15 Mayıs 2017 Pazartesi

AYVALIK'TA İŞ ALMAK.

Kırmızı Opel Corsa araba benzinliğe yanaştı.Yer Ayvalı'ğı geçince Gömeç ilçesi girişiydi.. Yön kuzeye dönük sağ tarafta bir dağda ATATÜRK silüeti sabahın 7.30 unda belirgenlişmişti.Sağ camı açtı pompacıya 100 Lira işareti yaptı. Parayı verirken ''Merhaba'' dedi. 3 gün sonra çim gelecek .''Burada çimde çalışacak kişi bulabilirmiyim ''diye sordu.Pompacı , ''Romenlerden buluruz '' beyfendi dedi ve telefona sarıldı.ilk telefon konuşması ,ikinci telefon konuşması olumsuzdu Üçüncüsünde gözleri parladı.''Tamam''dedi .''3 kişi buldum genç bir çocuk ,eşi ve  annesi ..  dedi.''Nedir yevmiye ''diye sordu? ''45 lira ''dedi pompacı.''Tamam ''dedi.''Çarşamba günü sat 8 de burdan alırım ''dedi..
Çarşamba günü geldi..3 kişi arabaya bindi selamlaşma faslı tanışma filan derken çim alanına gidildi.
Genç evli çocuğun adı Onur'du..
Çim yüklü kamyon geldi.
Çimlerin kamyondan inmesi gerekiyordu , tek tek
Kırmızı Opel sahibi , kamyon kasasına çıktı.
Çim rulolarının ağırlığı 15 kilo civarı.
Bir baktı  Onurun karısının karnı burnundaydı.
HAMİLEYMİŞ.
''Abim  sen otur '' dedi.
Kandırıldığını düşündü, kırmızı Opel sahibi.
Ama aldırmadı..
Hamile kadın yerine de çalıştı.
Çünkü o çocuk doğuracaktı. Yaradandan sonra vekil TANRIYDI.
Çimler indi,çimler serildi.
Fazlasıyla gelen çim ruloları vardı.İş bitimiminde.Onur'a yeni kazanç sağladı.
Firma hata yapmış fazla çim göndermişti.
Ve bu onura yaradı.
O günlük kazancı kat be kat arttı.
Vedalaşıldı.
Sene 2012 idi
Yıl 2017 . Onur Ayvalık Cundada  bir işe girmiş.
Denize sıfır bir otantik meseriye yerinin  400  metrekarelik çim işini ''Kırmızı Opeli ''olan adama verdirdi.
 
Bir ders çıkar mı ? sizce.

Levent ÖZCAN





2 Mayıs 2017 Salı

Sen , utangaç gül oluverdin.
Seninle tanıştığımda,
Yazdı yada kıştı.
Fark erdermi ?
Görkeminin başka  toprağa  kök salmışlığı
Kimin umurunda.
Kişiliğinin anlamlı rengi bende.
Çimlendiğin anda,döşten seni beni taşımış ya..
Sen bana var olmuşsun ya ,
Ben ona bakarım.
Yaprağın var bahar bahar.
Gülüşün var gonca gonca.
Benim ovam , sol yanım.
Sevgi çağlar eğimi olan pınarlarda.
Sana daima daima.
Sıcaklık  serinlik can verir, sevdam
4 odalı akışkan mecramda  ( sana)
Seni güldürmek  iklimiyim..
 Güller açtıkça   gözlerinde , 
Tan gibi kıpkızıl elma yanaklarında.
Dikenlerin olsa ne yazar.
Kelimelerin , izlerin
İzlerin gözlerin.
Sen daima yemyeşil sen daima rengarenksin benim cennetimde.
Bilinçsiz , susuz kalmandan ve kurumadan,
kaygı duyarım.
Yokluğuna dayanamam,
Bulut gibi ağlarım dinmeden bıkmadan
Sana  gözyaşlarım BİR HİÇ
Yeter ki  sen yaşa..
Ben ..
Ben..
Canımı bağışlarım sana.

