12 Şubat 2016 Cuma

Bugün sohpetteyim.
Bildik tanıdık ortamdayım.
İsyanın,heybetin,ufukların büyümeyen hırçın çocuğu, dağlar,
Kim bilir kaç şairin şiir sermayesi ''deniz''.
Serseri kanat sarhoşu martılar.
En griden en grinin tonunda bulutlar.
Hepsi karşımda.

Yasaklanmış gri ton ovası gökyüzü
Sarı sicimlerini sarkıtan  güneşim
Bordosu köpük köpük dalga dalga ve şilepler.
VE günün  dijital 16.33'ü
Karşı yamaçlarda uyaksız bir şiir gibi yazılmış,
Çarpık çurpuk makiliklere kondurulmuş
Apartman yaşam can çekişleri
Bende tam  iç dargınlığı şimdi.

Yazın tüm erotizmi ile avunan,
yapayalnız upuzun kumsalar.
Ve bu kumsalların mevsimlik müdavimleri
(Kumsal zambakları , kovalıklar , köpek dişi ayrıkları )
Ortası sarı polen kenarları beyaz melek kanatlı bodur papatyalar.
Boş Bira ,Şarap, Rakı (bilimum) ve içki şişeleri

VE BEN........
Koyunun koyusu SOHBETTEYİM.
Herşeylerin Umursandığı ANLARDAYIM.
Kaygım yok ki ŞİİR için
Tasa taşımam ama Çok heyecanlı olarak ben,
Yüreğimin DEVRİMCİSİYİM.

Gri Hakaretler tane tane yağmur igneleri acıtmakta yüzümü
Zoka yutmuş balık avazları gibi
Acı çekmekte mimiklerim.
Üşengeç değilim oysa,
Ama
ÜŞÜNGECİM şu anda.

BU BÜYÜK SOHPETTE,
Büyümeyen isyan dağlarının,
Ateşidir Harlanmış yüreğim.
Sen ve Şiir DERSENİZ,
Aynı yolda GEZMİŞ olan DENİZ gibiyim.

Martılar derseniz
Zülfü LİVANELİ gibi ürkek ve telaşlı
Gri bulutlar
ardındaki  IŞIKSAÇAN  gibi özgürüm.


Levent ÖZCAN.



7 Şubat 2016 Pazar

Gözler.

Günün
Göz bebeklerinde doğmasını,
Ve o anı izlemeyi çok isterdim.
Bayıltana kadar bak
Bayıltana kadar yak
Yak ki yandığım kadar sana
Harlasın ki aşkın içimde
Ve Seni çok seveyim.

Ben güneşi bir tek bilirdim.
Tepemden baktığın da
Buhar olurdu terim.
Emeğimle hevesimle ırgatsı günlerimde.
Kavruluncaya kadar ısırılırdı bedenim.
Bin işle, bir sitemle çalıştığımda
Günü birlik açlıklarımı yenerdim.

Şimdi iki güneş var sende,
Sabahları artık farklı doğuşumsun doğamda.
Bir bakışın Yaz.
Bir bakışın Kış
Usulca yan dönüp baktığım yatağımın sol yanında.

Seni izlerken
Nefesin senfonisinde.
Keman gibi keskin ama  oldukça yürek dokunuşlu melodilerin,
Tatlı bir titreyiş sinsilesi kulaklarımda,
Küçücük burun deliklerinden bana sunulan.

Göz kapaklarının
İncecik kirpik ormanında
İp atıp hamak kurmak isterdim.
Uzanıp pür dikkat nöbet sakinliğinde
Rüyanda beni görüp,
Beni de uyutmanı beklerdim.

Benim hiçbir lüksüm olmadı ki
Bu yanmış yaşamımda
Beni  seven kadın oldumu bilemem ki
Ama
Ben çok kadın sevdim .
Kendi kendime kurguladığım
Bu şiir DÜNYASINDA.

Levent ÖZCAN.













30 Ocak 2016 Cumartesi

Yazabildiğim her şey,
Bir tasvirdir gözümde.
Dokunduğum eşsiz bir manzara.
Ta karşımda.
Masmavi cömertliği ile,
Hasretini  yan yatırmış.
Adanın  ayak dibine.
Kavrulan güneşin son kokusudur
Gözlerime dolan.
Ha sana hasretim
Ha bu pürüzsüz maviye.
 
                  Levent ÖZCAN

28 Ocak 2016 Perşembe

BİZ

Yaşanılası bir dünya istedik biz.
 Sabah olsun işe akşam olsun eve.
 Üç öğünü tatlı eyleyelim dedik biz
 Tertemiz alınlı gün (gece)lerimizde.

 Ne çokta gözümüz olurdu bizim
 Ne de patronun sermayesinde.
 En güzel beste olurdu alın terimiz.
 Kazancımızın geleceğinde.

 Etkileştiklerimizle evlenirdik biz.
 Öyle şaşalı düğün salonları n'olaki
 Sokak aralarını şenlendirirdik hepimiz.
 Davul bile denginde bilirdik haddimizi.

 Sıradan bir sevda istedik biz.
 Kasvetsiz ama coşku dolu aşk dolu.
 Muhteşem düşlerimizde biz.
 Bulurduk  mutluluk yolumuzu.

 Kısacası her şeyi özümseyebilirdik biz.
 Küfür gibi gelmeseydi ay sonları
. Gün be gün koparıldı birlikteliklerimiz.
 Açmadan solduruldu gülücük goncaları.

 Demokrasi dediniz ey seçtiklerimiz.
 Dem'inizi demlik demlik aldınız.
Aş iş özgürlük iyi yaşam vaad ettiniz
Az ama öz aşımızı sular kattınız.

Toplumsal olaylarda beraber olamayan biz.
Şimdilerde  kömür makarna birlikteliğindeyiz.
Kredilerle tonla kartla aldatıldık.
Yine bu yüzyılda da  köle yapıldık.

Not :

Bireysellikten kurtulamadığımız sürece,
Toplumsal düşünmediğimiz bu günlerde.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dersek,
Bir Diktatör çoban gelir.Ekonomi nakışlı sopasını kaldırır ve,
Hizaya sokar BİZ'İ bir ''SÜRÜ',''KOYUN'' zihniyetinde.......

Levent ÖZCAN



23 Ocak 2016 Cumartesi


Beni Yazasım geldi,
Kendimi birebir,
DÖRT cepheden hemde.
Kendi karşıma oturacağım önce
Mertçe konuşacağım neyim varsa neyim yoksa,
Sonra sağımdan bakacağım kendime,
Sakinlikle sağ duyuma başvuracağım.
O olmadı mesela,
Canım sol yanıma yaklaşacağım,
Anarşist SOL yanımla dalaşacağım.
Üç yönümle anlaşamazsam eğer,
Siz o zaman görün beni.
Bakın neler  neler,
Kendi kedime arkamdan nasıl konuşacağım........

Levent ÖZCAN


Ben.....
      Yorgunum...
Seni sen yapan benim,
Bir bataklık güruhundayım
Belime kadar.
Mücadeleye dayanmaz artık yüreğim.
Ama hala sen bir heyecansın,
Derin derin nefes alır yürek hala atar.
Beni ben yapan sensin
Tek sana ulaşımım Tek dal bir sayfa,
Ve elimde seni bana yazan bir kalem.
Geride duygu ile yürekle kalacak 3-4 mısra.
Levent ÖZCAN
Zamanı avuçluyor kumsal,
Bitecek güneş varmış.
Denizin ufuk ötesinde
Dağ varlığında böbürlenen
Yitik giden ışık kutsal.

Devirmiş yağmur bulutu,
Hasreti aşkına şimşek yapmış.
Çakmış Çakallar sofrasını aydınlatmış.
Gölge silüetlerinde,
Ne dekor ne figüranlar ne sahne
Ne saçma sapan senaryo bırakmış.

Hak hukuk adalet ve Demokrasi,
Bir eylemde dil, damakta küfür.
Ölüm aklına geldiğinde
Kutsal ibadette
Secde değil, haç çıkarmak değil,
Ağlama duvarında göz yaşına sığınmak  değil,
Yada karanlıktan korkup
Ateşe tapmak hiç değil..
Önemli olan YÜREK ettirmek bedeni
TEK MESELE ZENGİNİN ÖRDEV TABAĞINDA SÖZÜM ONA
ASALET,
FAKİRİN ÇANAĞINDA BURJUVADAN
UZAK,
TEK ÖVÜN YUMURTA OLABİLMEKTİR.

22 Ocak 2016 Cuma

Demokrasi  Çok bol bize
              Y A K I Ş M I Y O R M U Ş
Ümmet bedenimize
Sürü zihniyetimize,
Çarıklı benliğimize ,
Kör olası  HÜRRİYET,
Bize       Y A K I Ş M I Y O R M U Ş

Ne Avukat bilirdik,
Ne bir üst mahkeme
El pençe duruldumu karşısında
Kadı ne derse bahtına
Ya kırk satır yada kırk sopa.

Demokrasi amaç olmamalıydın,
Araç oldunda zaten.
Kullandık ve kurtuluverdik senden.
Herkesçiklere günaydın.

Bakarsak Demokrasi tarihine,
Yunan Site devletlerinde,
''Çil Çil''leri olanlar kurmuşlar bu düzeni.
Roma da senato üyelerinde var olan,
Kölelerine ne demeli.
Magna kartada can çekişmekte insanlık,
Lordlar ve Avam kamarası var hala
İngilterede.






Düş yorgunuydu,
Sempatik tavırlı günlerinde.
Gülücükler açardı gözlerinde.
Kaşların arası dümdüz oluverirdi.

En cansız kelimeler büyülenirdi.
Umuttan mutluluktan yana
En devrik cümle bile heyecanla inatla direnirdi,
DEVRİM kıvamında.

Perde kapandı
Sahne toparlandı.
Bir anıtı olur verdi
Başucundaki mermer taşına.
Adı Soyadı kazınıverdi,
İyi adamdın be Mehmet Abi.



Levent ÖZCAN

21 Ocak 2016 Perşembe

Kadını seviyorsan eğer
Devrimci olarak sev.
Kadını istiyorsan eğer,
Eşit olarak ona değer ver.

Varlığın sadece adam yapınsa,
Ahmaklığın acı kuvvetinse eğer,
Fazlalığın bel altındaysa mesela,
Bu sürüngenliğin ki kaç para eder.

Erkeklik nedir?
Erkeklik:
           kadını,
              günü birlik,
                   soymak değildir.
Erkeklik :
     Kadının
         Ruhuna
         Bir ömür boyu girebilmektir.

Mesela bir sigara içmek değildir,
Bir kadını sevmek.
Çaktığında anlık yanan duman duman ciğerlerini kahreden,
ve nihayetinde  o dumanla beyine giden,
Uyuşukluk hiç değildir.
Filtresine gelindiğinde,
Dudak arasından fırlatılan
Yada bir kül tablasında,
Ezilerek ateşi öldürülen sevgisi söndürülen
Varlık hiç ama hiç değildir.

Kadını sevmek malum özel günleri öncesinde
Hiddetinde şiddetinde öfkesinde,
Onun günah keçisi olabilmektir.
Migrenin de ağrı kesici olmaktır.
Hoş bir rahatlık bulabilmesidir
Erkeğinde.

Kadını
        sevmek
              bence
Menopoza  girdiği anda
Yeniden evlilik teklif  edebilmektir.
Baharı sunabilmektir.
Sonbahar olsa kışta olsa.

Bir erkeğin  en büyük devrimi,
Faşizan istekleri olmadan
Bir kadını çok sevip
Evlenmeyi başarabilmektir.
Darbe yapmadan,
Duygularına erişip,
Onunla her şeyi paylaşabilmektir.


