30 Temmuz 2019 Salı

HAYAT ŞIKKI

Bir anda
düşersin 
sokağa.

Plansız,savruk
kavruk düşünceler 
aklında.

Umut yokken,
körelmişken
köhneleşmişken

Ya A"ya ŞIK"lık katacaksın !
İşi gücü, faşizmi unutup;
Denk gelir belki bellimi olur
Fakir umut tarlanın bitimi 
Kumsalda.
Yakalarsın güpgüzel kareyi.

Göz, gözü çevirmezse, 
Söz sözü kezmezse,
Fikir fikiri ezmezse;

göz göze
söz söze 
fikir fikire
değerse 
İşte o zaman 
"ŞIK" olur
tekil "A" harfi.

24 Temmuz 2019 Çarşamba

ATATÜRK ŞİİRİ

KADINIM

Muhteşem Sevda Şiirim SEVDALILAR

Muhteşem Devrimci şiir

Arkadaşlarında
iPhone bilmem kaç var.
Hafızası,kalitesi tonla.
Işlem çekirdeği ise ışık hızında.

Eteği Versace.
Gömleğin de öyle.
Ayakkabıları Adidas.
Sınıfın en renkli vitrini işte.

Askerlik bitti.Sınırdaydı.
Teskere aldı geldi.
5 ay oldu geleli harçlık yetmedi.
Şimdi aklı işe girme telaşında.

96 model bir araba.
Şehrin Sanayi Sitesi'nde.
Usta abim masraf bu kadar dedi.
Derin nefes aldı içerlendi bir baba.

Ethem lise 1'den.
Telefonu ikinci elden.
1 ay paketi var.
Kotası dolunca interneti tatilde.

Bağdagül lise 3'te.
Aklı aydınlık, gözleri pırıl pırıl.
Kabileri var pembe gömleği eteği de var.
Hepsiciği semt pazarından.

Asker Oğlan Mustafa.
Hayali sımsıcak bir yatak.
Evlenmek oynaştığıyla.
Kazanacağı alınteri sermayesinde.

68 kuşağında muhafazakar,
Anne ve babadan doğmuş bu baba.
3 gencin asıldığı mayıs ayında.
Şimdilerde 46 yaşında.

Ben doğduğum gün.
Alınteri bitirilmiş.
Ben doğduğum gün.
Çocuklarımın umutları idam edilmiş.

Onlar da üç fidandı.
Benim can Çocuklarım da.
Şimdilerde 3 fidan.
Ben Emekçi..
Çocuklarımın hayalleri,
Mücadeleci devrimci.
Tıpkı Deniz,
Tıpkı Hüseyin,
Tıpkı Yusuf Aslan.
GİBİ.
(Maruf yoldaş teşekkür)

YAZAN
Levent ÖZCAN.

23 Temmuz 2019 Salı

ŞİİR ADAM


KÜSÜRAT


GİDİŞ


AŞKIN SINIRI OLMAZ


DENİZ GEZMİŞ


GÜLÜMSETMEK



CANCAĞAZIM

Göreceli yaşıyoruz.
Ayrı ayrı tenler, diller.
Ayrı ayrı dinler, adetler.
Zamanlar..
Farklı iklimlerdeniz.
Birimiz kutuplarda Eskimo,
Birimiz Afrika'da massai.
Yönlerimiz bile farklı.
Kimimiz kuzeyli, güneyli.
Kimimiz batılı, doğulu.
Bitki örtümüz bile farklı.
Güney Amerika'da Jagaranda.
Kuzey Afrika'da hurma.
Akdeniz'de zeytin.
İskandinavya'da Prometheus agaçları.
Beş parmağın, beşi bir değil.
Herşey ama herşey çok farklı.
Varlıkĺılığımız bile farklı.
Lanet olsun adilliligimiz ayrı.
Azımız patron sermaye.
Çoğumuz hayalleri zengin ırgat işçi emekçi.
Sömüren bu dünya düzeninde.
Ya yer altında ya da yer üstünde.
Ortak noktamız ihtiyaçlarımız.
Önce hava sonra su.
Ve sonra dert karın doyurmakta.
Benim için..
Ve enin en güzeli aşık olmak bir kadına.
Mitoz bölünme hariç.
Lambert olmazsa,
Kiraz, dalda iki kiraz olmaz.
Cisco olmasa.
Cevizler kabuk baglamaz.
Kraliçe olmazsa.
Kovanda petekler, bal dolmaz.
Havva olmazsa,
İnsanoğlu doğmaz.
Adem olmazsa,
Havva'nın değeri asla anlaşılamaz.
Ve sen olmasan.
Dişil hayalim.
Oturupta bu adam,
Yorgun argın.
Gün batımında.
Bıkmadan usanmadan sıkılmadan,
Nasır tutmuş parmak uçları ile,
Sana her gün şiirler yazmaz.
Aramızda ki tek fark.
Ben adamım..
Sende kadın.....
Ortak noktamız..
Sende CANSIN,
Bende CANIM.
Beeee..
CANCAĞIZIM.
Levent ÖZCAN

ATATÜRK CUMHURİYETİNİN HİKAYESİ


10 Eylül 2018 Pazartesi

ATATÜRK'ÜN FİKİR VE YASA HIRSIZLIĞI.