Levent ÖZCAN




21 Şubat 2017 Salı

150 GRAM

Kırk ayak gibi denize uzanan, titrek bacaklı adım attıkça gövdesi gıcırdayan, iskelenin en son noktasına geldi balıkçı.
Bulutlar grinin en koyu tonunda olduğu için, deniz de bir o kadar karamsardı.Bu karamsar dalgasız durgunluğun içinde , dipte ki bitkiler ormanında küçük balıkçıklar bir oyana bir bu yana yayılıyorlardı.
Balıkçı oltasını salladı.Cup diye en uzağa düştü olta.Oturdu, ayaklarını sarkıttı iskeleden.Hayallere daldı balıkçı.
Onun için deniz kocaman bir tanrıydı.
Misinayı denize atmak bir ibadetti.
Misina ucundaki yem bir yakarış bir duaydı.
Yakalayabildiği balıklarda bir nimetti.
Ayaklarının  altında sürü halinde gezinen balıkçıkların tiyatrosunu izliyordu.Parmak uçlarında birden  misina gerildi.Adeta zıpkın gibi oldu.Kalbi hızlı atmaya başladı.Sabırlı olmalı heyecan yapmamalı diye düşündü.Az önce gerilen misinanın hafiflediğini hissetti.Üzüldü.Endişe ederek '' balık kaçmış mıdır  acaba''  diyerek içinden düşündü.Hafifçe misinasını gerdirdi.Yüzüne sevinç düştü birden.Misinanın ucunda ağırlık hala vardı.
Tekrar zıpkın gibi olan misinanın  birkaç kulaç ötesinde daha önce fark edemediği bir bölümün yıpranmış olduğunu gördü.O anda misina büyük balığın zorlamasıyla koptu.Tereddütsüz beline kadar gelen suya atladı.Bir ucunda büyük balık, diğer ucu kopmuş misinasını suyun içinde  elleriyle aradı.Kendini kör bir insan gibi hissetti balıkçı.Ve birden avuçlarına misina takıldı. Bileğine doladı misinayı.'' aferin '' dedi büyük balığa.Derinlere çekip gitmediği için. İskeleye bir hamlede gıcırtılar eşliğinde çıktı.Şuan elinde tuttuğu misina keşke çelik tel olsa diye  iç geçirdi.Sabırla yavaş yavaş büyük balığın  boşladı misinayı çekerek, mesafeyi kısaltıyordu.Taa  ileride büyük balığın ayna çakan kocaman bedenini gördü balıkçı. '' Yaşasın'' dedi.Az daha boşluğu aldı.'' Hadi aslanım az kaldı'' dedi. Büyük balıkla göz göze gelip  amacının onu satmak olduğunu hissettirmemek için karşı sahildeki kayaklara ara sıra bakıyordu.Aniden içine bir kurt düştü.İskeleye büyük balığı çekerken, ağırlığından dolayı ya misina yine koparsa diye düşündü.Hemen denize atladı.Geri geri yavaşça kumsala gidiyordu.Kah göz ucuyla büyük balığa kah karşıdaki kayalıklara bakıyordu.Umutları çoğaldı balıkçının.Büyük balığın direnci azalmıştı.Tıpkı bir kuzuyu çeker gibi tıpkı bir parkta tasmalı bir köpeği gezdirir gibi hissetti kendini balıkçı.Kumsala vardı balıkçı.10 metre mesafe  ya var ya yoktu büyük balıkla kumsal arsında.'' Hadi aslanım yorma beni'' dedi.
Acele etmemeliydi.Kuşku düştü yine içine.Büyük balığı çekerken sığ suda sürtünecek dolayısıyla daha da ağırlaşacaktı.Misinasına güvenmiyordu.Hemen plan yaptı balıkçı.Deniz uzanmış iğde ağacının en kalın dalına misinayı onlarca kördüğüm atarak bağladı.Planı şuydu: sırt dikenleri görünene kadar büyük balığı çekecek sonra üzerine atlayıp kucaklayıp kumların üzerine atacaktı.Ve öyle yaptı.Büyük balığı kucakladı.Sırt dikenleri balıkçının göğsüne battı, aldırmadı.Kenara vardı  kumların üzerine bıraktı büyük balığı.Kendinle gurur duyuyordu, büyük balık yakaladığı için ve bu balığa ''büyük balık'' adını koyduğu için.
..........
Tartıya koydu.
'' 6 kilo 150 gram'' dedi, balık lokantası tezgahında duran tezgahtar.
'' Tamam '' dedi balıkçı.
'' 6 çarpı 30 , 180 lira'' dedi tezgahtar.Tam ödeme yapacakken içeriden biri seslenince.Bekle geliyorum dedi tezgahtar.Balıkçı yine '' tamam'' dedi.
Beklerken balık lokantasının sahibi tezgaha geldi.Tartının üzerinde ki büyük balığı gördü.
'' Koç gibi maşallah''. Başıyla onayladı balıkçı.
'' Para ödendi mi '' diye sordu. '' Hayır '' dedi balıkçı.
Hesap makinesini aldı lokanta sahibi. '' 6 çarpı 35 eşit 210 lira '' diye sesli hesapladı büyük balığın ederini.Kasayı açtı.210 Lirayı 
balıkçıya uzattı.Balıkçı bir an durdu.Tezgahtar oysa kilosunu 30 liradan hesaplamıştı.Bir şey demeden parayı cebine koydu.
.....
O kadar dürüst balıkçıydı ki,
hayallerini süsleyen büyük balık yakalamayı ,
dün gece rüyasında görmüştü.
...
Öğleden olmasını bekledi.Balık lokantasına vardı.Tezgahtar oradaydı.'' Çok aç değilim,150 gram hamsi pişirebilir misiniz '' diye sordu balıkçı.Tezgahtar garipseyerek '' tamam'' abi dedi.
Oturdu bir masaya, 150 gramlık balığı çarçabuk yedi balıkçı.
Kalktı kasaya gitti. '' Borcum ne kadar'' diye sordu tezgahtara.
'' 5 lira verdin mi yeter '' dedi tezgahtar. Balıkçı  30 lira uzattı .'' Üstü kalsın'' diyerek, tezgahtarın şaşkın şakın bakışları arasında gözden kaybolup gitti balıkçı.
(Kendi rüyamdan alıntıdır)