Levent ÖZCAN





 

16 Ocak 2016 Cumartesi

Tüm dinlerin TEMELİ,
Sevgi,iyilik kardeşlik.
Çiçek çiçek DEVRİMCİ yüreğimle  kabul.
Sen toksan komşun açsa bizden değilsin dediniz.
Biz hakça bölüşüm  dedik.
3 büyük dine ve kitaplarına inanırız dediniz.
Haçlı seferlerini,
Filistin katliamlarını.
Kelle kesmeyi
Çok iyi becerdiniz.
Biz ise asıl olan canlıdır dedik
İnsanı sevdik doğayı sevdik
Kardeşlik türküleri besteledik.
Biriniz şarabı yasakladınız
Diğeriniz tam tersi,
Kutsal mabetiniz de yeni doğanları ŞARAP ile yıkadınız.
Biz ise üzümü şıra  olarak içtik
Zeytini barış olarak abideleştirdik
Buğdayı başakta tokluk olarak yedik.
Ama siz hep birbirinizle çeliştiniz.
(BU ŞİİR BİTMEYECEK)
Sizin inancınız nedir?
Bir bilebilseydik...........


14 Ocak 2016 Perşembe

İçiyorsam SANANE.
İçmesemde ben sarhoşum.
Senin görevin Ekonomiyi düzeltmek
Zam yapıyorsan  demek ki sorun sende
Özel tüketim vergilerin kadar boşsun.

4 Aralık 2015 Cuma

SENİ SEVMEK....

Seni sevmek için,
Bir kumsal,
Pürüzsüz bir mavi,
Bir de maviye yaslanmış aksin.
Olmalı..
Olmalı o , aksin mavi de.
Dalgalanmalı saçların.
Martılar yüzmeli göz bebeklerinde.
İsparozlar,sarpalar, kefal yavruları seni konuşmalı,
Her deniz altı nefes alışverişlerinde.

Seni yazmak için,
Sırdaşım , dostum ,heyecanım.
Parmaklarımın arasında yüreğim.
Parmaklarım arasında yüreğim
Kalemim.
Seni yazıyorum,
Kumsala
Maviye,
Martılara,
Çenepaz balıklara,
Bu manzara sensin.
Sakın ama sakın Unutma.

Levent ÖZCAN

19 Ekim 2015 Pazartesi

Bir isyandır yaşamak
Ölüme karşı..
Nefes en zayıf kaledir.
Biçilmiş etrafımızda, nice zehir yüklü kişiliklerde.
İç çekişleri batar adama
Derecesi yüksek öksürüklerde.
Düşlerini çalar  mesela bir kadının kabuslarının başlangıcıdır.
Geceyi uzatır günü olgunlaşmadan koparır.
Kafes mahkümu yüreği eritir eritir.
Bitirir.
İyiliğin derecesi sevginin  küçüğü olamamalı
Aşkın ne bir bedeli, saygının da asla sınırları.
Umudu kirletmemeli  zehir yüklü şahsiyetler.




15 Ekim 2015 Perşembe

Çok sigara içiyorum...
Dolayısıyla .
Ciğerim  beş para etmez.
Biliyorum.
ANCAK..
Sevmenin ne olduğunun farkındayım.,
Yüreğim ..
Servetle ölçülemez.
Onu da çok iyi biliyorum.

9 Ekim 2015 Cuma

Sustuğum kadar korkağım.
Konuşmaya başladığımda,
Cesaretim depreşir sesimin titrediği anda
İşkenceler öyle büyür ki
Kendi kendime öyle yada böyle anarşisttim
Kelimeler tutsaktır  düşüncelerim  acıdadır ve çoğalır kabuslar.
Gördüğüm odamda dört blog sağlam
Kendim gibi,  ne başkası nede kendim kendimi yıkamaz.
Çepeçevre yalan  astar. boyalar
Ama etrafı binlerce çakma sığınak tuğla yapılı.
Düşünmek  bir yüklemdir yapayalnız cümlelerde.
 Onları da birinin  silmesine izin vermem
Düşünce tırmanır boş duvarlara yalan olur.
Sonu nokta konmamış hayallerde.
Ben birlikte değilim ki.
Beraber olmaktan yana düşlerim.
Tek kurtuluşum içimdeki faşizmi yenmek.
Akıtmak kanınını yaşam heyecanını
DEVRİM yapmak yazımın insanlığın da
Yazdığım kadar adamım ben.
Anlaşılır olana kadar sürer  cümlelerim..













3 Ekim 2015 Cumartesi

Sussss.
Seni yazmam için
Ben olmam   lazım,
SEN var oldun ya hayatımda en anlamlı nefes oldun sen
Debelendiğim oksijen enfilasyonum da.
Gökyüzüm gözümün feri kadar aydınlık  hisettiğim de oysa sensin.
Dilediğim umarsız hayal etmişliğimsin.
Ama sen bunu daha bilemezsin.
Bilme de zaten.
Uzaklık varsıyımı senin için bir yol bitimi mi sence
Yoksa ben gibi her durakta  seni beklemek kadar mı  zor duygu üstü yaşamımda.
Katledilmiş zaman yorgunu yüreğim hala senin için atmakta.
Sen bunu bilemezsin.
Bilme zaten.
Yaklaştığım sakin kıyılara şiddetle dokunmak isteyen bir deniz dalgasıyım.
Hiddetim deniz haykırışı olsa da ben seni kıramam canım.
1 SAATLİK ZAMAN DİLİMİ ÖNDESİN.
YAZIK bana acınacak kadar 1 saat ölüme yakınım ben 1 saat daha yaşlıyım yaşamaktan.
SEN gözlerinde ahşapsı çerçeve yakarışlarınla  susarken
sen aslında benim gümüşü çerçeve düşlerimdesin.
Sen benim başladığım ve asla bitmeyecek en güzel şiirimsin.







13 Ağustos 2015 Perşembe


Senle senin atmosferini  solumak istiyorum geleceğin sonsuzluğunda.
Yörüngene  misafir olmak istiyorum
Çekim gücünle dönüp durmak istiyorum
Casus uydu gibi,
Ama masumane seni için için çözmek istiyorum.
Dünya  fanusunda ozonu bir delerler bir dikerler.
Çok sıcak olur açıklarlar : Küresel ısınma,
ÇOK GÜLERİM.
Oysa sana yakınlaşmamdır o ve bunu ONLAR bilemezler.






25 Nisan 2015 Cumartesi


Kara kalem çala kalem
İmzasını atmış takım adalar
Deniz üstüne...

Yüzüm batı
Gün batırmakta
Hüzünlerim...

Ardışık kelimelerde tapınırken hislerim,
Umut, yarını ve aydınlık geleceği doğurmakta,
Dünyanın öte yüzündeki emekçi kardeşime...

Ben paydostayım mesai bitimi.
Üç odalı, hayal yorgunu duvarlı
Barakadan bozma evimde...

Ben
Yıldızlar uçuruyorum,
Kiremitleri yosunlaşmış gökyüzünde...

Sen
Sımsıcak yatağından kalkacaksın,
Avuçlarındaki nasırlara bir halka daha ekliyorken...
Ben
Nasırlarımın sızısını unutmaya çalışırken uyuyakalacağım.


Sen
Hayaller kuracaksın
İşbaşı yaptığında...
Ya bir hastanede, ya elma bahçesinde ya pirinç tarlasında.
Ya da bir fabrikada...
Her nerede terini akıtıyorsan
Burjuvanın tezgahlarında...

Ben de ırgatsı düşler göreceğim.
Çoğu da kabus dolu olacak...
Borçlandırılmış karabasanlar
Rahat vermeyecek bana,
Horlamalar senfonisinde...
(Yattığım yatağımda)

Sen
Alın terini hemencecik belki
Buharlaştırıyorsun...
Umut kuyruklu, direnç kasnaklı,
Uçurtmalarla dolu dolu
Güneş yolluklu
Hayalleri uçuruyorsun,
Pürüzsüz, onurlu, mavi geleceğinde...


Güneş tenis topu gibi...
Emekçiliğimizin çizgileri
Belirlenmiş sömürüler sahasında...
Yediğimiz ayrıdır, içtiğimiz ayrıdır,
Dilimiz, dinimiz, ten rengimiz...
Aydınlıkları, umutları her yirmi dört saatte
Birbirimize teslim ederiz...
Ve
Sömürülmeyi de
Saygılarımla emekçi kardeşime...

Levent ÖZCAN

20 Nisan 2015 Pazartesi

İhanetin bana değil....
Kendine.
Kendini boğuyorsun
Kanser daveti  yürek sökümü  bakışlardasın.
Anlık,
Pazarlıklı,
Basamağı
Sanal olan,
Çıkışlardasın.
Düşüşün kollarıma olmayacak .
Bunu bilesin.
Nefeslerin  bitecek er yada geç
Düşlerinin kenarları  bugün tarihli ama,
Yarın  olunca ikinci el olacaksın.
KUZEY GÜNEY
BATI DOĞU
Sen yön yorgunusun.
Meridyen parasellik kadar
Seni bana uzak tutuyorlar.
(fark uzaklık  değildir)
Tutsun elinden 3 boyutlu  saçma sapan görsellikler.
Tutsun pehhhhh..
Sen burjuva ukala
Beyaz teninde,
Kremalı pasta tadındasın benim için,
Anlık mutluluksun..
Bense gün yanığı tenimde
Aşkın emekçisi
Jack Londonun
MARTİN EDENEYİM.
Son sana Felsefik haykırışım,
Bu bu kitabı okuman.,Seni gidi jet sosyete
Seni gidi yürek bahçemin bordör köşeli sınırımın aşkı,
Sosyete sarmaşığı
Okuda  kadın ol
Okuduğunda bazı şeyleri,
Anladığında bazı şeyleri!!!
Solsun bedenin.

Levent ÖZCAN

20 Mart 2015 Cuma

Demokrasi dersini,
Koltuk garantisi
Yaptın..
Üstat.
ATATÜRKÜ'mün pırıl pırıl aday adayları,
Kimi varlıklı,
Kimi darlıklı,
Hepisi oldukça heyecanlı,
İken ;
Bol limonlu çorbaya
Sirke oldun be üstat.
HİÇ ŞIK OLMADI.


15 Mart 2015 Pazar

Akıl almaz işler bunlar.
Yolda yürüyorum.
Öylesine hikayeler yazıyorum ki kafamda.
İşsiz olmasa herkes çalışsa herkes evine ekmek götürse
Güleç yüzlerde et kaynasa sote olsa protein  olsa gülücükler de :....
 Kaşlarımı çatıyorum.
Kaldırımda umutsuzluktan terk edilmiş düşleri istemeyerek eziyorum.
Sıkılıyorum.
Tanıdık bir yüz görüp merhaba demek için , hevesleniyorum ancak;
Kimsecikler yok.
Kaldırım mahkumu simalarda Merhabalar var.
Anlık dostlukların kederlerini yaşıyorum.
Adamlığın santim para olduğu,
Limiti arttırılmış kravatlı puştların
Lağım fareleri gibi kemirdiği,
Sermayenin dış kapı mandalıyım.
Hayretler ediyorum.
Dinin bin parça edildiği,
Mustafa Kemal'in yitirildiği,
Ne kadar kapanırsak o kadar palazlanırız  denildiği,
Kara kabuslu cübbeli çember sakallı,
Yobazların ayet tokuşturduğu,
Yaralı CUMHURİYETİM 'de KAHROLUYORUM.

7 Şubat 2015 Cumartesi

Uyuyan SES filmine yazılmış bir şiir.