Demokrasi, Yunanca demos (halk topluluğu),kratos(iktidar) kelimelerinden oluşup,anlamı 'halkın iktidarıdır.Peki demokrasinin çıktığı ülke Yunanistan'da, demokrasi nasıl işliyordu? Tabi ki eski Yunan site devletlerinde demokrasiye en yakın site devleti ,Atina'ydı. Ama toplanılan mecliste oy verme yetkisi olanlar sadece Atina da doğmuş erkeklerdi.Kadınların, kölelerin ve varlıklı olmayanların oy kullanma hakkı kesinlikle yoktu.Yaklaşık 400.000 nüfusa sahip Atina site devletinde,30.000 ile 40.000 erkek oy hakkına sahipti.Seçilen temsilciler şehir meclisinde alınacak vergiler, savaş kararları vesaire yasalar siyah ve beyaz çakıl taşları kullanılarak oylamayla karara bağlanırdı.(Bazı demokrasi hareketlerinin mesela İngiltere'de 1200 küsur yıllarında Kralla imzalanan 'Magda Karta' ve benzerlerine girmiyorum.)
Antik dönemde sadece elit erkeklerin söz sahibi olduğu demokrasiyi günümüzde değişik uygulanış biçimiyle şuan yaşamaya çalışıyoruz.Değişen şey çoğu ülkede kadınlar dahil her bir bireye seçme ve seçilme hakkı verilmesidir.Tabii demokrasi gücünün de kontrol edilememesinden dolayı, özelikle 3 ncü sınıf ülkelerde bilinçli olarak cahil bırakılan ve kutsal hurafelerin yayılmasıyla demokrasi diktatörlükle son bulmaktadır. 
Yaygın olan 3 din ile demokrasi yüzyıllardır karşı karşıya gelmektedir.Ama tek ortak ifade üslubu her ikisinin de erkek tonunda kaleme alınmış olmalarıdır.Ve ne yazık ki demokraside de yaygın dinlerde de kadınlar hep ikinci planda bırakılmıştır.Bakmayın siz Katolik kiliselerinde Meryem heykellerine, Meryem bile kadın olarak görülmez 'bakire Meryem' olarak hep telaffuz edilir.Bakmayın siz Ortodoks kiliselerinde ki Meryem ana ikonlarına, şuan Atina'nın açıklarında dünyanın çeşitli ülkelerinden keşişlerin yaşadığı özerk bir Ortodoks ülkesi 'Aynoroz' adası var.Burası dünya da kadınların ayak basmasının yasak olduğu tek adadır.İslamda da karanlık düşüncelerin 'hadisi şerif' adı altında 9 yaşında ki çocukların babalarıyla dahi cinsel münasebete girebilirliğini salık verenlerin nedense Kuranı-Kerimde kadın haklarını dile getiren ,hatta emir eden 'Nisa' suresini hiç ama hiç dile getirmeleri (sözüm ona) din adamlarının işlerine gelmez..Yahudilik konusuna girmeyeceğim konu uzamasın.
Söz kadınlardan açılmışken ve kadınların haklarının sağlanması başlangıcı Fransız devriminden sonra filizlenmeye başladığını belirtebiliriz.Tarihlere boğmak istemem ama bu detayı yazmam gerekir, çelişki olmaması için. Fransız Devrimi (Kanlı İhtilal 1789-1799) tarihleri arasında olsa da;Kadınlar ilk olarak 1776 yılında Amerika’nın New Jersey eyaletinde seçme hakkını elde ettiler; ancak bu hak 1807 yılında geri alındı.Sonraları ilk Avrupa da Filandiya ve 1930'lara kadar kısıtlıda olsa Avrupa Yeni Zellanda vesaire ülkelerde yaygınlaştı.
1776-1930'yılları arası 'KADIN HAKLARI HİÇ BİR KADINA ALTIN TEPSİDE SUNULMAMIŞTIR.' Kadın hareketiyle kadınlar haklarını kendi bilek gücüyle kazanmışlardır.Ölüm pahasına dahi olsa kazanılan herhangi bir haktan asla kolay kolay vazgeçilemez.
Hazır 1930'lara gelmişken 9 yıl geriye gidelim ve Temmuz 1921 Eskişehir Savaşıyla parantezi açalım.Türk ordusu Eskişehir savaşını kaybederek Sakaryanın doğusana çekilmek zorunda kalmıştır.Komuta merkezi Polatlıya geri çekilmiş, amansız Yunan toplarının sesleri Meclisten dahi işitilir olmuştur.Meclisin Konya'ya,Akşehir'e taşınması dillendirilmeye başlanmıştır diyelim ve Sakarya'nın doğusuna geri dönmek üzere parantezi kapatalım.
Balkan savaşları,Yemen çölleri,Filistin,Irak,Kuzey Afrika Doğu Anadolu cepheleri derken,köylerde kentlerde şehirlerde erkek nüfusu azalmıştır.Gidenlerin çoğuda dönememiş az bir kısmı 3-5 yıl sonra,esaretten kurtulup memleketlerine dönebilmişlerdir.Ülkenin halini anlatmaya hacet yok.
Elde ne tüfek kalmıştır nede cephane.1917 Bolşevik devrimi ile en azından doğu sınırımız rahatlamış, emperyalist güçlerin emellerini fark eden Rusya Ankara'ya silah yardımı yapmaya başlamıştır.Karadeniz limanlarına gizlice yanaşan cephane yüklü gemilerden alınan mühimmat Ankara'ya nakledilmiştir.Limanlarla Ankara arası ortalama mesafe 400 ile 450 km'dir. Yine ortalama bu mesafe top,tüfek yüklü kağnılarla Ankara'ya varış 15 gün, dönüş ise 15 gündür.Yani ayda bir Ankara'ya silah sevkiyatı yapılabilmektedir.Mustafa Kemal,meclisten bir yasa çıkartırır. Yukarı da saydığım savaşlardan sonra eşsiz babasız erkek kardeşsiz kalmış kadınların kötü yola düşmeyip ocaklarında aş kaynasın diye kağnı ile silah taşıyan kadınlara sefer başına 25 kuruş ödemeyi kanunlaştırmıştır.
Gelelim can alıcı olaya.Meclisin tüm yetkilerini alarak Mustafa Kemal Başkomutan olarak ordunun durumunu incelemeki için Polatlıya gelir.İsmet İnönü karşılar onu. Dilerseniz aralarındaki konuşmaları dialog olarak aktarayım.
Mustafa Kemal: İsmet durum nedir ?
İsmet İnönü: Paşam vaziyet çok kötü.Eskişehir savaşından sonra emirleriniz gereği Sakarya ırmağının doğusuna çekildik siper kazarak savunma hattı kuruyoruz.
Mustafa Kemal : Askerlerin durumu nedir peki ?
İsmet İnönü : 40 bin askerden 20 bin firarımız var,daha da kötüsü firar edenlerin çoğu silahlarıyla,cephaneleriyle firar ettiler.
Mustafa Kemal derin bir nefes aldı ve ''Hadi gel siperlere gidelim'' 
Savunma cephesine vardıklarında kadınların siper kazdığını gören,
Mustafa Kemal: İsmet kadınların ne işi var burda.
İsmet İnönü : Paşam geri kalan askerler yorgun aç bil aç çevre illerden analar kadınlar kızlar hepsi siper kazıyor. Biz bu kadınların hakkını nasıl ödeyeceğiz?
Mustafa Kemal'in gözleri dolar ve '' Zamanı gelince'' der.
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün çıkardığı hiç bir yasa,ne Antik Yunan'dan, ne Magna Carta'dan ne Rönesans'tan ne Bakire Meryem'den nede Nisa Suresinden esinlenmiştir.Çıkardığı tüm yasalar yaşadıklarından Kurtuluş savaşından ÇALINTIDIR.Ve hiçbir hak talep etme lüksü olmayan kadınlara haklarını vermeyi Sakarya ırmağının doğusunda siper kazan kadınları, Ankara'ya cephane taşıyan kadınları gördüğü anda vermiştir. Kadınlarımız Vatan HAKKI yolunda özverilerinden dolayı ATASINDAN en büyük HAKLARINI, hak ederek almışlardır.
Siz Kadınlarımız Lütfen Haklarınıza sahip çıkınız,