Levent  ÖZCAN.




16 Şubat 2017 Perşembe

KARA VEBA

1300 küsurlu yıllar.
Orta Asya'da tarihin belli başlı  en büyük imparatorluklarından biri.
CENGİZHAN'ın kurduğu Moğol İmparatorluğu. Çin'den, Avrupa kapılarına kadar dayanmış, dünya haritasında epey bir alan kaplamış büyük bir imparatorluk.

Ama bir tehlike var !!!
Gözle görünmeyen.
Nereden geldiği belli olmayan.
Irk, soy sop , renk din ayırmayan.
Mevki, makam gözetmeyen.
Bir düşman ?
Kısacası tüm insanların sinsi düşmanı.
....
Kırım'da Ceneviz ticaret şehrini kuşatan , Moğolların vebalı asker cesetlerini mancınıkla şehrin içine atmalarıyla başlayan bir biolojik savaş.

Oradan kaçan şehir insanları ''veba'' yı yani çaresiz ölümü Avrupa'ya taşımışlar.
Çin'den, Avrupa'ya kadar yaklaşık 75 milyon kişi hayatını kaybetmiş.

Bu bilinmeyen, görünmeyen  katilin faturası Avrupa'da yaşayan Yahudi, Müslüman , Çingene azınlıklara kesilmiş. Veba'dan değil ama bu azınlıklar , Hristiyanlar tarafından şuçssuz yere katledilmişler...

Gelelim günümüze.
DÜN ,  % 50 den fazla HAYIR oyu çıkarsa  '' İÇ SAVAŞA'' hazırız diyen bir  şahıs çıktı.
303 madencinin  göçük altında kömürleştiği, Manisa'nın ömürler faciası yaşandığı Soma ilçesinden.
....
Ülkede neredeyse şehitsiz günümüz yok.
Bombalar elden ele, ilden ile  dolaşıp patlıyor.
En büyükten , en küçük esnafa kadar herkes kan ağlıyor.
Çoğu iş yapamaz durumda.
Ülke ekonomisi tam takır.
Fikir adamları cezaevlerinde.
Akademisyenler sorgusuz sualsiz aforoz edilmiş.
Zaten  ülke savaş yeri , yangın yeri !!!
Bunların ''KARA VEBA'' li KİM ACABA ???
Ben Savaşa, şiddete Varımmm,
Diyememmm.
SAVAŞA DA HAYIR, RENFERANDUM DA HAYIR.