ORTENYA RODRİGUEZ :

Kim tanır.
Kim bilir..
Yılın adı  1931...
Solun atışı faranjist boş İSPANYA millityettçiliğinde, 
Ben İspanyolum kocaman sosyalist çalınmış  mutluluğum.
Kara atın üstünde nefes nefes..
Omuzum da üç patlar.
Devrimimin izi off,
Kafamda,
Madrid gibi sarhoşum..

ASLINDA kelimesi noter cuntası DEĞİLDİR.
Kesin hükümle başlardı  idamlar.
Gitarın nağmesi  acı verirdi,,,,,
Yüreciğime,

 Kıvrak  Okyanus karışımı evrim değişmiş  balık etinde..
İnsanlığım zeytin dostluğu kadar Akdeniz.
İnancım Endülüs baharı kibarlığında.
İz  bıraktığım DEVASAL emekçi sesimle,
 tuz rengi tenimle ben SOSYALİSTİM.
CUMHURİYETÇİYİM.
sizi kahredercesine.

Yıkıldı bahar kış geldi ruhuma.
Derme çatma düşlerde ay parladı geceme ışık çaktı sol diyez de , devrimim.
Yakmak gerek dağları sabahın kızıl güneş ışığında.
Kanım rengi kurşun küfü ..
Halkım için onur benim  nefesim..
Bakır santral koşumlarında.

ORTENYA RODRİGUEZ
Sevgilim.
Yakalandım...
Tenim esmer.
Zindanda  Franko'nun karanlıkta ki   binlerce köyünden şanslıydım.
Onun aydınlatamadığı köyleri kadar  BEDENİM  İŞKENCE kadar aydınlıktı.




Levent ÖZCAN




1 Şubat 2015 Pazar

Senin etiğin,
Anlamsız kaypak,
Gündecilikli
Torunlarının geleceğini harcayan,
Malum zihniyetindesin..

Senin ETTİĞİN,
Aslında kendi(CİĞİ)ne.
İkircikli çıkarcılıklı,
Onurunu peşkeş çeken,
Kemirgen,,,,
Basit bir saray fareciğisin....

Senin yediğin,
Kırıntısal protein artıkçıllığı.
Bir tıkırtı da : Ödleksin.
Telaşla dönersin ,
Leş lağım karanlığına.

Senin düşündüğün,
Kendine ihanettir.
İnsanlık tezgahında basit hesaplardasın.

Öleceğini  bilen tek varlık:
İNSANDIR.
Bunu bile bile yaşayandır.
Sen hala kimin davasındasın...
Kırk haramilerden medet umarsan,
Bir torba kömür, bir paket makarna beklentinse:
Dünya da TÜM  MAL VARLIĞINI,
MİLLETİNE bağıslayan ,
TEK LİDERİ sana HATIRLATIRIM.








yazan: Levent ÖZCAN

14 Aralık 2014 Pazar

Teni titretti be .....Mermi rüzgarından yavaş yiv boğumu.
sarmal sevdalarda bu yürek
kanadı canımın can içi.....
Kurudu kan renginden gül kurusuna döndü benliğim..
Duvar sabit bakışlı bir parmak izine yataklık eden kahpe bir casus.
Penceresi yalancı saydam örümcek ağlı yavşak iki yüzlü bakır tel koşumlu..
Huşu içinde sürdüm direncimi burun deliklerime
Son nefesime an be an yazdım yaşamımı.Kaşlarım arası çatı katıma.
Daldırdım küçülttüm hapsettim hayallerimi...
Toz rakımı düşük ama göyüzü kadar bulut değildi
Barutun yavuklusu olmuştu atmosferim...
Parmağımdan sızan kızıllıkla kurdum serefimi...
Bir kapı mandalında hatıra bıraktım canımı...
Direncimi çarcur ettim sevdamın ülkesinde..
Çamur çukurunda ölümü seçtim ben ve CAN TESLİM ettim.
Yıllar geçsede göz çukurlarımda can verdim yeşile..
Yıllar geçsede Boy verdim bu DİZELERE.
Levent ÖZCAN

3 Kasım 2014 Pazartesi

Dünlerde,
dünlerde...
Seni büyük harflerle yazıyordum..

Bu günlerde,
bu günlerde ?
Seni küçük harflerle yazıyorum.

Yarınlarda,
yarınlarda ...
Hiç yazmazsam !!!
Sakın alınma....

Olumsuz...

Sustuğunda,
            yağmur.
Konuştuğunda,
               fırtına.
Güldüğünde,
             çöl.
Soyunduğunda,
                 buz gibisin.

L.ÖZCAN

26 Ekim 2014 Pazar

Yön yorgunuyum ben.
Gözüm görür..
Sol yanım titrer.
Burnum nefes alır.
Beyinim '' onda'' kalır.
Yukarı baksam sevda...
Aşağı baksam ezilmiş bir aşk..
Nedir bu bende ki
Paralelsiz meridyensiz  .
Enlem boylam çatışmasımıdır?
Nedir bu yaaa..?
Yağan yağmurda,
Şimşek yaşıyor.
Bulut ağladıkça göz yaşı....
Ve alabildiğince çığlık...

11 Ekim 2014 Cumartesi

kömür

Bu gün,
Örttüm kendimi karanlıkla.
Of off maden yıldızsız gece den de katran yine.
Peşi sıra kamçılıyor nefes batımı çiğerlerimi korkutuyor.....
Nefesim kesiliyor önce..
Sıcaklık örtündüğüm geceden beter bedenim den damla damla mum çalıyor.

Akordu korkudan acıdan bozulmuş ses tellerimden.
Kendimin bile anlamakta zorluk çektiği çığlıklar uğultu oluyor.
Titriyorum....
Eriyorum...
Korkuyorum.
Karbonnun her halini soluyorum.
Geçiyorum kendimden...
Toprağın içi ağlıyor nemden
Alın terim gibi mürekkep siyahı..
Alın yazımın son düzeltmeleri bu.
Biliyorum.

Evim geliyor aklıma..
Hayat sahnemin bodrum katında.
Sonra evini ANAÇ eden anacığım..
Ellerim uzanıyor madenin sonsuz odalı boşluğuna.
Kör ebe oynar gibi.
''ONUN'' ellerini yordamlıyorum.

Nefes yorgunu öpmeye çalışıyorum
Arap kızı dudaklarımla.
Korkumu batırıyorum cannım anacağımın
Ellerine.

AH anacığım..
Üç kuruşluk  Babam emekli maaşı ile hayat kaynağım.
Nice kıtlığım da  varlığını borç kanalıma boca edip beni rahatlatmamış mıydın.
Serin bir vaha idin sen,
Simsiyah ''yeraltı '' çöl günlerimde..
Düne kadar  Üç kuruşa çalıştırılıyorduk be.
...
 Oysa Akhisar'ın bir köyün de
Tarlamız , tapanımız ineklerimiz varmış..
Sen anlatırdın ya
Kendi çocukluğum şimdi bir bir
Göz perdemin sahnesinde.
Hatırlamadıklarımı, çocuk ruhumu  görüyorum,
Cenneti görüyorum.
BU KAPİTALİST GÖÇÜK ALTINDA.
Ben bilim adamı olacakmışım meğer.
O cenneti devam ettirebilseydiniz.
Akhisar'da TÜTÜN kotalanmasaydı eğer.
Babacığım çaresiz madende
Çalıştırılmaya zorlanmasıydı eğer..

Anne Ölüyorum..
Farkındayım nefesimin devamı yok.
Karım ESMANURA'a ...
De kiiiii
Rüyasına gir bu gece n'olur..
Apansız yıllar yorgunu..
Beni anlat ..
KOCANI görüyorum de...
Dimağım soluyor anacığım..
NEFESİM'in TARİHİ GEÇMİŞ .
Ucuz  Çin uşağı PATRON maskelerinde..
Daldım özür ...
Anacağım  ''SEMANURA ''  deki
Onun rüyasında benim adımla..::

SEN bir tarla'ydın
Gün ışığında yaşadın.
Aydın iki çiçek verdin ona
 Benim anaçlığım gibiydin de..
Yarına genlerimizi taşıdın de...
De anacağım.

Bak buğusu çalınmış kuru hayallere çelme atıyor düşüncelerim.
Nefesim kurudu Anacığım.

Gözlerim pörtlüyor...
Hayallerim şerefsiz düzende temelsizmiş.
Nefesim daraldı
Sana geliyorummmmm.
Simsiyah kömür tozu kabuslarım da
Kabrin ışıl ışıl ...
Görüyorum...
Geldim ..
Anne....


Levent ÖZCAN











4 Aralık 2012 Salı

Geçti gözlerimden yine...
Anıtsal gözyaşları bunlar.
Düşlerim kutup buzullarında...
Yan yatıyorum duvar ,dokunuyor sesime...
Öyle bir hissedişlik ki bu.
Tumturak titreklik bu.
İnceden öksüzlük be bu.
Terk edilmiş zamanların terk edilmiş mekan yaşanmışlıkları..
İnsan olarak kaç vakit eğilmedik ki sahte direnişlere..
Neredeydim şimdi neredeyim..
Rakımı tazelediğim karbeyazı sarhoş kaçkını suyun beynime ihtirası..
Karşımda dinlediğim mavi o kadar iç çekişli ki ..
Resmen dalga  geçiyor ,Norveç fiyordlarında ki  can havli ile girintili çıkıntılı tutaksıklığım.
Dinlediğim en çok sevdiğim halk ozanın namesindeki son nakarat gibi.
Sülfürün seliloz aşkı gibi  ateş çaktımı hemen yanıyor....
Türkü hemen  Bitiyor....
İnsanların yüzündeki hologram düşleri yakıştırıyor, soğuk batan güneş...
Altı ay , altı ay kıştayım üşüyorum...
Burda hasretim türkü bekleyişi   özledim  MEMLEKETİMİ...


12 Ağustos 2012 Pazar

Tıpış tıpış yürüyordu zaman
Devasal düş gecelerimde.
Ufkum uzak ötesi,
Martıları batırdım yürek mavime.
O kadar içtim ki ürkek soluklu bakışları,
Tahlillerde insan yorgunluğunu yoğurdum ırgat ırgat haykırışlarda.
Tadı dostluk dil dokunuşu bayram kıvamı şerbetlerde.
Selamlaşmayı bir merhabayı en büyük hazine saydım.
Gülen gözlerin bebeklerinde sevdim 9 aylık cenini.
İnsan olmaya taptım insan olarak yaşamayı kanat uçumu titrek hava dokunuşularında.
Yeşili sentezledim elim yürek ,yüzüm resim içici görüntüyü buladım iç çekişlerimde.
Dostluğu bir fesleğende buldum mesela saksı tutsaklığında.
Kokusunu ciğer yaptım bayramın ağustos sabahında.
Sevdim inandığım kadar, inandığım kadar içtim sevgiyi sarhoş oldum mesela güzelde.
On iki mevsim yazdım şiirleri en son eylüle kadeh vurdum.
Şerefler olsun eylül bağ bozumum.

15 Temmuz 2012 Pazar

Yutkundurdum sevdamı
Sigaranın en beyni titreten heyecanlarına,
Yükledim asıl olanı.
Kemanın en incesinden en harbi notasına kadar,
Efkarlandırdım yaşam ritmimi.
Sevmenin özüne baktım,
Soluksuz koşumlar attım AŞKA.
Çiçeği severdim böceği kelebek eğledim.
Özgür kuştu güvercin saltanatı süren masmavi göyüzümde.
Kelimeleri o kadar depreştirdimki senfonik cümlelerde.
Ben yazgımı yazdım salt temiz alnım kadar ak sayfalarda.
Bir kadın için kelimeleri baş harflerine indirgedim.
Sırf açılımı anlaşılsın diye.
Alfabem.....
A...Ağladım
B...Bugün
C...Cesaretim
Ç...Çünkü
D...Doğuşum,,,,,,,,,,
 ,,,
E...Ender
F...Farkım
G..Güzeli
H..Hisettmem
I..Issız
İ..İsimsiz
J..Jülide(anlamı google da)
K..Karmaşığım
L..Lavanta
M..Mavisiyim
O..Oldukça,,,,
,,,
Ö..Özlemim
P..Perişanlığım
S..Sevgim
Ş..Şartsız
T..Tek
U..Umudum
Ü..Ümidim
V..Ve
Y..Yazgım
Z..Zehir,,,
Koysan kadehime,,,,,
YİNE SENİ MAVİ RUHUMLA SEVECEĞİM..

