarihte en fazla değişik başkentin kurulmuş olduğu  Anadolu'dayız.
Tıpkı İtalyanlar, Yunanlılar İspanyollar, Fransızlar gibi  bizde 1071 den beri "Akdeniz insanlarıyız."

Bizdeki Osman ile,
Aynı konumda aynı işte çalışan bir İtalyan adam Onorino,  aynı model aynı marka arabayı Bari'de (bizde ki fiyatından) yarı fiyatına satın alabiliyor.

Bizde ki karı koca Osman ve Ayla ile 
Aynı konumda olan Yunanlı karı koca Narkis ve  Halina bırak, hafta sonları bir yerlerde baş başa yemek yemeği; yıllık izinlerinde neredeyse her sene başka ülkelerde tatil yapıyorlar...

Bizde ki karı koca Osman ve Ayla'nın emekli Anne yada Babalarının yaşamlarını, 
Osman ve Ayla'nın çocuklarının gelecek kaygılarını yazmaya kalksam sizin düşündüklerinizden eksik kalır, bu konuyu sizin hayal dünyanıza bırakıyorum.

____/
Bereketli topraklardayız...
Kuru soğana muhtaç olduk 2019 da!
Yer altı yer üstü madenlerimiz var...
Elektriğe tonla zam verildi!
Zam zam zam...

Yurdumuzda yaşamak için  konum müsait, iklim müsait !
Yörüngeden çıkmış bazıları var ki içimizde.
Onların ekseninde savrulup günü birlik AN'ı birlik yaşamaya çalışıyoruz!
O eksenin merkezinde ki *kara delik bir gün çökecek ve hepimizi peşi sıra yutup yok edecek.
İşte o zaman...
Dua edilen türbelerimizin  yanına Aziz türbeleri de türeyecek !
Belki Bülbül dağının zirvesine daha ihtişamlı kollarını iki yana açmış İsa heykeli dikilecek !

Yer altı yer üstü madenlerden, tarım ürünlerinden  endişe edecek bir konu yok...
Taksit taksit zaten hepsi yabancıların eline geçti...

Gel de bunların gölgesinde yarım aklımla  iki harfi düşmüş klavyemle : sanatı yaz, uzay heyecanını yaz, Abidin Dino' nun çizemediği tablosuna  karı koca Osman ve Ayla'nın mutluluğunu motif olarak serpiştir satır aralarına.

İnanın yazması bile zor!

* Kara delik= Ekonomi

Levent ÖZCAN.

11 Ağustos 2019 Pazar

KURBANLIK



Yıl falan yok...
Tarihe kafa yormaya gerek yok...
Rumlar bi adaya çekiliyor bi geri geliyorlar.
En son gelişleri kalıcı gibi...
İzmir işgal edileli bir seneyi geçmiş,Yunan Ankara'nın kapısına dayanmıştır
______/
Meşe palamutları,Pamuk haralları haftanın üç günü dolu dolu karşı adaya gider. Gerisin geriye gelen vapurlar; insan asker ve cephane ile dönerler.
İlçenin küçük limanı çok yoğundur.
Türk balıkçılar ezile sıkıla kıyılardan balık tutarlar.Kayıklarının fazla açılmasına izin verilmez.
_____ /
Bir Said vardır.
Simsiyahtır,.....
Teni Türk tenine benzemez.
Kanı Türk kanı değildir damarlarında ki.
---"Ataları Afrika'dan Mısır'a satmışlar oradan da buraya gelmişiz" der.---
Balıkçıdır çoğu zaman, mesleği sorulunca hamalım der.
______/
Gündüzleri çok fark edilir de geceleri karanlık gibi zifir dir.
______/
Ali Çetinkaya Ayvalık'ta direnir Yunan'a.
Ancak fazla duramaz karşılarında. Kozak Yaylasına kadar çekilir.
Bergama'yı tepeden savunur, ani baskınlarla düşmana zarar verir.
______/
***! Gündüzleri çok fark edilir Said ama geceleri karanlık gibi zifirdir.!***
Kimse görmez onu geceleri.
Sabah sorarlar --- Neredeydin diye.--
---- Ben anca gündüzleri göze batarım der--- ve güler geçer..
_____/
Kurtuluş umudunu yaşamaktadır.
Mustafa Kemal adını duymuştur.
_____/
Bir Said vardır.
Simsiyahtır.
Teni Türk tenine benzemez.!
Kanı kıpkızıldır ama Türk kanına benzemez !
_____/
Geceleri 30 Km yol yürür, katar kendini Kozak yaylasına.
Bilgi verir Yunan'dan. Gerekirse çatışır Ali Çetinkaya yanında.
Gündüzleri fark edilir, adresi hep belli hep ilçe iskelesidir.
______/
İhbar edilir.
Yakalanır.
İşkenceler görür.
Ser verir sır vermez Said.
Satmaz Kurtuluşunu.
______/
Kurban Bayramı sabahıdır...
Elleri zincirli, boynunda tasma !
Ayaklarına NAL çakmışlardır.
Yürütürler Dikili Sokaklarında..
Koyun boğazlamakla meşgul halk,
Öylece bakar durur.
_____/
Teni Türk değil,
Kanı Türk değil,
Ser verir, sır vermez Arap Said.
SATMAZ KURTULUŞUNU ..!
Sülüklü Çeşme başında CAN verir.
............
Kurbanlık böyle bir şey işte...
Ruhun Şad Olsun
Nallı Arap Said....