Levent ÖZCAN.
02 Ağustos 2018. (03.40)
İZMİR'İN KURTULUŞU..
-Bree  bizimkiler Ankara'ya dayandı.. Bu gece paskalya gibi olacak..
Bulgar çetelerinin, Rum çetelerinin zulümleri yıllarca yetmediği gibi, Millet olarak Türk olarak Anayurdun da elden gidiyor haberleri Selanik'te Kavala'da sıkışıp kalmış Türklerin canını dar ediyordu.Hoş ne İzmir'i görmüşlerdi ne Ankara'yı.. Ama bir zamanlar Özyurtları olan oraları, burada yaşamalarının garantisiydi.
 Kavala'ya bağlı Draniç köyü ile Dramova köyleri arasında uçsuz bucaksız ovaya baktı Mahmut. Haberler hep acı acı geliyordu.. Mayıs 1919'da "O" gün herkez evlerine kapanmıştı...Köy sokaklarında başta aşırı milliyetçi Yunan gençleri olmak üzere hatrı sayılır kalabalık, İzmir'in  zaferini kutluyordu. Ve bugün daha kötü bir olay ki yine kutlama gecesi olacaktı. Gerçi az önce haberi veren adam iyi komşuydu çoğu Yunanlı köy halkı gibi zararı yoktu.. Abdülhamit zamanında daha çok baskı  ve çete korkusu vardı.Dost yaşamışlardı yüzyıllarca.Kimi tütün kimi meyve kimi sebze hep beraberce Drama ırmağının bereket dağıttığı bu ovadan nasiplenmişlerdi.Oturduğu tepecikten doğruldu kıl heybesini attı omuzuna köye yol aldı keçi yolundan....
Evin avlusunun kocaman tahta kapısını açtı.. Hanımı kocaman çinko leğende salça için domates eziyordu.Padişahtan umut keseli epey olmuştu..  Ayşe "Selanikli Mustafa Kemal'de cılk çıktı." dedi.Hoş bu kadar yoklukta Draniç'i Dramova'yı Kavala'yı Selaniği kurtarmayı çok hayal etmiyorlardı.Tek güvenceleri nasıl burada Yunanlıların topraklarında yaşıyan Türkler iseler, Osmanlı topraklarında da yaşayan Rum halkının olmasıydı.Burada yoğun baskı görseler, Osmanlıda yaşayan Rum'lar da karşılık olarak baskı görürürlerdi..
...........
(1800'lü yılların ortalarında İzmir'in bir köyü..)

 İrice , geçirirken öksüz kıtlık aylarını,
Sohpetteyken balıklar zeytin aksi yüklü koylarda,
Aniden bir hışımla inmiş Karadağ eteklerinden.
Bay ANCONOZ.
Denizi almış taa karşısına,
Yorgunluk bilmeden,derme çatma bir ev yapmış.
Taze sürgünlü devasa gövdesi reçine kaplı..
Yaşlımı yaşlı , tepe yamacındaki badem ağacının  yanına.
Terini silmiş son çiviyi çakınca,kapısının tutamacına.
Dönmüş yüzünü kenarları deniz işlemeli.
Görkemli  badem ağaç desenli şaraplık bağ motifli ovaya.
Çıkarmış kıl heybesinden 10-15 zeytinle, keçi peyniri ve 1/4 kepekli  ekmeğini,
İnançlarının izinde diz çöküp haç çıkarmış, şükretmiş Tanrının oğlu İsa'ya
Yeni bağ bozumu yıllık kırmızı şarabından gırtlağını ıslatmış.
Aklı karadağ eteklerindeki evinde karısı Maria 2 büyük oğlu ah ah,
Bir de yeni yetme ufacık nazlımı nazlı Angelinasında.
Issız,korkunç yalnızlığından tepesi heyecan düşüncelerinden , birden.
Sağ uzağındaki tepe yamacından ine keçilerin kokusunu ciğerlerine çekmiş.
Paskalyalar ,yortular şenliğinde gevşemiş gevşemiş.
Yörük çobanının, Tanrı selamını almış,Tanrı selamını vermiş,
Dudaklarını titreterek hayvancıklara hükmeden bu yörüğe
''Gel bre more az 2 lokma soluklan'' demiş.
Ayak düşümü yanındaki akan sudan medet serinlemiş ,iştahını artırarak çoban.
Sofra ortak, şarap haram ondan uzak durarak ,
Bağdaş kurmuş dostane düşmanlık korkularından arınarak.
''Be more burdayım artık yarından ötesi yok''
Sevincini umudunu peynir ekmekle şölen yapan ANCONOZ
Karşısında,yamaçların yüzünü ağartığı güneşin çiller döşediği çobana bakarak....