14 Nisan 2012 Cumartesi

DENİZ GEZMİŞ'E

Bulundum evet , yürek atışında damar damar mosmor.
Oksijenini öyle  içtimki çam iğne yaprakları alnımı çizdi.
Dindindirdim göğsümün mavisinde okyanusu.
Gülücük balıkları attım sonsuz akvaryumuma.
Bulunduğum yer çok ıssız, EVET bulundum atar atar saatler.
Oldukça ıssız.VAHŞİ KAPİTALİST ülkem gibi  sonu bilinmez.
Karanlığa göz değdirmekte iç çekinmesiz.
bEN AYDINLIKIM CANIMIN SOL YANI beni dinle.
Deniz görüşlü 68 GÖKKUŞAĞI DEVRİMCİSİYİM.
Yitmenin bir urganın sabah sıkıcı şiddetinde can alan KAHPE KETEN siciminin  ihanetindeyim
Güvercin özgürlüğündeyim ZEYTİN dalında barış.
SOLCUYUM sol yanımın attığı kadar.
Ağlamaktayım DENİZ DENİZ gözyaşlarıyla
SEMAH tayım sol yanımı döverek karış karış .
BULUNDUM EVET CAN ATAN TENİM CEM OLUR OLUR GÖK YAŞAR
.ben yaşadıkça masmavi.
Gözlerim kahverengi yüreğim dalgalı beyaz  kalır ,


 Levent ÖZCAN.

28 Mart 2012 Çarşamba

HER MEVSİM BAHAR

Uzağı yakın eden  , sol  yamaç tırmanışlarım
Yazdıkça çoşar bu gönül.
İçer acıyı damıtır acıyı  sunar baharın gül goncasına yakıştırır geleceği..
Ne diyenim var ne dinleneyim  var.
Söylene söylene  , kendi kendime geçer günlerim..
Böyle olmasıda alın yazım  sanırım.
Demlenirken kağıt kalem düşüncelerimde.
Öyle  böyle değil anarşist  eylemlerimde akreple yelkovanı katletmekteyim.
Bu kaçıncı sigara  ?
Bu kaçıncı  nefes nefese dokunuşum?
Filtre  çekişleri  an be an ciğerlerimi köreltmekte.
Karamsarlığım yok .İçim gelene açık Yüzün asık diyorlar.
İçim aydınlık benim...
Sonbaharda baharı yazmıştım.
Ama yok yok ,ilkbaharda sonbahar a özlemliliğim....
Hayli  yoğun geceleri denk düşürmektense harf harf işkencelere.
Güneşin  bilinmeyen renginde atacaktır ten titreyişim.
Kadını sevmek kadar asil , büyük  düşüncelerin büyük sevdalarındayım.
SEVMENİN kolayındayım aslında bir kadının anasal çocuk düşlerinde çığlık çığlığına hasret.
Pekiştirirken anlık sancıları doruklardan inen bir bebek edasındayım.
Masum düşüncelerde tertemiz günlerde.
(Doğacak mutluluğum)
 Mevsim bahar, yaza gebe.
Sıcaklarda baharlanacak benim yüreğim.
Sonbaharda da bahardım kışta da bahar,
YAZ da yine baharım.........

27 Mart 2012 Salı

BEN ????

Hikayeci__hikaye___________?
Şair_____________?
Yazar_____________________?
Balık su,
Fidan yağmur,
İnsan nefes,
Kul ;Tanrı.
Tanrı ;  cennet-cehenem.
YA BEN________?

27 Şubat 2012 Pazartesi

ORGANİK KÖYDEN KAÇIŞ...

Yaşadığım ortam işte...Kuşları, horozları ve hemen hemen her köyde olan köy hayvanlarını bu kadar dikkatlice incelememiştim. Ta ki İzmir'den köye dönüş yapıp internet bağlanana kadar...

Bir eşeğin anırışıyla tesadüfler zinciri başlamış oldu. O eşeklerin anırmalarını beklemek için kendime sabaha kadar  nöbet yazdım. Gözlerim 15-20 dakikada gidip gelen net modemin ışıklarında, kulağım dışarıda hayvan seslerinde. Birden aklıma şu fikir geldi; ses şiddetini sesin kuvvetine göre numaralandırmak. En  ince sesten, en tiz sese kadar 1-2-3 diye yükselterek  en tiz sese 10 saysını vermeyi düşündüm..Bu seslerin ilk çıkış anları ile son bitiş anlarındaki şiddetine göre ortalama değerler verecektim. Yani en şiddetli ile en şiddetsiz olanı eliyor kulağımın algıladılığı kadar orta şiddetleri hesaplayacaktım.

Bu sesler malum yukarıda anlattığım hayvanların sesiydi. Ortalama olarak saat tuttum 17 dakikada bir netim gidiyor. Bu 17 dakikada bir köyün hayvan sesleri arasındaki netle bağlantılarını çözmeye çalışacaktım. Yani hangi hayvanın ses şiddeti internete doğru orantılı etki yapıyor. Gece saat  1'e geliyordu. Çok fazla kaydadeğer bir ses olmamasına rağmen netin kronik kesintileri devam ediyordu. Ben nöbetteydim. Aslında uzatma kablosu olsa bilgisayarı terasa çıkartacak orada sabahlayacaktım.  Sıfır yalıtımla deneyim daha  sağlıklı olurdu. O kadar kablo olmadığından ve o kadar kabloya o kadar para vermek istemediğimden bu olamadı tabi...

Her 17 dakikada bir ses şiddetlerini kayıt ettim çizelgemde. Gece böcekleri vesaire ancak onların da ses  şiddet sayılarını kayıt etmeye değer bulmuyordum...ha bir de uzak yamaçlardan gelen sesleri de kayda almıyordum. Neden? Çünkü bir sınır koydum tepe ve yamacıyla bahsettiğim 2 geniş bahçenin bulunduğu alanlardaki seslere adapte oldum. Bir ara içim geçmiş modemin ışıklarına bakarken olsa gerek dalmışım. Acı bir gugukla irkildim. Bu badem ağacına konan baykuşun sesiydi. Toplam ses şiddeti 6, kendi kafama göre uzaklık yakınlık hesaplarken 1,5 baştan 1,5 sondan attım ses şiddetini 3 olarak hesapladım ama netin  bağlanmasına yani 17 dakikalık sürenin başlamasına 2 dakika vardı yani net kesikti dolayısyla 15 dakikadır net kesikti. Baykuşun ses şiddetiyle net gitmemişti. Bir hışımla avluya indim tepe yamacındaki badem ağacına  yöneldim yerden 1-2 taş aldım hem atıyorum hem kuşa söyleniyorum deneyimi berbat edeceksin diyerek kovaladım. Hem uğursuzluk getirir derler değil mi :)...

Odama dönüp pc başına oturdum derken net geldi. 17 dakikada gelip gitmesi hemen hemen ortalamaya uyuyor. Bu net şirketinde görevli olup da bilmeden birisini mi kırdım ki  o da benim net bağlattığımı öğrenince bir şekilde intikamını alıyor diyeceğim. Yani bu kadar seride bir makinayı kursanız er ya da geç arıza yapar sonuçta bu kadar periyodik devinim yapmaz. Kesin bu şirkette çalışan ve beni tanıyan birinin intikamı bu. Geriye bakıp düşünüyorum. Bu şirkette çalışan 2 kişiyle işimden dolayı bir alakam var. Birisinin Eskifoça'daki yazlığına 12 sene önce süs bitkileri satıp teslim etmiştim. Yemin ederim kazık atmamıştım. Normal piyasanın altındaydı her bir bitkinin fiyatı. Diğeri ise 10 senedir müşterimdir. Yılda 3-5 defa bahçelerine davet ederler. Birbirimize karşı çok saygılıyızdır. Bahçelerinde en ufak bir sorunda ister ağaçlar, bitkilerde olsun  özellikle çimlerde kimseyi dinlemezler önce bana danışırlar. Onlar da yapamaz. Karı koca aynı şirkette çalışıyor. Kafayı yemek üzereyim...Neyse...

17 dakikada bloğuma birşeyler yazıyorum. Düşünün yayınladığım şiirlerin yazılma süreleri 17 dakikla altındadır. ''Onsuz olmuyor'' şiirim 14 dakikanın üstündedir. Net bağlandığı an kronometre tutuyordum. 17 dakikam vardı çünkü. Şiirlerimi anında yazıyor, tekrar okumadan, imla kurallarına bakmadan hemen yayınla tuşuna basıyordum. Yayını görünce kallavi bir kol hareketiyle bilgisayar ekranından net şirketine selam yolluyordum. Onun için imla kuralları, harf hataları çoktur.
Gelelim saat 01.33 ten sabah 08'e kadar tutuğum ses şiddeti kayıtlarına..

 S.NO. ZAMAN- SES KAYNAGI/TÜRÜ -KONUM -MESAFE- SES ŞİDDETİ -NETİN DUR.
   
   1   01.33      Baykuş - Guguk            Badem ağacı   10-15m         3                   Kopuk.
   2   01.38     Ateş böc. Tiril tiril           Ev dış duvarı   25-30cm       1                   Bağlı-kopma yk
   3   02.41     Araç- patlak egsoz          Sokak             25-30m        2                   Bağlı-kopma yk
   4  03.37     Keçi-bee,bee                   Tepe                40-45m        2                   Kopuk.
   5  03.49     Sansar-çatıda ayak sesleri Tepemde          1.5-1.6m     1                   Bağlı-kopma yk
        (fare kovaladığından 4 kiremiti kırmış.İlk yağmurda çatı akmaya başladı)
   6  04.27     İlk horoz-Üüghrürrrüüü      Bahçede          40-45m        4                   Kopuk
   7  04.45     Hepsi            ''                           ''                     ''            8                   Bağlı-Hffkopma
   8  05.03     Cami-Bozuk hoparlör        Köy meydanı     300 m         9                   Kopuk
   9  05.08     Sabah ezanı-Alluhu ekber           ''                     ''           10                  Kopuk.
  10 05.18     Serçeler-Cik cik                 İncir ağacı           5 m            5                  Bağlı-kopma yk
  11 07.21     Eşekler nihayet AiiiAiii        Tepe yamacı       75 m          +10                Kopuk

Sabaha kadar kaydettiklerimde horozların hepsi birden ötmeye başladığında netimin kopmasına dakikalar olmasına rağmen sendeledi. En çok merakım eşeklerin anırmasıyla ne olacağıydı. Eşekler günün ilk ışıklarıyla dehşet anırdı ancak netimin o anlarda kopma nöbetinde olmasından tam etkisini öğrenemedim. Yani  saat 1.33'ten sabah 08'e kadar 22 adet 17 dakikalık saat dilimi oluşuyor...17 dakikada bir netim kopup bağlandığına göre 11 zaman dilimine rastlayan dakikalarda netim sürekli bağlı olduğundan, bu dilimlere maalesef yüksek şiddetli ses unsurları denk gelmedi.