Levent ÖZCAN.
                                       

3 Ocak 2017 Salı

bir tarla 
ömrümü devşirdiğim
ey en güzel sevda
her sabah kalkarım ben sol yanımla
rengarenk binlerce çiçek  açtırırım 
gözlerinden doğan, senin sımsıcak doğanda
profilden saten duvarlardadır bakışın
ben ensenin sol yanından
nice denizler ufuklar görürüm
masmavinin saydam derinliklerinde

sen  yüreğinle hektar hektar tarlasın
benim için.
her hecem sende çimlenir
her kelimemde bir bir adam oluşum sende
bir mısradır anlamın 
kuvvettin solmasın
 bitmesin en güzel enerjin
seni sana en deger verenim.
sabır et be bahar devrimcim

levent özacan



nasıl başlanır ki 
bu durumda şiire..
bir uçurtmanın ipinden boşalması gibi
duygularım, yalpa yalpa kafa atıyor bulutlara.
avuç içi nasırlarımla tutunamıyorum 
okyanusların atası, gökyüzüne
takatim kalmadı inan bir kayada parçalanmaya.
her ne iklim varsa gökyüzünde nefes alan
kuşçukların kanatlarında ben ölmeliyim.
yüreğimin sızısı parmak uçlarımda.
ne kafiye ne uyak derdim benim.
beni ve seni yazmaya korkmuyorum inan.
hece ölçüsünden korkmam
gerekirse  kelimelerimi sınırlar ,
yinede seni yazarım
 ve seni yazar gözlerim.
sırt üstü uzandığım odamın 
tavanının beyazına.
sen şiirin en güzel anlamısın.
sen kelimelerimin düşlerisin
bir hece dokunsana bana.

Levent ÖZCAN








2 Ocak 2017 Pazartesi

öyle bir kadın ki
yarın toprağa girsek 
biliyorum
bu gidişimizin adı ebediyet 
öyle yeşile  katarım ki toprağı
ve beni gömmesinler gölgeye
ve her hangi bir ağaç dikmesinler başucuma
güneşte yansın kemiklerim
yaksın ki  güneş 
yandığım kadar  ona
rengarenk binlerce şiir çiçekleri açtırabileyim.
iyi çocuklardık biz 
çamurdan evler yapardık
tütün sıralarında 
hayaller döşerdik odalarına
bacalarından 
tütün zifti tüterdi kıvrıla kıvrıla.
sigaraya meğilimiz işte o zamanlardan.

tespih çeker gibi
minicik ellerimiz zeytin toplardı
avuç avuç doldururdu sepetleri
tepemizde cıvıl cıvıl sığırcık kuşları
ama çok üşürdük şubatın ayazında
yine de iyi çocuklardık be biz

süs balıkları kefal yavruları kovalardık
mavinin kirpiklerinde
azmak ağızları hep bizimdi de
ufuklar  hep teknelerindi
yine iyi çocuklardık biz 
hayallerimiz öyle masumduki 
hiç batmazdı comların derinliklerine

kalem tutuk 
cümle okuduk
insan olmayı öğrendik
mini mini kuşları doyurduk
biz iyi çocuklardık 
kokulu silgilerimizle hep kötüyü sildik

iyi çocuklardık biz.
tütün gördük,zeytin gördük,pamuk ve deniz gördük
yaşlarımızın baharında 
papatya tarlalarında bir tek papatyayı sevdik
aşkın emeğin onurun biz en sağlam devrimcisiydik.

Levent ÖZCAN





Günaydınnnn.
Seni sevmenin adını koydum ben..
Güne başlamanın
en güzel aydınlığısın.
ve yaşadığın anda oldukça uzağında  yaşladığınım.
günleri neden işkenceleştirelim ki
varsın çentik çentik işlesinler
yüz hatlarımıza saniyelerin dakikaların
anı çiziktiriversinler.
her geçen gün ruhunun bir tadı var
güne başlamanın
nefes alabiliyor olmanın hazı var.
dolu dolu dağlar kadar  kocaman mutluluk yaşamak
seninle güzel.








Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...