Zaman Kuvayı milliye ve kurtuluş savaşının başladığı yıllardır.
Olayın yaşandığı yer ise Günümüzde İzmir'e bağlı olan Dikili ilçesidir.
O zamanlar Bergama'ya bağlı, kuzeyinde Ayvalık ilçesi, doğusunda Bergama, batı ve güneyinde Ege denizi ile sınırlandırılmış bir liman ve sahil kasabasıydı Dikili.
Dikiliye ve köylerine, antik dönemden bu yana geriye dönüp bakarsak, tarihi kalıntılar ve tarihi kültür adına pek bir şey bulamayız.
Oysa ki 30 km içeride Tarihe çeşitli alanlarda imza atmış kişilerin yaşadığı, başta Dünyanın en dik Tiyatrosunun bulunduğu çeşitli muazzam antik döneme ait yapıların günümüze kadar heybetinden hiçbir şey kaybetmediği , çalınan Zeus Sunağı ile Bergama Krallığının yanında Dikili'nin bu konularda adının geçmemesi oldukça düşündürücüdür.
Antik döneme ait kaynaklarda adı Aterneus olarak geçen Dikili, bu ismini Osmanlının fermanı ile çevresine dikilen zeytin ağaçlarından dolayı önceleri " Dikmelik" olarak adlandırılmış. Daha sonrada Dikili adına evrilip günümüze kadar gelmiştir.
Yakın zamanın izlerinden ve çoğu kişinin bilmediği bir çok kahramanlıkların yaşandığı Dikili de gerçek yaşanmış bir olaya bırakalım şimdi satırlarımızı.
Kuvva-i Milliye yıllarıdır.
Hasan Tahsin'in Kordonda düşmana ilk kurşunu sıkmasının üzerinden geçeli nerede ise iki yıl olmuştur.
Sakarya ırmağının doğusuna çekilip mevzilenen kurtuluş ordusu ile karşısında toplarını hiç susturmayan top seslerinin dahi Ankara'dan duyulduğu Yunan ordusunun Ankara'yı almak için yapacağı son hamle anlarıdır.
Diğer kıyı Ege kentlerinde olduğu gibi Dikili de de Rum azınlık çoğalmaktaydı. Dikili'nin liman kenti olması dolayısıyla karşı ada Midilli'den asker, askeri malzeme sevkiyatı oldukça yoğundur.
Bunun yanında, bereketli Dikili toprağında yetişen tütün, pamuk, zeytin ve özellikle boya yapımında kullanılan meşe palamudu pelitleri Dikili limanından dünyaya açılmaktadır..
Yine diğer işgal kentleri ve kasabalarında olduğu gibi yerli halk çaresiz suskun üzgün sonlarının ne olacağından endişelidirler.
Ayvalık'ta Yunana direnen Ali Çetinkaya ve Mustafa Kemal adları Dikili de de çoğu insanın gizliden gizliye son umutları ve en son çareleridir.
Bir tarafta Sarayın Yunana direnmeyin fermanı, bir tarafta Yunan işgali ve yıllarca dost yaşadıkları Rumların şımarıkça azgınlıkları, dağ başlarında direnen efeler ve Ankara da Mustafa Kemal komutasında savunmada bekleyen yokluklar içinde bir ordu.
Kasaba ahalisi bu dörtlemede köşelerden köşeye savrulmaktadır. Kilise çanlarının ezan sesini susturduğu, haçlı mavi beyaz çubuklu bayrakların dalgalandığı bir dönemdir Dikilide.
Balkanlarda topraklar tek tek kaybedilmiş, Ege adaları elden çıkmış, Bu son yaşananları İstanbul'da İngiliz savaş gemilerinden saraya çevrilmiş topların ucunda izleyen sarayın çaresizlik içinde olduğu haberleri ise tüm yurtta olduğu gibi peşi sıra Dikiliye de gelmektedir.
Dikili de bu durumu içine sindiremeyen, hazmedemeyen insanlarda vardır. Bunlardan birisi de Arap Said'dir.