Bu deneyin fos çıkmasına üzüldüm. Ancak hergece duyduğum seslerin bir anlamı olduğunu öğrendim. Şiirler kaleme aldım bu ses fonlarında...Köyümün doğal ses yaşamını hiç bu kadar dikkatlice dinlememiştim doğrusu...Anladım ki bunun yolu 444 0 375 nolu telefonu aramaktan geçecek...23 defa aradım. 1 kez dönen oldu. O da benim bu yazdıklarımdan daha berbat bir hikaye anlattı. Bir yetkiliye dedim ki arkadaş ne zaman eşekler anırsa benim internet gidiyor. Ben ne yapayım ülkede et sıkıntısı var. Bunları kesip sucuk yapıp size mi ikram edeyim. Yoksa komşu Yunanistan'da kriz var, benim netimin naklini oraya yapın hiç olmazsa ödediğim abonelik ücretimin karşılığını hem hizmet olarak alırım hem de sevaba girerim diyerek telefonu kapattım suratına. Tabii bu konuşmaların hepsini güya hizmet kalitesini arttırmak adına kayıt altına alıyorlarmış. Yemezler. Küfür ettiniz dayanamayıp adamlar vermedikleri hizmetten dolayı haksız kazanç sağladıkları yetmiyormuş gibi bir de sizi hakarete teşvik edip mahkeme yoluyla da şirketlerine hakaret edildiği için sizden para koparma derdindeler. Vay beee! Ne alıyorsanız alın alıcı daima haksızdır. O okumadan imzaladığımız sözleşmeler var ya hiçbiri bizim lehimize değil. O sözleşmeler firmaların kendini garantiye alma belgeleridir. Benim gibilere de yukarıdaki saçma sapan ahkam kesmeler düşüyor. Kazığı sözleşmeyi okumadan attığımız imza ile yemişiz bir kere.

En son aradığımda bir bayan çıktı. Yukarıdaki olayları anlattım netim gidip geliyor. Bu problemi çözen görevliye ailesi ile bir hafta burada tatil hediye edicem dedim. Kadıncağız uğraştı mı bilemem ama ben interneti köyde bıraktım ve Dikili'ye taşındım. 4 aydır da faturayı ödemiyorum...)))

Saygılarımla...

23 Şubat 2012 Perşembe

ORGANİK KÖYÜMDE ,,,,

  Evet köyümün sabahlarına denk  düşen  ses cümbüşü bunlar. Bu orkestradaki üyeleri saydım .
Kimi zamanlar  bu çümbüşe baykuşlar ve eşleri bayankuşlar, harbi şahinler hani şahin görünümlü doğanlar değil yada  doğan görünümlü  şahinler hiç  değil.Herkes kendi organikliğiyle özbenliğiyle  bu senfoniye katılırlar. Eskiden sığırcık kuşlarının o gökyüzündeki  binlerce bedenlerinin kanat hareketleriyle  oluşturdukları görselliklerini hatırlarım. Ama ne yazıkki onlar da artık hiç gelmiyorlar.En güzelide bu yaşıma kadar geldim köyde tek bir kargaya rastlamadım .Denge o kadar sağlam  ki leş bulmaları imkansız olduğundan  olsa gerek .(Yaz aylarında Ağustos böceklerini unutmadım)

İnternetim bağlandı.Dilediğim saate giriyorum.İşimle ilgili araştırmalar, oyunlar . müzikler aklıma takılan her şey. Sonuçta iletişim etkileşim çağındayız . Mektupların o hasret dolu satırları aklıma geldi , ilk defa internet bağlı iken açtığımda bilgisayarımı .  Daha köyde telefon yok Tek haberleşme mektuplar yada telgraflar.Dahada gerilere gidersek her şartta insanoğlu haberleşme adına her yola  başvurmuş.Örneğin posta güvercinleri 1 nci dünya savaşında  önemli iletişim araçlarından biri olarak önümüze çıkar.Şöyle düşünelim , internette kullandığımız msnin atalarını inceliyelim.Bu  benim fikrim aşağıda sıraladıklarıma.ilave edilebilecekler de olabilir.

İNTERNETTEKİ MSNİN ATALARI

 1- Ulaklar.
 2- Kızıderililerin kullandığı dumanla haberleşme..(davullar)(iki avuç içerisnde üfleyerek çıkarılan bilumum kuş hayvan sesleri, ıslıklar)
 3- Posta güvercinleri.(mektuplar)
 4- Gemilerde kullanılan haberleşme ışıkları.
 5- Mors alfabesi.(Telgraflar)
 6- Radyo dalgaları frekanslar.
 7- Buraya bir ata bulamadım.
 8- Telsizler.
 9. Telefonlar.
10- Televizyonlar.
11- Teleksler.
12- Fakslar.
13- Araç telfonları (uydular)
13- Cep telefonları.
   En nihayetinde bir bakıma hepsini bünyesinde toplayan İNTERNET.

  Herşey harika gidiyordu.Yanlış hatırlamıyorsam geçen sene bu zamanlar bağlatmıştım İnternetimi.Bloğuma geri dönmüş olmakta güzeldi sanal alemde dolaşmakta.Ancak ilerleyen günlerde.Netimin çok sık kesilmeye başladığını farkettim.Bu farketmek çileye dönmeye başlamıştı.Acaba  dedim direkle ev arasındaki kablolardamı bir sorun var.Çünkü bir ek yeri vardı ve o ek yerinde sıyılmış kablolar vardı.Herhalde dedim bu kabloların açıkta olmasından dolayı net sürekli kesiliyor.Aklıma koydum genişçe olan avlumuzun tam köşesinde kiler olarak kullandığımız   ev görünümlü bir odanın çatısna çıkarak bu kabloları  bantlıyayım dedim. Annemin itirazlarına aldırmadan derhal çatıdaydım.Kendimi amerikan filmlerindeki  komandolara benzettim.Evde yüksekte ya sokaktan gelip geçenler de beni görüyorlar. Her gelip geçende bakıyor.Neyse  önce muntazam şekilde işim garanti olsun diye naylon torbayı uzunlamasına şeriler halinde kestim 3-4 şeridiüst süte o çıplak tellerin üzerine sıkıca , onların üzerinede hatrı sayılır derecede bandı  yine aynı muntazamlıkta iyice sardım.Oldu bu iş dedim.İçim rahat.Birde kızdım , herhangi bir sorunda yetkililere şikayet edenlere , arkadaş herşeyi sağdan soldan beklememek lazım.Bana internet 15 günde bağlandı , demekki bazı kendini bilmezler en ufak arızada görevlileri çağırıyorki adamcağızlar yetişemiyorlar.Çok hazırcı milletiz çokkk. Neyse çatıdan ayrılırken 4 kiremitin canına okudum annemin serzenişlerini  içime atıyorum.Hallederim annecim dedim.Hiç bişey moralimi bozamaz  sorunu çözmenin mutluluğu içerisindeydim.

Yanıldığımı 2 saat sonra anladım ne yazıkki.Netim gidip geliyor hala. Bloğuma 3 satır yazmak için 2 saat beklediğimi bilirim.İçimden tampon sargı bezide işe yaramadı netim hala kan kaybediyor diyorum.Hani vın  olsa anlarım hatlardandır şebekedendir diye.Kablolu internet bu. hatta geçen gün bir arakadaşla  yolda karşılatık.Kulağında cep telefonu hararetli vede kızgın şekilde konuşuyor olduğu halde tokalaştık. Ama nasıl olur hanım efendi bu şekilde ben 750 liralık kimle konuşabilirim. bilmem ne derken. Telefonu kızgın şekilde kapattı . Hayırdır dedim.
Buraya yazmamda sakınca olan malum küfür deyimlerinden  üçünü beşini sıraladıktan sonra.Ya arkadaş ya benim telefon hattı Yunanistan üzerinden(Midilli adası yakın ya)görüşme yapmış görünüyor.Ben Midilide hiç bulunmadım diyorum kadına  , bizde öyle görünüyor diyor.750 lira girdi bana sorma kafayı yicem deyip sinirli sinirli uzaklaştı.Arkadaş balıkçılık yapıyor hergünü teknede denizin üstünde.Olabilirmi olabilir.Yada Yunanistanda kriz var ya , hani onlarda o büyük ağustos depreminde bizlere yardım etmişlerdi ya , acaba hükümet komşunun onurunu kırmadan böyle yardımcımı oluyor diye düşünmüyor olmadım değil. Enteresan çok yardımsever  insanlarız sonuçta.

 Bu olaydan 2-3 gün sonra bir akşam üstü internetle cebelleşiyorum.10 dakikada bir kesilip gidiyor.Bir sitede okey oynuyorum orda birisi Çorumda fiber kablolar kopmuş netler ondan kesiliyor olabilir diye yazınca
.Hemen kafamda  arıza ekipleri geldi .Adamlar canla başla çalışıyordur  dedim..Hayalimdede onların çalışmalarını tv den izler gibi kuruyorum.Biri kabloları tamir ediyor çekiyor her neyse  benim bile yardım edesim geldi , derken:)))Ya çorum nere Bademli nere hemen uyandım. O anda net geldi bloğuma tam yazıcam 2 eşekten bahsetmiştim ya onlardan biri anırmaya başladı ama ne anırma cami minarsinin şerefeleri nerdeyse düştü düşecek.Hak veriyorum bilinçli anırma değil sonuçta düşünemeyen bir hayvan bizim gibi insan değil ya. Epey içli ve uzun anırdıktan sonra köy sakinleşti Nihayet .Bu arada çok enteresan bişey oldu.Eşek anırmaya başlayınca benim net anında giti.Daha da enteresanı anırma bitince net  tekrar geldi.Bu olayı kafama yazdım.Tesadüf herhalde dedim.Ama kurt düştü içime.Net bağlantısı sesten etkilenebilirmi.Teknik vede bilimsel bir bilgim yokki. fikir yürüteyim.Oğlum Levent dedim.Deneme yanılma yapalım.Net şuan  kesilmiyor ama kulağımda eşek anırmasında ,  bekler oldum.3 dakika 5 dakika 15 dakika . Anırmıyacağı tuttu.1 saate yakın bekledim.Net gayet iyi ama eşşek anırmıyor.İşe bak içimden şerefsiz eşşek anırsana  en azından içimdeki kuşkuyu def edeyim.Pencereyi açtım  vücudumu düşme pahasına epey çıkardım tepe yamacındaki 2 eşeği görebilmek için.,İkiside kafaları otlara gömülü otluyorlar .Hey allahım , eşekoğlu eşşekler bir mola verinde be anırın bir be . Yok tık yok ..... Bu sefer bir eşşek nasıl anırtılır diye düşünmeye başladım.Gidiyim taş atayımda otlamayı bırakırlarsa acaba anırmak akıllarına gelirmi diye düşünürken.Bir başka deney geldi aklıma.Aşırı gürültüden net etkilenirmi diye düşürken.Dvul geldi aklıma da davulu nerden bulcam Ramzan ayında net bağlı değildi.Bağlı olsa otuz sahurda  deney yapar işi çözerdim.Davul alamam çalmasını bilmem zaten. Boşu bouşuna net deneyi için parada veremem.Birden aklıma köy okulundaki bando geldi, hala kızı kütüphanede gönüllü çalışıyor bir kaç saatliğine bandoda ki davulu alabilirmi acaba diye düşürken , annem aklıma gelince vazgeçtim.Evin içinde davıl çaldırmaz .Bide konu komşu ne der sonra bayram değil seyran değil. Düşünüyorum düşünüyorum,,,,Tamam,,,,,  hemen aklıma geldi.derince bir tencere ve kepçe işimi görür.Bir hışımla mutafağa koştum.Tencere kepçe elimde annem beni görünce hayırdır dedi yok bişey anne bitkilerle ilgili bir deney yapçamda.İçine ilaç milaç koymasın filan  oğlum dedi.Yok anne dedim yalnız azcık ses çıkçak idare et.Kadıncağız garip garip baktı bana.Hemen odama geçtim.Modemin ışıkları ful.tencereyi ters çevirdimbir elimde kepçe modeme iyice yajklaşırdım çalmaya başladım..Sorun yok acaba dedim dahamı hızlı vurmak lazım olanca kuvvetimle kepçeye asıldım .Yine sorun yok derken seslere dayanamayan annem bir hışımla kapıyı açtı .Y beni düşündüğünden yada tencere ile kepçeği düşündüğünden Oğlum manyakmısın sen der gibi anlamsız anlamsız bakınca bir elimde tencere bir elimde kepçe öylece kalakaldım.Harbiden kendi kendime noluyor Levent dedim.Gittim hemen yüzümü yıkadım.Bir yandanda kulağım eşşek efendilerde.İşkembeleri patlayasıcalar anırmama grevinemi girdiler .....................