(O günden sonra köyün adı Anconoz kalmıştır)(Şiir L.Özcan)

Köy tam merkezden  ikiye bölünmüş..Köyün doğusunda Yörükler, Batısında Rumlar yaşıyordu. Rum tarafında kilise, Yörük tarafında Cami en büyük binalardı.Bazı küçük olaylar dışında herhangi bir asayiş konusunda sıkıntı yoktu.Zeytin, balık, koyun-kuzu, keçi ortak geçim kaynaklarıydı. Rumlar bir de şaraplık üzüm üretirlerdi.Bazı küçük olaylar dışında herhangi bir asayiş konusunda sıkıntı yoktu.Kimi zaman Rum tarafında, kimi zaman Yörük tarafında düğünlerde ortak zeybek oynanırdı bile. 
Mayıs 1919 "O" gününde ister istemez, köyün Rum bölümünde şenlikler düzenlese de  Kavala köyleri Draniç ve Dramova'da ki gibi çoşkulu olmamıştı. Yakın  adalardan Yunan ordusu Ankara yakınlarına ulaşıncaya kadar 8-10 aile bu köye yerleşmişti..

 Ve 9 Eylül... Rumlar tekneler dolusu  en yakın Yunan adalarına yol aldılar...Bu Mustafa Kemal önderliğinde,Türk ordusunun Türk Halkının kesin zaferiydi..
Selanik köylerinde ki Türkler de ise tamamen bir katledilme korkusuna dönüştü bu zafer...Padişaha karşı çıkmış 7 düveli savaş meydanında yenmiş bu " Selanikli Adam" doğduğu memleketini de kurtaracakmıydı acaba ? Çünkü ilerleyen günlerde yenilgiyi hazmedemeyen bazı milliyetçi Yunanlılar gece baskınlarıyla evlerden paralar altınlar kaldırıyorlardı..
Yunan içinde Türkler, Osmanlı İçinde Rumlar can güvenliği için iyiydi.Ancak Şimdi bu denge Rumların Osmanlı'dan kaçmasıyla Türk'lerin aleyine gelişmişti...

Lozan'da varılan anlaşma gereği. Anadolu'da kalan son Rumlar'la Balkanlarda ki Türkler memleket değişimi yaşamışlar.Rumlar Türk'lerin terkettikleri yerlere, Türkler'de Rum'ların terk ettikleri yerlere yerleştirilmişler.
Bazıları Lozan'ı yenilgi olarak göstermeye çalışsalar da, Aslında Türk ve Yunan halkının tam bağımsızlığıdır Lozan.
Yüce ATATÜRK, "9 eylül" de sadece Anadolu'daki Türk'lere değil Yunanistan'da ki Türk'lere de bağımsızlık bahşetmiştir..
Draniç ve Dramova'daki Mübadil Türk'lerinden Mahmut ve karısı Ayşe Anconoz'a, Anconoz'u kuran adamın torunları da Selanik köyleri olan Draniç ve Dramova'ya yerleşmişlerdir..
ATATÜRK, seni her gün anmak her insanın en büyük onurudur. Onuru olanlar kula kulluk etmezler..
(Not : Şimdi google arama motoruna 9 Eylül Selanik yazın, karşınıza ilk çıkan sayfa Yunan adalarına 9 Eylül tatil turları çıkacaktır)

Levent ÖZCAN... 08.09.2018....






15 Mayıs 2017 Pazartesi

AYVALIK'TA İŞ ALMAK.

Kırmızı Opel Corsa araba benzinliğe yanaştı.Yer Ayvalı'ğı geçince Gömeç ilçesi girişiydi.. Yön kuzeye dönük sağ tarafta bir dağda ATATÜRK silüeti sabahın 7.30 unda belirgenlişmişti.Sağ camı açtı pompacıya 100 Lira işareti yaptı. Parayı verirken ''Merhaba'' dedi. 3 gün sonra çim gelecek .''Burada çimde çalışacak kişi bulabilirmiyim ''diye sordu.Pompacı , ''Romenlerden buluruz '' beyfendi dedi ve telefona sarıldı.ilk telefon konuşması ,ikinci telefon konuşması olumsuzdu Üçüncüsünde gözleri parladı.''Tamam''dedi .''3 kişi buldum genç bir çocuk ,eşi ve  annesi ..  dedi.''Nedir yevmiye ''diye sordu? ''45 lira ''dedi pompacı.''Tamam ''dedi.''Çarşamba günü sat 8 de burdan alırım ''dedi..
Çarşamba günü geldi..3 kişi arabaya bindi selamlaşma faslı tanışma filan derken çim alanına gidildi.
Genç evli çocuğun adı Onur'du..
Çim yüklü kamyon geldi.
Çimlerin kamyondan inmesi gerekiyordu , tek tek
Kırmızı Opel sahibi , kamyon kasasına çıktı.
Çim rulolarının ağırlığı 15 kilo civarı.
Bir baktı  Onurun karısının karnı burnundaydı.
HAMİLEYMİŞ.
''Abim  sen otur '' dedi.
Kandırıldığını düşündü, kırmızı Opel sahibi.
Ama aldırmadı..
Hamile kadın yerine de çalıştı.
Çünkü o çocuk doğuracaktı. Yaradandan sonra vekil TANRIYDI.
Çimler indi,çimler serildi.
Fazlasıyla gelen çim ruloları vardı.İş bitimiminde.Onur'a yeni kazanç sağladı.
Firma hata yapmış fazla çim göndermişti.
Ve bu onura yaradı.
O günlük kazancı kat be kat arttı.
Vedalaşıldı.
Sene 2012 idi
Yıl 2017 . Onur Ayvalık Cundada  bir işe girmiş.
Denize sıfır bir otantik meseriye yerinin  400  metrekarelik çim işini ''Kırmızı Opeli ''olan adama verdirdi.
 
Bir ders çıkar mı ? sizce.