Levent ÖZCAN

30 Temmuz 2019 Salı

DÜNYA DENGESİ

Biyoloji.
Alt dalı genetik.
En basiti:
Mendel'in bezelyeleri !!!
Dominantlık yasası.
Benzerlik yasası.
Ayrılma yasası.
Faşist üstün ırkın,
Sermaye bildirgesi.
Ve sonuç...
Özü, kokusu, tadı değiştirmiş,
Organizmalar bereketi. (!)

İçine ettiniz meyvenin balığının sebzelerin.
Tohum Kartel sermayenin gözleri
Kanlı para paraaa.....
Köşede ki kasapta bile etler artik..
Mono hibrit klonlama.

Fizik.....
Alt dalı nükleer.....
Bir elementin kalbi.
Çok ince gördünüz: her şeyi...
Çekirdeğin,
Çevresinde.
Bir elementin proton, elektron meleklerini ayırdınız .
Devasal bir enerji elde ettiniz.

Atom bombası yaptınız.
Attınız.....
İnsanları yaktınız..
Yanmayanları da ,
Gama ışınları ile kanserlediniz...
İnsanlık yararı dediniz..
Nükleer santralerle,
Tüm canlıları katlettiniz.

Jeoloji.
Katman katman yer bilimi.
3 aşağı 5 yukarı 5 milyar yıllık bir dünyayı,
Petrol dediniz
Altın dediniz
Kömür, Bakır Maden dediniz..
Size sermaye olanı deldiniz.
Dünyanın anasını bellediniz.

Homeros'un İLYADASIN'DA,
Aşk vardı.
Diojen'in felsefesinde,
İnsan olmak vardı.
Srabonun çografyasın da.
Yepyeni dünyalara merhaba demek vardı.
Pisagor da her şey ,
Matematiksel gerçekti.
Galileo vardı mesela.
Yeryüzü yuvarlak dedi.
Kellesi gidip geldi.
Bir çok insanlık adına
Kuşları sevdi Paplo Neruda.
Vatanı sevdi memleketi sevdi Nazım Hikmet.
Toprak çanak,
Tahta kaşık.
Aç oldugun kadar doy doğadan, topraktan.
Bilim ..
Insanlık icin olsun.
Yoksa
Zengin azĺığın aclığı çok.
Ne kadar zengin az olursa bu dünyada.
Çok ama çok fakir olur her nefes aldığımız coğrafyada.

Levent ÖZCAN.

SABAH VE ÇAY

Bu sabah,
Çayın demi ağır.
Yaz yağmuru sesinde,
Mis gibi toprak kokusu var.
Güneş cilveli kirpik kirpik.
Duygu yüklü bulutların ardından,
Bana göz atıyor.
Tatlı bir serinlik ise,
Kış aylarının sözlüsü sanki.

Biliyormusun ?
Kalem kurşun..
Patalojik ağır tahlilde,kelimeler.
Yazıyorum,habire yazıyorum..
Hiç ölmeyecek gibi.
Daha doğrusu sen sen yazdırıyorsun.
.
Göz gezdirmelisin.
Göz ucuyla da olsa bakmalısın yazdıklarıma.
Ama tepeden aşağıya,
Tanrı gibi.
Göz ucuyla da olsa bakmalısın yazdıklarıma
Ama aşağıdan yukarıya.
Avuç açmış dua yakaraşı gibi.
Her şiir bende ayrı bir şehir.
Her yazdıgım ayrı ayrı birer memlekettir.

Korku,
Mutluluk,
Direnme,
İsyan ,
Aşk,
Özgürlük,
Umut.
Her okuyup anladığında,
Senle duygu yüklü sohpet etmektir.
Şiir şiir şiirlerce.
İşte bu en güzel şey...

Uyaklandığıma bakma sen,
Alt alta duygu sonlarımda.
İki yakası bir araya gelmeyen yurdum gibi,
Belki.
Savruk siyaset hissettirdiklerim.
Ama inancım gibi.
Devrimciliğim gibi.
Herşeyin üstünde.
Tek yüreķ,tek yumruk
Sana karşı HİSSETTİKLERİM.

Levent ÖZCAN.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...