Of yine  çok yazmışım oysa bugün bu yazı dizisini bitireceğim diye söz vermiştim...Bilerek uzun tutmuyorum inanın.Buranın havasından mı suyundanmı yazmaya başladımmı durmak bilmiyorum.  yarın görüşmek üzre..

Saygılarımla...

22 Şubat 2012 Çarşamba

ORGANİK KÖY

Gelelim bir gün önceki  yazımızın daha doğrusu yaşadıklarımın devamına.

Malum köy yeri. En son yayınınmda belirttiğim gibi , tarıma zeytinciliğe dayalı bir geçim şekli köy oğlu köy yani. Şehir görünümlü köy değil. İşte yaşadıklarım burda başladı 444 0 375 nolu telefona müptelalığım. Yaşadığım ev köyün en yüksek yerinde sayılır. Bir tepenin yamacındaki en son ev, daha yukarıları safi zeytinliktir..(1800'den Günümüze şiirimde yaşadığım evi görebilirsiniz).

O şiirde geçen badem ağacının doğu kısmında 2 dönüm kadar bize ait atıl durumda bahçe onun batısında uzaktan akrabalara ait takribi 1.5 dönüm yine atıl yani ekilip biçilmeyen oldukça yaşlı 3-5 incir ağacı ile 7-8 tane ekşi mi ekşi nar, limon , mandalin, portakal ağaçlarından oluşan yeşilliği bolcaya yakın bir görünümde bir alandan ibaret.Hatta kocaman bir incir ağıcı da bir kolunu pencereme kadar uzatmış durumdadır. Kışın sopa gibidir bu kollar ama yazın agaca tırmanmadan pencereme kadar en güzel incirlerini bana sunar.

Düşünün hayvanlar eğitilebilir de bitkilerde sinir sitemi zaten yok odun mu odun ama burada çayırotu bile olsan birşeye hizmet etme bilinci var .organikliğe bak zeka bile organik ficus familyasından gelen incir ağacında.Heleki serçelerin o kuşluk vaktindeki cıvıldamaları bu ağacın dallarında seslendirilmeleri yokmu.(Bknz soluksuz saygımdın yada sabahı çay kaşığı ile uyandırıyorum şiirlerime , onları bu ortamda bir çırpıda yazmıştım) Köy yeri olurda tavuk , horoz olmazmı... Olur elbet bizim değil ancak komşuların hayvancıkları işte az önce anlattığım bahçede eşelenip dururlar ... İncir ağaçları adeta kümesleridir.Hiç yemlendiklerini görmedim.Doğal ortamda yani organik olarak ekosistemde çarklarını döndürüyorlar.

Bir gün hiç üşenmedim saydım 12 horoz 22 tane tavuk vardı.Enteresan bişey var aslında.Sabaha karşı 3-4 oldumu bu 12 horoz ortalığı inletir saat 8 e kadar.Bazı zamanlar O bana meyvelerini dallarıyla ikram eden incir ağacının altında tünerler.Uyurlar . İşte ozaman ötmeye başladıklarında dayanamam bazen kovalar durumda olduğumda oldu.Neyse köyde yaşıyoruz sonuçta.... Köy havası , sesi gürültüsü olacak. Ama bu allı pullu gösterişli alımlı horozlar sabaha karşı 3 ten saat sabah 8 e kadar öten şahıslarda sonradan anladım bir sorun var.Öğlen vakti o kadar tavuktan sadece bir tanesi gıdaklıyor. Bülbül gibi şakıyor desemde olur.Diğer tavuklarda tık yok. Daha çözemedim hayret gerçi bu sorunda onların sorunu .Hayvanca halletsinler.

Neyse bir sabah yine bunlar aynı anda ötmeye başlayınca bana yakın ağacın altında . Bir hışımla kalktım odamın penceresine yöneldim.Ana:!!! cami minaresinde hani kandillerde yakılırya şıkır şıkır o ışıklar yanıp sönüyor ne anlama geliyor derken hoca ezana bozuk hoparlörden asılmaya başlayınca o ışıkları unuttum horozları kovaladım.Az sonra serçelerde bu senfoniye katıldılar.Tam bir ahenk.:) Desibel katsayısı oldukça yüksek bir orkestra.Köy orkesrtası tam anlamıyla.Horozlardan birtanesi ötmeye başladı mı 35 saniyede bitiriyor nefesli çalgılar grubu mübarekler. Trompeti klarneti obuası vesairesi var. Hafif yaylılarda serçeler.Temel ritim müziği olarak kesintisiz.Cikciki de cik cik, tam bu esnada cami hocası ki o hoparlör hep arızalı metalik direkt keskin ses.

Aynı zamanda hocamız da organik, ezan sırasında öksürür hapşurur. Ben biliyorum aslında neden böyle yaptığını.Bizim köyde yaşayanlar eyvallah herkesin bir inancı var.Mesala köyün erkek kesmi istisansız yaz sezonunda , hemen hemen hergün (% 89'U) plajlardaki cafeleri, sahil yamaçlarını doldururlar. Hatta motorbisikletin üstünde sabahtan akşama kadar öylece duranları bilirim.(Tabi yön kumsala doğru)ilk defa köyümüze denizimize gelenler denize bakan heykel olarak algılaybilirler çünkü heykelimiz tek bir noktaya bakmaktadır. Ramazan ayında köy erkeklerinin % 50 side akşamları teravidedir.Cuma namazlarında % 70 i vakit namazlarında % 40'ı camiye gider. Bu oranları kafadan attım.Eğer merak edip anket yaptıracak olan varsa buyursun gelsin. 3 aşağı beş yukarı benim yüzde oranlarımı bulur.Ama değmez yani, ben ne yazıyorsam o. Vakit namazlarına erkelerin % 40'ı sürekli gider dedim ama buna sabah namazı nı ilave etmiyelim.Oran onda daha düşük 5-10 kişi gidiyorsa cami hocasının bu zoruna gidiyor olsa gerek ki tüm köyü inletiyor. .Ne hoparlörü yaptırıyor nede sabah ezanında aksırmaktan tıksırmaktan vaz geçiyor. (İlçe müftülüğüne 3 defa dilekçe yazdım ama vermedim)

Minaredeki ışıkları yakıp söndürmesinin nedenini mantık yürüterek buldum gibi.Şöyleki karşı köyün camisinin minaresinde de bazı sabahlar ışıklar yanıp sönüyor.Hangi köyün minaresinde ışıklar sönüp yanarsa hemen bir telaşlı avazla ezan başlıyor. İki köyün camı hocası sabah ezanında rekabeteler yada iddaya girmişler gibime geliyor . kim önce başlarsa nasıl geçtim gibilerinden alay işaretini minarenin ışıklarını kapatıp açarak yapıyorlar olabilir . Bu benim görüşüm günahlarını almıyayım . Belki elektrik hatlarında sorun vardır.,,,,,,,,,,,,, İşte bu ortamda metalik ezan sesi hariç herşey buram buram köy havası her sabah tekrarlanan günün ilk ışıklarına kadar devam eden bu organik senfoniye son zamanlarda 2 eşekte katılır olmuştu.Eşeklerin yerini traktörler alsada , arabalar 3 liraya 5 liraya satılsada direniyor organik köyüm eski zamanların hayvan gücüne be...,,Yine cümleleri uzattım eşeklere bağladım ki eşeklerle 444 0 375 nolu telefonun sıra geldi ilişkilendirilmesine yarın bu ilişkilendirilme bitecek . Sona çok yaklaştım lütfen biraz daha sabır diliyorum.

Evet yazarken kendimi kaybediyor imla hatalarım korkunç derecede farkındayım.Bunun için özür dilerim ... Buarada söz verdiğim geçen yazılarımdaki konuları unutmuş değilim Hatırlamanız için aşağıda tekrar hatırlayalım görüşmek üzere.(Köy olurda köpek olmazmı diye sormayın olmazmı onlar 7/24 susmadıkları için havlamalarını özümsedim onun için saygımda var onları bu yaşadıklarımın dışında tutuyor ve yazılarıma ilave etmiyorum.Tek sustukları geceler tilki ve sansarların dolaştığı geceler)--- 1- Sağlıklı yaşam için spor yaparken nasıl para kazanılr. 2-İlçemden yazlık alacaklara vede tekne tutkunu olanlara müthiş cazip haberlerim. 3-Aşk hikayem. 4- Sonsuz hayvan sevgisi. Saygılarımla.

18 Şubat 2012 Cumartesi

ÇEVRE DOSTU KÜLTÜR MERKEZİ . ORGANİK İLÇEMDE İLETİŞİM.

Evet yine blogtayım. Organik , doğa dostu  ilçem hakkında ilk bölümde ulaşımına değinmiştik. Doğrumudur? Doğrudur.Dünde an be an yaşadığım kooparatifçiliğe ilk adım atışımın  o engin heyecanını  maruz görün anlatmak zorundaydım.. ..Aslında yazılası o kadar şey vardı ki hepsini unutturuverdi.Haaa  dün bankadan çıkarken bizim köyden bir abiyle karşılaşmıştım. Yeni üye olmanın heyecanı ile buraya aktaramamıştım. Yeri geldi onuda paylaşayım ki içimi kemirmesin. Yatırdığım paranın dekontunu  iki   nüsha   olarak aldım   Biri bende kalacakmış diğeri , Hayvansal Tarım Kooparatifine verilecekmiş.(İÇSES : Tarımsal Hayvan kalkınma Kooparatifi'miydi , hayyy neydi adı bunun.. Vallaha karıştırdım))) Neyse.  O bende kalacak nüshayı tıpkı taktir almış bir çocuk edasıyla  ajandamın arasına muntazam şekilde koydum. İçim huzur doluydu. Tam bankanın kapısına yöneldim ki  yukarıda belirttiğim abi ''Hayırdır Levent'' diye sorunca , ''iyidir abi  Hayvan kooparatifine üye oldum'' dedim. Gülerek, sırıtarak hatta küçümseyerek  '' Bizim köydende varmı''  deyince dumura uğradım. Acaba neden böyle sordu diyorum hala .Bizim köydeki bazı insanları hayvan olarakmı gördü yoksa kooparatifimizin ana konusu olan büyük baş hayvanlara insan gözüyle mi baktı.Daha çözemedim inanın.

Sanırım artık daha genel konulara değinip bireyselikten uzaklaşmalıyım.Bu konuyu kapatalım artık.