Levent ÖZCAN





2 Mayıs 2017 Salı

Sen , utangaç gül oluverdin.
Seninle tanıştığımda,
Yazdı yada kıştı.
Fark erdermi ?
Görkeminin başka  toprağa  kök salmışlığı
Kimin umurunda.
Kişiliğinin anlamlı rengi bende.
Çimlendiğin anda,döşten seni beni taşımış ya..
Sen bana var olmuşsun ya ,
Ben ona bakarım.
Yaprağın var bahar bahar.
Gülüşün var gonca gonca.
Benim ovam , sol yanım.
Sevgi çağlar eğimi olan pınarlarda.
Sana daima daima.
Sıcaklık  serinlik can verir, sevdam
4 odalı akışkan mecramda  ( sana)
Seni güldürmek  iklimiyim..
 Güller açtıkça   gözlerinde , 
Tan gibi kıpkızıl elma yanaklarında.
Dikenlerin olsa ne yazar.
Kelimelerin , izlerin
İzlerin gözlerin.
Sen daima yemyeşil sen daima rengarenksin benim cennetimde.
Bilinçsiz , susuz kalmandan ve kurumadan,
kaygı duyarım.
Yokluğuna dayanamam,
Bulut gibi ağlarım dinmeden bıkmadan
Sana  gözyaşlarım BİR HİÇ
Yeter ki  sen yaşa..
Ben ..
Ben..
Canımı bağışlarım sana.

Levent ÖZCAN




21 Şubat 2017 Salı

150 GRAM

Kırk ayak gibi denize uzanan, titrek bacaklı adım attıkça gövdesi gıcırdayan, iskelenin en son noktasına geldi balıkçı.
Bulutlar grinin en koyu tonunda olduğu için, deniz de bir o kadar karamsardı.Bu karamsar dalgasız durgunluğun içinde , dipte ki bitkiler ormanında küçük balıkçıklar bir oyana bir bu yana yayılıyorlardı.
Balıkçı oltasını salladı.Cup diye en uzağa düştü olta.Oturdu, ayaklarını sarkıttı iskeleden.Hayallere daldı balıkçı.
Onun için deniz kocaman bir tanrıydı.
Misinayı denize atmak bir ibadetti.
Misina ucundaki yem bir yakarış bir duaydı.
Yakalayabildiği balıklarda bir nimetti.
Ayaklarının  altında sürü halinde gezinen balıkçıkların tiyatrosunu izliyordu.Parmak uçlarında birden  misina gerildi.Adeta zıpkın gibi oldu.Kalbi hızlı atmaya başladı.Sabırlı olmalı heyecan yapmamalı diye düşündü.Az önce gerilen misinanın hafiflediğini hissetti.Üzüldü.Endişe ederek '' balık kaçmış mıdır  acaba''  diyerek içinden düşündü.Hafifçe misinasını gerdirdi.Yüzüne sevinç düştü birden.Misinanın ucunda ağırlık hala vardı.
Tekrar zıpkın gibi olan misinanın  birkaç kulaç ötesinde daha önce fark edemediği bir bölümün yıpranmış olduğunu gördü.O anda misina büyük balığın zorlamasıyla koptu.Tereddütsüz beline kadar gelen suya atladı.Bir ucunda büyük balık, diğer ucu kopmuş misinasını suyun içinde  elleriyle aradı.Kendini kör bir insan gibi hissetti balıkçı.Ve birden avuçlarına misina takıldı. Bileğine doladı misinayı.'' aferin '' dedi büyük balığa.Derinlere çekip gitmediği için. İskeleye bir hamlede gıcırtılar eşliğinde çıktı.Şuan elinde tuttuğu misina keşke çelik tel olsa diye  iç geçirdi.Sabırla yavaş yavaş büyük balığın  boşladı misinayı çekerek, mesafeyi kısaltıyordu.Taa  ileride büyük balığın ayna çakan kocaman bedenini gördü balıkçı. '' Yaşasın'' dedi.Az daha boşluğu aldı.'' Hadi aslanım az kaldı'' dedi. Büyük balıkla göz göze gelip  amacının onu satmak olduğunu hissettirmemek için karşı sahildeki kayaklara ara sıra bakıyordu.Aniden içine bir kurt düştü.İskeleye büyük balığı çekerken, ağırlığından dolayı ya misina yine koparsa diye düşündü.Hemen denize atladı.Geri geri yavaşça kumsala gidiyordu.Kah göz ucuyla büyük balığa kah karşıdaki kayalıklara bakıyordu.Umutları çoğaldı balıkçının.Büyük balığın direnci azalmıştı.Tıpkı bir kuzuyu çeker gibi tıpkı bir parkta tasmalı bir köpeği gezdirir gibi hissetti kendini balıkçı.Kumsala vardı balıkçı.10 metre mesafe  ya var ya yoktu büyük balıkla kumsal arsında.'' Hadi aslanım yorma beni'' dedi.
Acele etmemeliydi.Kuşku düştü yine içine.Büyük balığı çekerken sığ suda sürtünecek dolayısıyla daha da ağırlaşacaktı.Misinasına güvenmiyordu.Hemen plan yaptı balıkçı.Deniz uzanmış iğde ağacının en kalın dalına misinayı onlarca kördüğüm atarak bağladı.Planı şuydu: sırt dikenleri görünene kadar büyük balığı çekecek sonra üzerine atlayıp kucaklayıp kumların üzerine atacaktı.Ve öyle yaptı.Büyük balığı kucakladı.Sırt dikenleri balıkçının göğsüne battı, aldırmadı.Kenara vardı  kumların üzerine bıraktı büyük balığı.Kendinle gurur duyuyordu, büyük balık yakaladığı için ve bu balığa ''büyük balık'' adını koyduğu için.
..........
Tartıya koydu.
'' 6 kilo 150 gram'' dedi, balık lokantası tezgahında duran tezgahtar.
'' Tamam '' dedi balıkçı.
'' 6 çarpı 30 , 180 lira'' dedi tezgahtar.Tam ödeme yapacakken içeriden biri seslenince.Bekle geliyorum dedi tezgahtar.Balıkçı yine '' tamam'' dedi.
Beklerken balık lokantasının sahibi tezgaha geldi.Tartının üzerinde ki büyük balığı gördü.
'' Koç gibi maşallah''. Başıyla onayladı balıkçı.
'' Para ödendi mi '' diye sordu. '' Hayır '' dedi balıkçı.
Hesap makinesini aldı lokanta sahibi. '' 6 çarpı 35 eşit 210 lira '' diye sesli hesapladı büyük balığın ederini.Kasayı açtı.210 Lirayı 
balıkçıya uzattı.Balıkçı bir an durdu.Tezgahtar oysa kilosunu 30 liradan hesaplamıştı.Bir şey demeden parayı cebine koydu.
.....
O kadar dürüst balıkçıydı ki,
hayallerini süsleyen büyük balık yakalamayı ,
dün gece rüyasında görmüştü.
...
Öğleden olmasını bekledi.Balık lokantasına vardı.Tezgahtar oradaydı.'' Çok aç değilim,150 gram hamsi pişirebilir misiniz '' diye sordu balıkçı.Tezgahtar garipseyerek '' tamam'' abi dedi.
Oturdu bir masaya, 150 gramlık balığı çarçabuk yedi balıkçı.
Kalktı kasaya gitti. '' Borcum ne kadar'' diye sordu tezgahtara.
'' 5 lira verdin mi yeter '' dedi tezgahtar. Balıkçı  30 lira uzattı .'' Üstü kalsın'' diyerek, tezgahtarın şaşkın şakın bakışları arasında gözden kaybolup gitti balıkçı.
(Kendi rüyamdan alıntıdır)