Limanda balıkçılık yapar.
Dikilide konuşlu Yunan garnizon komutanın izin verdiği deniz üzeri mesafelere akşamları ağını atar sabahta balık hasadı yapar çektiği ağlardan.
Güleç ve şakacıdır. Her gülüşünde inci gibi bembeyaz dişleri, zeytin siyahı teniyle tamamen tezattır. "Aslen nerelisin" diye sorulduğunda; "Ataları Afrika'dan kaldırmışlar, Mısır'a köle olarak satmışlar, oradan da dedeler buralara gelmiş" der. Bu yüzden ona limanda balıkçılar "Arap" lakabını takmışlardır.
Arap Said gündüzleri zeytin siyahı teninden dolayı deniz üstünde olsun limanda olsun diğer insanlardan çok daha fazla fark edilir. Özgürlüğünün ilk ve son adresi olan bu limanda bulunmaktan oldukça mutludur oysa. Köle değildir mesela renginden ırkından dolayı asla kimse onu dışlamaz. Kendinden eziklik duymaz "insanım" der "gerekirse hamallık bile yaparım" der. "Yeter ki burada yaşayıp öleyim" der geçer.
İlk kurşunun sıkıldığı günden bu yana Dikili; Ayvalık gibi tamamen Yunanlıların elindedir. Bunların yanında Bergama ise daha direnir Yunana. Kimi zaman Yunan'ın işgaline uğrar Bergama kimi zaman Kozak yaylasında Ali Çetinkaya önderliğinde Efeler ve Kuvva-i Milliye'ye katılmış milis kuvvetler tarafından kurtulur Bergama! Ancak Her Yunan kuvvetlerinin Bergama'ya girişinde halk katledilir.
Alnında ki zeytin siyahı teninde kölelik kara yazısını siler atar Arap Said. Mustafa Kemal'i oda duymuştur. Köle olarak doğmuş kaderine bu en son boyunduruğu olan, Dikili'nin Yunanlılar tarafından işgal edilişini asla içine sindiremez. Elbet Türk değildir. Ancak köleliğin içinden gelen biri olarak genlerine yer edinmiş özgürlük baskısına dayanamaz. Tüm gününü geçirdiği. Dikili limanında Yunan askerlerinin ayak seslerini kırbaç gibi bedeninde hissederek çok acı duymaktadır. Limanda ki çoğu balıkçıların aksine Mustafa Kemal'e Yunan toplarının Ankara'dan duyulduğu çaresizlik anların da dahi çokça inanmıştır.
Ve kararını verir. Kozak yaylasında direnen Efelerin milis kuvvetlerinin yanına gitmeyi aklına koyar. Ağlarını, denize acı türküler eşliğinde serdiği bir akşam üstünün gecesinde,
40 Kilometre yol alır.
Varır Bergama'nın Kozak yaylasına.
Dur çekilir bir yamaçta. Karanlık zifirdir.
Yere yatar.
"Ben tek kişiyim yere kapaklandım, silahım yok adım Said Dikilidenim bana Arap Said derler"
"sesime gelin bulun beni "der.
Bulurlar Arap Said'i gözlerini bağlarlar.
Milislerin konuşlandığı bir koruya götürürler.
Balıkçı olduğunu, limana rahat girip çıktığını,, askeri bilgiler verebileceğine söyler.
Afrika'dan Mısır'a, Mısır'dan Dikili'ye geliş serüvenini anlatır Said.
Köle olmanın ezikliğini anlatır Said.
Dikilide ki özgürlüğünü anlatır Said.
"Ben tenimden dolayı köleydim ama anladım ki şuan işgal anlarında köle edilmek için ten renginin de bir önemi yokmuş" der milis kuvvetlerinin başına.