   Başta belirtiğim gibi ulaşıma değinmiştim. Şimdi gelmek istediğim konu. Buranın bana kazandırmaya çalıştığı en güzel olgulardan 4-5 tanesini sıralayalım.Bu olgularda  aşk var yardımseverlik var çevre bilinci hayvan sevgisi , kutsal değerlerimize saygı var.Hangisinden başlasam ki? Battı balık yan gider.Hayvan sevgisinden başlıyalım.(Yemin ederim kooparatifle alakası yok gına geldi biliyorum)

   Bundan 3 ay önceye kadar doğduğum  köyde oturuyordum.Köy Bademli yani diğer eski adı Anconoz. Denize 400-500 metre mesafede genel anlamıyla düzlük bir alanda kurulmuş tarihi  Anconoz' danda anlaşılacağı üzere epey eski bir köy.15 mil açığında Yunanistan'a ait Midilli adası bulunmaktadır.Zeytincilik  başta olmak üzere , balıkçılık , bahçecilik , turizmcilik:))) vesaire. Ha birde kahvecilik unuttum  yaa bu da önemli .  .  Neyse.  Karşıyaka'dan ayrılıp tamamen bu köye yerleşmem ise 1.7 yıl öncesine dayanıyordu. aslında 1.5  yıl olduda  ilgi çeksin diye 1.7 yıl yazdım.Yaklaşık 18 yıl uzak kaldığım sadece yazları 1-2 aylığına tatil için geldiğim köyümde her köyde olduğu gibi malum değişikler vardı. Nedir bunlar? Yeni evler , yazlık siteler bir sürü tabelalar Kahvehanelerinde o hantal televizyonlar yerine Lcd kocaman ekranlı televizyonlar, moblet markalar yerine yepyeyeni vitesli motorsikletler son model olmasada 4 oturgaçlı götürgeçler( yine kıllık yaptım öz Türkçe yazarak ilginizi çekmek için) yani binek otomobiller.     Ve de dahada çok uzatılan köy camisinin minaresi. Ağlar , beyler amelelerde değişmiş anlıyacağınız.Cep telefonları , telsiz telefonlar daha saymakla bitmez.  İnternet i unutmayalım tabiiki. Çağdaşlığın en belirgin özelliği kültür alışverişinin olmazsa olmazı İNTERNET   İnternet demişkende bari internet bağlatayımda blogtan uzak kalmayayım dedim.Kararımı verdim. Bilgisayar aldım.Ev telefonu üzerinden bağlatacağım için annemin üzerine  kayıtlı telefon olduğundan , anne böyle böyle deyip   rica ettim. (Yaklaşık 1.5 ay sürdü ricamın kabulü)))Neyse sıra geldi internetin bağlanmasına .Köyle ilçe arası 9 km denize nazır uçurumlardan sahillerin kıyısına uzanan yoldan geçerek ilçeye ulaşıyorsunuz.Görsel zenginlik heleki Midilli adasıyla güneş bütünleşince bir bambaşka olur.Bu yol kenarlarında sürekli hatta 24 saat park halinde araçlar vardır. Sevgilisini alan , eşini dostunu alan. Burdadır .Hatta sabahları bazen ilçeye erken gitmem gerektiğinde sabahın köründe bu bahsettiğim deniz manzaralı kilometrelerde sabah yürüyüşüne çıkmış bay-bayanları görmeniz çok normaldir.Bu konu aslında  dünkü en son açıklayacağım spor yaparken part time nasıl para kazanılır konusnuda içeriyor.Fakat  anlatacaklarım uzadığı için , bugün bu konuyu anlatmam zor . Eee sizde merak edin canım .
Annemle beraber gittik.İnternet bayine başvurumuzu yaptık. Ben ne zaman bağlanır dedim.Başvuruyu kabul eden  görevli başını kaldırdı tiksinme mimiklerini andıran bakışlarla 7 iş gün içinde bağlanır dedi  ve kafasını yine gişenin ardındaki bilgisayar klavyesine soktu. Dosyalara soktu diyecektim  ilgi çekmek  için ama bu sefer yemezler dediğinizi duyar gibiyim.Bilişim çağındayız.

3-5 gün geçti modemi herşeyi kurdum net geldiğini belirtecek modem üzerinde ki yeşil mi mavimi neyse o  ışıklarda gözüm.Bazı  geceler netin bağlandığının ıspatı olan ışıklar  şimdi yanarmı acaba diye düşünürken modeme bakarak uyuyakaldığımı hatırlarım.Olsun  7 nci günde geçti.ışık yanmıyor. Yarın  gündüz kesin bağlarlar dedim içimden  8 nci günün sabahında rüyamda olsa gerek bir nur doğdu yüzüme allah dedim internet bağlandı. Bir hışımla  kalktım gözlerimi açmamla annemin sabah namazı için kakltığını ve ışığı yaktığını görünce  hiddetlendim. O hiddetle anne ya 1-2 gün sabah namazını kılmayıver ne olur diye homurdandım. İçeriki odadan oğlum noluya diye annem söylendi.Yok bişey anne dedim yorganın içine gerisin geriye gömüldüm.Ertesi gün 444 0 375 nolu telefonla ilk tanışmam oldu.Gayet kibar bir beyfendi buyurun Murat ben nasıl yardımcı olabilirim diyince hah dedim bu Murat beyin ses tonundan iyi biri olduğu anlaşılıyor içime doğdu bu benim internetle ilgilenir dedim.Gerçi ona ulaşana kadarda epey müzik dinledim vay be dedim eski zamanlarda dıtdıt sesler şimdi senfoniye dönmüş.nerden bilebilirdim köyümü bethovenin 9 ncu senfonisi ile gözlemliyebileceğimi.Bu olaydan sonra zaten sadece klasik müzik dinler oldum(9 ncu senfoni hariç onun ayrı hatırası var). Bu arada bir net bağlatmanın insanı ne kadar kültürel zenginlikle tanıştırması açısından burada yaşıyor olmanın güzelliklerine bakın , bu klasik besteler yüzyıllar önce dinleniyormuş Avrupa'da. Ben  ve benim gibiler yeni tanışmış oldu internet sayesinde.

 Şık olmadı Murat bey ((((( . O tv spikerlerinde bile olmayan mükkemmel sesinizle ''Levent bey kaydınızı yaptım en  kısa sürede size cevap verilecektir e yakışmadı.15 gün sonra Bergama - Dikili yetkili müdürlüklerinin önce telefon numaralarını bulmak için  bilinmeyen telefon noları servisini aradım verilen her yeni telefonada kimse cevap vermemesine rağmen 15 nci numarada bir allahın kulu çıktıda  derdimi anlatabildim. En sonunda modemimde tüm ışıklar fullendi. O ayki telefon faturası çok geldi malum( Dıtdıt dinlemdin Levent bey klasik müzik dinledin faturanın çok gelmesi normal dıt dıt lı fonda köy manzarası çekilirmiydi yoksa (İÇSES))) .Anneme dedim ki anne ya bu kadar  çok ev telefonundan sağı solu ,cebi arama dedim. Su çu ona yüklemek için. Çok gelmiş ev telefonun faturası bak. Annemde faturayı görünce normal aradım oğlum dedi kadıncağız.)))

Nete bağladık bağlanmasına ama 444 0 375  nolu telefonla asıl işimin yeni başladığını nerden bilebilirdim.İsmini burda yazmayacağım bir görevli bayanla duygusal anlamda yakınlaşacağım hiç aklıma gelmezdi :()))))) Devamı yarına.. Klavyemin harareti yükseldi..

Saygılarımla.

17 Şubat 2012 Cuma

ORGANİK İLÇEMDEN BUGÜNE DAİR...

Evet bugün yağmur yok ancak hatırı sayılır derecede güneş olmadığı zaman soğuk. Çevre dostu ve tamamen ORGANİK ilçem.
Yaklaşık yarım saat önce Bademli'den çocukluk arkadaşım olan Eray'ın yanındaydım.Balık satımı ve deniz ürünleri üzerine restorantı var. İşyerinin ikinci katında çayını içtim . Çay söylemişti.Sağolsun. Hayırdır dedi. Elinde evraklar  karşıdaki işhanına girip çıkıyorsun.Hayır , hayır dedim  fidanlık açıyorum onun  resmi işleri için koşturuyorum.Buradaki Hayvansal Kalkınma Kooparatifi'ne üye olmamız gerekiyormuş.Bin liracık onu yatırayım dedim.Ziraat Bankasına gittim sıra numaramı aldım neyse sıra geldi.
Daha önce üye olan arkadaş  bankadan  şu kooparatife üye olmak için para yatırcam de onlar bilirler demişti. Neyse çalışanların  öğle yemeğinden sonraki o ağırlıklarını üzerinden atmaları için bi 5 dakika bekledikten sonra gişeler açıldı.20 dakika sonra sıra bana geldi.Gişedeki genç kıza dedim ki '' hanımefendi  Tarımsal Kalkınma kooparatifine üye olucam, dün de gelenler olmuş hesap nosu yok üye girişi kaydı yapabilir misiniz dedim.Kızcağız haklı olarak  ben yeniyim hesap nosu olmadan  işlem yapamam hatalı bir yere üye girişi yaparım filan. Haklısnız dedim. Cep telefonuma sarıldım ki bu kooparatifin mali müşavirinin bürosunu arayıp hesap nosunu öğrenmek için.Yaklaşık 10 dakika çaldırmama rağmen açan olmadı. Acaba dedim bugün cuma  işyeri mi kapalı eyvallah olur ya dinimizce herkes cuma vakti işyerini kapatıp camiye gitmelidir diye bir  zorunluluk var herhalde diye düşündüm. Yok ama iki hanım çalışıyor .Biri rahmetli amcamın  torunu diğeri de benim işlerimle ilgilenen bir hanım. Neyse bir 20-30 dakika sıra alıp beklemeyi göze alamadığımdan hanımefendi arıyorum cevap vermiyorlar .Rica etsem arabaya atlayıp hemen  büroya gidip hesap nosunu alıp gelsem sıraya girmeden benim işlemimi yapar mısınız diye sordum.Olumlu cevabı alınca da ışık hızıyla bankadan çıktım. Zar zor bulduğum parkyerindeki arabama 500 metre kadar yol katettikten sonra ulaşabildim.Geri geldiğimde arabamı nereye park edeceğimi düşünüyordum.Neyse vardık ORGANİK İLÇE'min herhangi bir işhanındaki herhangi bir mali müşavirinin bürosuna.Merdivenlerden çıkarken hala çaldırıyorum büro telefonunu açan yok. Hanım çalışanlar olmasa camideki hoca hutbeyi ağır ve uzun tuttu dicem. Acaba dedim  salgın filan mı oldu, yangın mı çıktı olurya Allah korusun millet can derdinde sen hayvansal kalkınma kooparatifine üye olma derdinde. Kendine çeki düzen ver dedim ağır takıl.Neyle karşılaşacağını bilmiyorsun nötr ol dedim. Çok şükür tedirginlikle ikinci kattaki büronun  gayet albenili kapısını görünce bir oh geçirdim.Kapıyı tıkladım.içeri girince gayet normal ofis çalışanları gayet rutin işlerinde dosyalar malum bilgisayarlar.Merhabalar filan dedimki sizi arıyorum ama telefonlarınız çalışmıyor mu(Pot kırdım manyağım ben kendime küfürler ettim. Bir çalışanı patronun yanında küçük düşürmek offf ya wcye gitmişse ya ne bileyim başka nedenler de olabilir patavatsızlığım diz boyu ayıkla BİLİNCİN taşını şimdi:).Allahtan kan uyumlu akrabam var. O hemen Levent abi yan tarafta inşaat var ve dünde aşırı yağmur yağdı onun için hatlarda sorun vardır alışığız deyince sadece içimden vay be dedim. O çok önemli kooperatifin banka hesap nosunu alıp tekrar bankaya ulaştım. Bu sefer o genç kızın yanındaki daha yaşça büyük gişe memuruna yöneldim. Öncelikle işini halletmesini bekledim. Bu arada genç kızla da göz göze geldik ki hani sıra almadan işlem yaptıracaktım hatırla der gibi. Neyse yandaki yaşça büyük hanıma açıklama yapınca. Sıra almama gerek kalmadı. Neyse hesap nosunu girince ohooo dedi bu koopratifin 3 yıldır herhangi bir işlemi yok ondan dolayı hatırlayamıyoruz deyip işleme başladı. Ben de dedimki biz canlandırcaz bu kooparatifi içimden de bu kanunu çıkaran Bakana sevgilerimi saygılarımı sunuyorum. Fidanlıkla çiçekle ağaçla inek besiliciğini bir tutmasından dolayı. Gerçi elimiz mahkum yoksa satış yapamayız 8-9 fidancı birleştik  her birimiz bir ziraat mühendisi çalıştırmak yerine kooparatif adına bir mühendis tutacağız böylece tüm masrafları eşit şekilde ödeyeceğiz. Vay be ne kooparatifçilik ruhumuz varmış. Bu kanun çıkmadan önce kırankırana rakiptik fidanlık sahipleri olarak.:))

Aslında ben bunları yazmıyacaktım yahu.Ama olsun ilçemin bir diğer özelliği daha çıktı ortaya.