Levent  ÖZCAN.




16 Şubat 2017 Perşembe

KARA VEBA

1300 küsurlu yıllar.
Orta Asya'da tarihin belli başlı  en büyük imparatorluklarından biri.
CENGİZHAN'ın kurduğu Moğol İmparatorluğu. Çin'den, Avrupa kapılarına kadar dayanmış, dünya haritasında epey bir alan kaplamış büyük bir imparatorluk.

Ama bir tehlike var !!!
Gözle görünmeyen.
Nereden geldiği belli olmayan.
Irk, soy sop , renk din ayırmayan.
Mevki, makam gözetmeyen.
Bir düşman ?
Kısacası tüm insanların sinsi düşmanı.
....
Kırım'da Ceneviz ticaret şehrini kuşatan , Moğolların vebalı asker cesetlerini mancınıkla şehrin içine atmalarıyla başlayan bir biolojik savaş.

Oradan kaçan şehir insanları ''veba'' yı yani çaresiz ölümü Avrupa'ya taşımışlar.
Çin'den, Avrupa'ya kadar yaklaşık 75 milyon kişi hayatını kaybetmiş.

Bu bilinmeyen, görünmeyen  katilin faturası Avrupa'da yaşayan Yahudi, Müslüman , Çingene azınlıklara kesilmiş. Veba'dan değil ama bu azınlıklar , Hristiyanlar tarafından şuçssuz yere katledilmişler...

Gelelim günümüze.
DÜN ,  % 50 den fazla HAYIR oyu çıkarsa  '' İÇ SAVAŞA'' hazırız diyen bir  şahıs çıktı.
303 madencinin  göçük altında kömürleştiği, Manisa'nın ömürler faciası yaşandığı Soma ilçesinden.
....
Ülkede neredeyse şehitsiz günümüz yok.
Bombalar elden ele, ilden ile  dolaşıp patlıyor.
En büyükten , en küçük esnafa kadar herkes kan ağlıyor.
Çoğu iş yapamaz durumda.
Ülke ekonomisi tam takır.
Fikir adamları cezaevlerinde.
Akademisyenler sorgusuz sualsiz aforoz edilmiş.
Zaten  ülke savaş yeri , yangın yeri !!!
Bunların ''KARA VEBA'' li KİM ACABA ???
Ben Savaşa, şiddete Varımmm,
Diyememmm.
SAVAŞA DA HAYIR, RENFERANDUM DA HAYIR.

Levent ÖZCAN.
                                       

3 Ocak 2017 Salı

bir tarla 
ömrümü devşirdiğim
ey en güzel sevda
her sabah kalkarım ben sol yanımla
rengarenk binlerce çiçek  açtırırım 
gözlerinden doğan, senin sımsıcak doğanda
profilden saten duvarlardadır bakışın
ben ensenin sol yanından
nice denizler ufuklar görürüm
masmavinin saydam derinliklerinde

sen  yüreğinle hektar hektar tarlasın
benim için.
her hecem sende çimlenir
her kelimemde bir bir adam oluşum sende
bir mısradır anlamın 
kuvvettin solmasın
 bitmesin en güzel enerjin
seni sana en deger verenim.
sabır et be bahar devrimcim

levent özacan



nasıl başlanır ki 
bu durumda şiire..
bir uçurtmanın ipinden boşalması gibi
duygularım, yalpa yalpa kafa atıyor bulutlara.
avuç içi nasırlarımla tutunamıyorum 
okyanusların atası, gökyüzüne
takatim kalmadı inan bir kayada parçalanmaya.
her ne iklim varsa gökyüzünde nefes alan
kuşçukların kanatlarında ben ölmeliyim.
yüreğimin sızısı parmak uçlarımda.
ne kafiye ne uyak derdim benim.
beni ve seni yazmaya korkmuyorum inan.
hece ölçüsünden korkmam
gerekirse  kelimelerimi sınırlar ,
yinede seni yazarım
 ve seni yazar gözlerim.
sırt üstü uzandığım odamın 
tavanının beyazına.
sen şiirin en güzel anlamısın.
sen kelimelerimin düşlerisin
bir hece dokunsana bana.

