hiç aklına gelmez gelemez...
unutmuşsundur farkındalılığı
her gün kaslarında
suyun derin yorgunluğu
loşluğa hapsolmuş gözler
yatay maviyi seçemez
dikey maviyi görmez, göremez...
oysa yaşıyorsun anı
burun deliklerinden ter buğularına karışık
çekersin ciğerlerine okyanus parçacığı tuzun ruhunu
kulaklarında ahşaptan tekrarlanan gıcırtılar
albatros ıslıkları ve bordoya çarpan dalgalar.
konumun neresidir
doğduğun yerlerden ne kadar uzaktasın
hangi, adaya kaç kulaç mesafe yakınsın
fikir bile kestirilemez...
zaman ve akıp giden kavramlar zinciri
masum suçsuz doğduğun günler
sokaklarda koştuğun kadar çocuksu
oyuncaklara yüklenen imgeler
yüz bin kelimelerce okuduğun
kitap kahramanlarının cesareti
gerçekleşir gerçekleşmez bilinmez...
çadır, çardak, baraka, gecekondu,
su basan kat yağmur sızdıran çatı
avlusunda iki tavuk bir erik, nar ağacı
boynu iple bağlı
sürekli ağlayan yavru köpek
kiremitleri yosun paslı, yaşlı
ata yadigarı kulübe iz düşümünde
elinde sopası, dağ yamacında
çobanı kaplayan kepenek
kundakta gözleriyle tavanda
yürüyen bebek
yaşatılmaya layık edilen ekonomik coğrafya
hepsi mahkum hepsi birer forsa...
tanrılardan sadeleştirilen iyi ve kötü
elinde iki kitap
biri kutsal diğeri çıkar-yasa
dilinde sürekli tekrarlanan iki kelime
biri yasak diğeri azap
rota belirtilen dünya yüzü
kimi enlem tutsak, siyah ellerde törpülenen maden
çoraklaştırılan açlıklar ortası
boylu boyunca boylam
kuzey kutbundan güney kutbuna
ardışık paraleller arası uçurum
dünyayı biçen daha fazla para hırsı acımasız, meridyen.
sömürü, düzen, değişir , değişmez...
bilançoların en çok göze batanı
bir yıllık beş yıllık planların
öksüz ve yetim evlatları...
grafiklerde azami ivmeli okların gölgesinde.
artı ile eksi arası asgari yaşam dayatmaları.
alınteri denizinde yol alırken
sermaye gemileri, azınlık baronlarına
albatrosların çığlıkları yerine
eteklerinde yorgun dalgaların
son bulduğu kıyı kayalıklarına
ne zaman martılar konacak
çam ağaçları çınar ve kavaklar
zirvelerden dökülürken hırçın köpüren
sakinleştikçe bulut taşıyan ırmak
nihayetinde rakıma inen su
ve bu suyla sulandıkça
çimenlere gömülen
rengarenk çiçeklerle örtülü toprak
ve ana kıta ne zaman müjdelenecek
ve ana kara ne zaman görünecek
emekten yürekli umut mahkumlarına...
Levent ÖZCAN