1_ Kesinlikle cep telefonu olsun normal telefon olsun insanların birbirlerinin telefon sesi  ile değil birebir görüşmelerini sağlayarak  sosyalleşmemizi sağlaması açısından bu arızalar bilinçli çıkartılıyor. Farkındayım. Örnek yandaki inşaatın temelinde telefon hattının kablosunun ne işi var :)

2_ Örümcek ağı bağlamış bir hayvansal kooparatifi  canlandırarak ülkemizin et ihtiyacının  dışalıma bağlı kalmadan kendimize yeter olmayı sağlıyor.(Bu arada fidanlık açmak yerine hayvan besiliciğine yönelmeyi bile düşünür oldum yalan yok:)

 Yukarıda yazdıklarımın yarısında arkadaşım Eray 'Levent şimdi aklıma bişey geldi önemli  onu halletmem lazım deyip bu anlattıklarımın sonunu dinleme zahmetinde bulunmadı:))Bu kültürü özümsemek benim için zor olacak galiba.Burada bu tip sosyalleşme konularını herkes biliyor anlatınca sıkıldı tabii.Haklı:)))

Yarın süper 3 konu var ORGANİK ilçem hakkında.Biri herkesin eğlenerek spor yaparak para kazanacağı algısı vergisi olmayan partime bir iş kolu. Diğeri özellikle buradan yazlık alacaklara ve de tekne tutkunu olanları ilgilendiren bir başka konu diğeri de bende saklı kalsın...

Görüşmek üzere saygılarımla...(zaten 2 okuyucum var)

16 Şubat 2012 Perşembe

TAMAMEN ORGANİK İLÇE...

İlerleyen  her saniye, biz insanların yaşamını kolaylaştırmak   ve bu kolaylığı  satarak para kazanmak amacıyla bir çok bilimsel, teknolojik, biyolojik, kimyasal, edebik  her neyse bir çok malzeme düşünülüyor  üretiliyor...ve satılıyor.

Mendel'in bezelyelerle yaptığı deneylerinin milyon kilometrenin ötesindeyiz.
Genetiği değiştirilmiş her türlü sebze meyve , bunları zararlılardan korumak için kullanılan  sistemik tarım ilaçları.Evimizde dokunduğumuz hemen hemen her eşya.Özünde kansorejen bileşimler taşıyor.Buna kimse yok öyle bişey diyemez.Yıllar önce EASY EXPRESS kargo bölümü şefiyle  konuşurken konu sebzelerden açılmış ''Levent  buradaki (Almanya) marketlerde biz kurtlu elmayı , çürük domatesi seçeriz ''dediğinde ben gülmüştüm.
Aşağı yukarı 17-18 sene öncesinden bir konuşmaydı.O zamanlar bildiğimiz tek şey hormondu (Gibralic) onu da Japon bilimadamları bulmuş. Yerinde kullanıldığında , dozunda kullanıldığında hiç bir zararı yok. Tıpkı silinmemiş bir elmanın üzerindeki pus gibidir hormon.Bitki kendi hormonuna sahiptir. Zaten verdiği meyveleri dış etmenlerden bakterilerden korumak  için .Sanırım bu da yaradılıştan kaynaklanan çoğalma isteğinin sonucu. Meyvesi dalda çürümeden olgunlaşsın , içerisindeki tohumlar toprağa düştüğünde iyi çimlenebilsin diye.Bu konunun tam uzmanı değilim.Bu benim mantık yürüterek   aklıma mıhladığım bir fikir.
  Günümüze geldiğimizde oy oy diye yazsam.Cep telefonları, bilgisayarlar, baz istasyonları ,                ,            ,
             ,                  ,  bu boşluklara siz aklınıza gelen insan sağlığına zararı olan herşeyi  ilave edersiniz.Şu anda pc başındayım  ve kullandığım klavye de Çin malı (malum) hoşgörünüze teşekkürler.
   Şimdi gelelim reklamlara...Yaşadığım ''ORGANİK İLÇE'' Dikili'ye. Dünyanın en uzun denize girilebilir sahil şeridinin başlangıcını oluşturur ilçemiz. Aman unuttum sahilimiz mavi bayraklıdır. Dikili'den başlar sahil Altınoluk'u aşar.En batıda olmayı başaramıyoruz... Çeşme ,Çanakkale ve de yurdumuzun en batısı sayılan Çanakkale iline bağlı Gökçeada'nın batısındaki İnce Burundan dolayı. Coğrafik şanssızlık, ne diyelim. Yazıyı uzatmadan en iyisi ilçemizin''organik'' özelliklerini aşağıda sıralayalım:

1.Ulaşım: İlçemize 2 yönden girilebilir , girilebilir diyorum gelinebilir demiyorum. İzmir yönünden geliyorsanız Şakran'ı geçtikten sonra Zeytindağ kavşağını da geçince Çandarlı'ya dönen yoldanki geliş gidişe elverişli yoldur. (Sola dönünüz).Doğanın dengesi düşünüldüğünden ekosisteme saygıdan çok eskiden atılmış asfaltla karşılaşırsınız.O asfaltı yaptıran kişi de doğa düşmanıymış  zaten.Çok şükür kimse bugüne kadar yollarımıza dokunmamıştı tek korkum ki gerçekleşecek , Alsancak limanı buraya taşınacağı için ziftler dökülecek  bir sürü börtü böcek  ölecek , yollar genişletilecek etrafında asırlık (kartel sermayenin para hırsından dolayı dağı taşı zeytinleştirdiği) zeytin ağaçları (3-5 yaşında) yok olacak Arabalarımızın aşina olduğu o muntazam çocukluğumdan bildiğim çukurlar yok olacak.Hele ki o Bakırçay'ın üzerine  kurulan net 85 derecelik açıyla giriş yapılan o köprüye girerkenki adrenalinleri hatıralara gömmek en zoru olsa gerek.Bir anlık hata ile  çoğu insanın Bakırçay'la arabasının tebelleş olduğunu gördüğüm anılarım.Neyse zaten Bakırçay da simsiyahtı çoğu suyunda boğulan kazazedelerin yazgıları gibi.Konumuzu aşmayalım, uzatmayalım Çandarlı-Dikili arasında bence siz uyuyun onlar bende saklı kalsın.Onları da anlatırsam burası yani ilçem aşırı göç alır.Çok zekiyim değil mi? Dikili'ye bir rampayı tırmanıp aşağıya doğru inerek ulaşırsınız.Karşınıza hemen masmavi deniz çıkar.Ulaşımı hallettik. Dikili'ye girebilmek için diğer  seçenekleri anlatmama gerek yok. Bergama yönünden  ya da Ayvalık yönünden gelip çatıdan Dikili'ye dönebilirsiniz.

 Mükemmel bir mavilik demişken denize yaklaştıkça Bademli Köyüne dönen yolun ilerisinde bir burun, burunun  ilerisindeki maviliklerde dubalar görürsünüz.Şaşırmayın doğal denge adına ilçenin tüm atık suları , borular sayesinde işlem yapılmadan denize öylesine bırakılmaktadır.Size bir önerim: balık merakınız varsa burada avlanmayı tavsiye ederim.Her çeşit balık mevcuttur.Az önce Çandarlı yolundaki çukurların yok olacağını yazıp üzülmüştüm ya.Tek tesellim ilçe içerisindeki birbirine geçmeli taşların ve de arnavut taşı yollarının üzerindeki çukurların asla ama asla kaybolmayacağıdır.Bir ay önce çok korkmuştum  tam yaşadığım köye dönen  yolun başlangıcında hatırı sayılır çukur vardı lise çağlarından tanırdım.Bir baktım bir sabotajla doldurulmuş gerçi ne badireler atlattı yiğidim.Bir ay sonra üzerinden o ölü asfaltı atmasını bildi.Gerçi geçen sene eşek şakası yaptı bana kendini unutup ezince kamyonetimin sustaları paramparça kasadaki çiçekler bitkiler  kasalar tam bir kokteyl olmuştu.1250 Liraya mal oldu ona da şükür .Ya 3 ay önce yanılıp da aynı yolda bu çukurdan dolayı uçup ''Bayb Rock'' plaj ve diskosuna uçup katliam yapabilir daha da ötesi bunları yazıyor olamayabilirdim.Bugün yağmurlu olduğu için doğal ortamda yaşadığım ilçede elektrikler kesilerek tamamen bilinçli  biz insanların enerji tasarrufuna yöneltmesine ÖNCÜLÜK EDİLMEKTEDİR YAZIMIN YARIM KALMAMASI İÇİN şimdilik bu kısmı yayınlıyorum.Organik ruhumun devamını okumanızı dilerim.

Saygılarımla...

12 Şubat 2012 Pazar

NEDENLİ SORULAR.

Kağıt açık,,,,
Alnımda kelimelerin dansı...
Yaşam tablomun çerçevesi plastik ahşap  , kaypak   insan motifli.
Ağır hasta  zaman , kollarımda saniye saniye yaşama küsmekte.
Kalemim iç çekişmeli cümleler hırçın ifadeler anarşist .
Hareket çekiyor geçmişimdeki karalama yaşanmışlıklara.
Küresel sevdaları dayatıyor , can yongası sıcak cep arsızı kağıtlara.
Çocuk heyecanı yüreğim ,ter içinde kabuslarım.
Yutkunduruyorum  onurumu, vitrin modası karaterlerden aşırıyorum.
Adamlığın formatı. kişiliğin güncellemesi mi olur be?
Virüs bulaşığı yaşam yazılımları neden sunulmuştur çoğu insanlara ?
Neden defolu  satar bir butikçi?
Neden domatesler eziktir tezgahın ardında ?
Neden yıldızlar takılmıştır otellere?
Neden bir rakamı bazen seçkinlik çoğu zaman hiçliktir ?
Neden  yeri geldiğinde aldatan , yeri  geldiğinde bile bile aldatılanız  yaşam gerçeğinde
Ve nedenleri çoğaltabiliriz katar katar ,  sınıf sınıf banliyö vagonları ardında..
Yaşam sınırı belli doğarken hissetmesiz dayatırız ağlamayı farkındılığa varmadan.
Oksijeni ayıklarmıyız en olmadık birçok  mikrop istilasından..
İlk nefes sarhoş bilinçsiz, son nefes korkunç efsunmudur?
Sıfır insan , çarpı , bir insan , eşetiir , neden 2 insan etmez?
Niçin sıfır yutandır?
Bu cevapları ah bir bulsam ..............


Levent ÖZCAN
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...