Levent ÖZCAN








2 Ocak 2017 Pazartesi

öyle bir kadın ki
yarın toprağa girsek 
biliyorum
bu gidişimizin adı ebediyet 
öyle yeşile  katarım ki toprağı
ve beni gömmesinler gölgeye
ve her hangi bir ağaç dikmesinler başucuma
güneşte yansın kemiklerim
yaksın ki  güneş 
yandığım kadar  ona
rengarenk binlerce şiir çiçekleri açtırabileyim.
iyi çocuklardık biz 
çamurdan evler yapardık
tütün sıralarında 
hayaller döşerdik odalarına
bacalarından 
tütün zifti tüterdi kıvrıla kıvrıla.
sigaraya meğilimiz işte o zamanlardan.

tespih çeker gibi
minicik ellerimiz zeytin toplardı
avuç avuç doldururdu sepetleri
tepemizde cıvıl cıvıl sığırcık kuşları
ama çok üşürdük şubatın ayazında
yine de iyi çocuklardık be biz

süs balıkları kefal yavruları kovalardık
mavinin kirpiklerinde
azmak ağızları hep bizimdi de
ufuklar  hep teknelerindi
yine iyi çocuklardık biz 
hayallerimiz öyle masumduki 
hiç batmazdı comların derinliklerine

kalem tutuk 
cümle okuduk
insan olmayı öğrendik
mini mini kuşları doyurduk
biz iyi çocuklardık 
kokulu silgilerimizle hep kötüyü sildik

iyi çocuklardık biz.
tütün gördük,zeytin gördük,pamuk ve deniz gördük
yaşlarımızın baharında 
papatya tarlalarında bir tek papatyayı sevdik
aşkın emeğin onurun biz en sağlam devrimcisiydik.

Levent ÖZCAN





Günaydınnnn.
Seni sevmenin adını koydum ben..
Güne başlamanın
en güzel aydınlığısın.
ve yaşadığın anda oldukça uzağında  yaşladığınım.
günleri neden işkenceleştirelim ki
varsın çentik çentik işlesinler
yüz hatlarımıza saniyelerin dakikaların
anı çiziktiriversinler.
her geçen gün ruhunun bir tadı var
güne başlamanın
nefes alabiliyor olmanın hazı var.
dolu dolu dağlar kadar  kocaman mutluluk yaşamak
seninle güzel.








29 Aralık 2016 Perşembe

Hüznüm yorgun bugün,
Sebep var mı ?
Var elbette ki 
En ince misina gibi birbirine dolaşık.
düşüncelerim, hissedişlerim.
 tam anlamıyla kör düğüm  gibi herşey .
beni yormaz asla beden güç sarfedişlerim..
düşünceler kalbe inince 
bakışlar bile bir başka ağır bir ezgi ritimleri,
KEŞKE KALBİM BEYNİME 
HÜKMEDİVERSEYMİŞ...

levent özcan





UÇMAK

bulutun üzerinde gözüm var 
tepeden bakarım sana
kimi zaman nemlenirim 
kimi zaman demlenirim 
severim çünkü ben
ve de üzülürüm bazen
beni havalara
U-ÇU-RA-NA.
Levent ÖZCAN

16 Ekim 2016 Pazar

İYİ Kİ VARSIN....

Memleketim kadar seni SEVDİM.
Devrimcilerin devrim aşkı kadardı sana SEVGİM.
Ben olan bu ADAMIN,
Sen olan bana o en yakışan KADININ,
İnancı GİBİ,
Ekmeği GİBİ,
Edebiyatı GİBİ,
Bilimi GİBİ,
Keşke senin kadar sevmeyi BAŞARABİLSEYDİM

Sigaraların filitlerini , binlerce kez emeceğime,
(lanetler olsun binlerce kez)
Keşke dudaklarında,dudaklarımla dans edebilseydim.
Avare sarhoşluk kadehleri yerine,
(adı batsın içmenin, anlık efeliliğinin)
Keşke ruhunla, cisminle,varlığınla sarhoş olabilseydim.

Aptal denizi mesala ve onun rengini çalan güneşin,
On iki saatlik hüznü yerine,
Uykusuzluk bağımlılığına, direnemeyen göz kapaklarıma,
Direnç vererek ve gözlerine bakarak en azından,
Keşke uyuyabilseydim.

GÜNAYDIN DEVRİMCİ KADINIM.
(iyi ki VARSIN)

Levent ÖZCAN.

6 Ekim 2016 Perşembe

geç kaldın yine,
haklısın randevumuz yok ki !!!
çöle dönmüş  kalbimde,
kim buluşmak  ister ki ?

duygular saman rengi
hasret bende en kolay bilmece
(cevabım çünkü sensin)
yitip gitmiş baharımın feri,
kül eder beni bir kıvılcım bile

sen körpecik yüreğinle ve ivmenle
saçlarının limanında bir  şefkat aç bana.
demir attığım sevginde, 
yelkenlerim dinlesin saçma sapan fırtınaların ,homurdanmalarında.

gül ve suyun aşkı gibi seni seviyorum,
güneşimin rengi senin  bakışlarına
kök işliyorum
senin yüreğimdeki başımı eğdiyiğim ,
sol bakışına

VE SENİ ÇOK SEVİYORUM.
,
,
,
Levent ÖZCAN







5 Ekim 2016 Çarşamba

BİR ADAMIN YAŞAM GÜNCESİ.

Tarifi olmayan bir şeydir 
Yaşamak.

döl düşer rahime
genler oluşmaya 
başlar.
et parçasısındır
akabinde 
belirginleşir
eller parmaklar
cenin dünyanı yaşarsın.

sen dünyaya geldiğinde
ortalama 9 ay sonra
sen ağlarsın
damaklarını acıtarak
seni doğuranın 
senin doğumunu bekleyenlerin
yüzünde  binlerce gülücük bırakarak.

süt dokunuşlu günlerdesindir
göğüssel tokluklar vesaire.
ilk adım atışında devrimcisindir.
emeklemeye baş kaldıran.
anne proteini dirençlik verir Çocuğa
bunu sakın unutma

Okullara başlarsın.
Çakallar dünyası ya bir kocaman şehirde
yada bir kasaba 
atmosferi  hayvan tezeği kokan 
bir ilçenin köyünde doğmuş olabilirsin mesela.

ve BİLİME şartlandırılırsın
ne mutlu şu edebiyata pozitif çocuk olma yolunda
2 artı 2 eşittir 4 ispatına.
matematik hovardalığında. 