Bu konuşmalarıyla Milislere güven verir Said. Milis kuvvetlerinin başı Yunanlıların çok önemli hareketliliklerini bildirmesi konusunda Said ile anlaşırlar. Düşmanın Askeri sevkiyatlarını yaptığı Bergama'ya en yakın Liman da Dikili'dir zaten.
Haftanın 2-3 günü Dikili Limanından kuş uçsa, limana kuş konsa, Said o gece katar kendini Kozak Yaylasına düşmandan haber verir. Ve gerekirse elinde silah düşmana zarar vermek için baskınlara da katılır,,,,, efeler safında.
Gündüzleri Limanda balıkçılar sorar "Dün gece neredeydin Said" diye. O inci dişleri ile sırıtarak ben gündüzleri çok göze batarım da geceleri zifirimdir göze batmam nede olsa Arap'ım der güler geçer.
Arap Said tekrarlanan sıklıklarla karanlık bastıktan sonra 40 kilometre ötesinde ki Bergama'nın Kozak Yaylasına çıkar aynı gece yorgunluk nedir bilmeden kırk kilometre teperek gerisin geriye Dikili'ye döner.
Bir süre bu geceleri üstlendiği haber iletme görevini yoğun bir şekilde yerine getirir.
Ancak Dikili de bulunan Yunan Garnizon komutanı her bir hareketlerinin milis kuvvetlerince önceden biliniyor Bergama yada civar yerlere gönderilen cephane konvoylarının her defasında pusuya düşüyor olmasından dolayı işkillenir.
"Kim bizden haber vere ki dağ başlarında ki eşkıyaya" diye düşünüp durur.
Gizli gizli araştırırlar.
Halk arasına muhbirler sokarlar.
Sonunda Garnizonun hareketleri hakkında Kozak yaylasına bilgi veren
bu kişinin limanda balıkçılık yapan Arap Said olduğunu anlarlar.
Kozak Yaylasından döndüğü gecenin sabahı kayığına tam binecekken Yunan askerleri tarafından yakalanır Said. Garnizona götürülür. Türlü dayaklar türlü işkenceler görür Arap Said. Bergama direnişine katılan Efelerden, Milis kuvvetlerinden ve de nerede oldukları konusunda tek bir kelime dahi etmez .Kurtuluşa inanmıştır Said. Dikili de zeytin siyahı alnına yazılmış kara talihine karşı çıkmış, genlerinde ki özgürlük haykırışları ile bu yola girerken Said kanı pahasına canı pahasına. "Ser veririm sır vermem" diye kendine yeminler etmiştir.
Hiç bir bilgi alamayan Yunan Garnizon komutanı, bedeni dayaktan işkenceden lime lime olmuş Arap Said'in dünyada belki de işkencenin tek örneği olan insanlık dışı uygulamasıyla ayaklarına nal çaktırtır! ve boynunu bir tasmalatır.
Ayakları kolları zincirli olduğu halde bir kurbanlık koç gibi zincirli tasmasından çekerek Dikili sokaklarında dolaştırılır Arap Said.
Her geçtiği sokağın granit taşlı yollarında nal sesi , yerde sürünen zincir sesi ile Arap Said'in gırtlağından çıkan acı dolu hırıltıları yankılanır, Dikilinin sokaklarında.
Bu manzara karşısında Öylece dona kalmıştır kasaba ahalisi.
Her yürütülen yol üzerinde Arap Said'in kanlı nal ayak izleri gittikçe soluklaşır.
Şuan da bile insanların su alıp çay demlediği sülüklü çeşmenin başına gelindiğinde bir yudum su dahi içemeden İNANDIĞI ANADOLUNUN KURTULUŞU ADINA ihanet kelimeleri yerine, son nefesini bu uğurda verir "
Bir yazıda bir konuşmada yada bir şarkıda Ölürüm sana kurban olurum ben sana diyenleri duyunca yada okuyunca. Hemen ARAP SAİD gelir aklıma.
Kurbanlık böyle bir şeydir işte.
Ruhun Şad olsun DİKİLİLİ NALLI ARAP SAİD.
Levent Özcan