aylar geçer 
anlar kovalar yaşamın tırmanışlarını
ve yıllar geçer
bıyıkların terler
lise çağındasın
seversin gerçekten
gönlünün en  güzelini
şiir tadında
vede en güzel anlamlı düşleri yüklersin
 biriciğine
yazarsın
tek dert ortağın sıraların aydınlık yüzlerine.

lise biter okuyamazsın
en sevdiğine
hovarda adamsın
saçın dökülmez
bilmem hangi üniversite kürsülerinde
bir profösür olma yolunda olamazsın

askerlik çalar kapını
gidersin 
3 çatımlık silah dostluğunda
zoraki katlanırsın zoraki 
devlet bağımlılığına

biter zorakilikler
bir fabrikada işe girersin
alın terin ortak 
isyan ortak
kominist olmak zor
 hak arayamazsınki

evlenirsin varoş sevdalarla
yaşın 27 olunca.
satarlar adamı
adam olan beni
duygumun dalgalarında
nice kalbimi parçalarlar..

bir müesesedir evlilik
çatar kaşlarını  
bir imzaya bakar
bedeli ağırdır
faşist devlet gibi
sömürür benliğimi
 özgürlüğümün bedeli gibi

ve özgürsün bedel gibi
ilk terleyen bıyıklarım
dökülür gümüş gibi
alay ettiğim aynalar 
ne kadar sim yüklü

melekleri beklemek zamanı 
şimdi
ölmek en güzel bakiyedir 
yaşamın en 
yaşayan anında

levent özcan












19 Eylül 2016 Pazartesi

İklim iklim yaşamalar.
biri karasal sevda,
diğeri engin denizlerin ufuk zengini.

mevsim mevsim yürek atımları.
biri rengarenk baharda ,
öteki bilinmez genlerin sarının, tonları sonbaharında.

Blog blog insanlar,
ilki kocaman şehrin resistanların da gerçeklerin kocaman efendisi
ikincisi kıyı kentin köhne hayallerinde imkansızın kölesi.

İklim de farklı mevsim de şehirde.
ne zaman denk düşer ki sevda.
düşlerde hayallerde denk düşmedikten sonra.

levent ÖZCAN.

DENK

İklim iklim yaşamalar.
biri karasal sevda,
diğeri engin denizlerin ufuk zengini.

mevsim mevsim yürek atımları.
biri rengarenk baharda ,
öteki bilinmez genlerin sarının, tonları sonbaharında.

Blog blog insanlar,
ilki kocaman şehrin resistanlarında gerçeklerin kocaman efendisi
ikincisi kıyı kentin köhne hayallerinde imkansızın kölesi.

İklim de farklı mevsim de şehirde.
ne zaman denk düşerki ki sevda.
düşlerde hayallerde denk düşmedikten sonra.

levent ÖZCAN.


16 Eylül 2016 Cuma

SONBAHAR.

süngüm düşük bugün
bilemezsiniz,
yurdum gibi faşizme  teslimim.

dişlerim dökük , burnum kırık
tat alamazsınız koklayazmasınız.
sonbaharın intihar eden  hüznüne yok dirençliliğim.

sesim, tınım kısık ,
duyamazsınız.
notalarım silinmiş perdelerinde  yüreğimin.

nice manzara yok hayallerimde.
göremezsiniz
ne denizin mavisini nede ufkumun temizliğini.

şerefler olsun sana  ey sonbahar..
bağ bozumum oldun..

Levent ÖZCAN.








4 Eylül 2016 Pazar

SENİ VATAN GİBİ SEVİYORUM
SEN BİR KADINSIN
ANALAR DOLUSUN
ACILAR YOKUŞUSUN
platoları yıkar gözyaşların
biliyorum
ovalarda yeşerir AŞKIN.
ben denizim, masmavi
kıvrıla kıvrıla hadi  hadi aksana bana.
 saydam tadınla dokunsan tuz rengi dudaklarıma
bir ton açık rengim olurdu
Kollarında.

Levent ÖZCAN




neredesin be cancağazım,
dilim tutuk gözüm hayallerinde
sana karşı çok kelime sarhoşuyum.
çok özledim 
yazamadığım zaman sana çok mahçubum.
hadi bıraktığın yerdeyim.
Gelde bir kaç satır çiçek açsın. 
Sol  sonbahar adamlığım.


Levent Özcan. 

16 Ağustos 2016 Salı

sensizlik ne kötü bir alışkanlık,
sigara içmek, içki içmek gibi.
sigarayı bırakırım,içkiyi yok sayarım.
ama sensizliğe alışırsam.
sensizliğin tedavisi varmı ki ?
sence bu durumda ben ne yapmalıyım ? 

Levent ÖZCAN

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Herodot

Seni bekliyorum
masmavi deniz gökyüzümde,
özgürlüğümle.
demokrasi inancımla.
sen çocuk  ben öylesine sıradan
 tarih yudumlayıp
yarınlarının sarhoşu olup,
geleceğinin ak sakallı herodotu'yum.
geçmişten bıktım ,
titrek ve yorgun bilek hareketimle.
aydınlık  yarınını yazıyorum
tükenmeden bıkmadan duygum yettiğince
vede sen Dev gençsin .
ben ise yüreğinin paslı perçiniyim.
çık işin içinden çıkabilirsen.
,,,,,,,,
Levent ÖZCAN.


Herodot

Seni bekliyorum
masmavi deniz gökyüzümde,
özgürlüğümle.
demokrasi inancımla.
sen çocuk ben öylesine sıradan
tarih yudumlayıp
yarınlarının sarhoşuyum
geleceğinin ak sakallı herodotu'yum.
geçmişten bıktım ,
titrek ve yorgun bilek hareketimle.
aydınlık yarınını yazıyorum
tükenmeden bıkmadan duygum yettiğince
vede sen Dev gençsin .
ben ise yüreğinin paslı perçiniyim.
çık işin içinden hadiii , çık Ç I K A B İ L İ R S E N.
,,,,,,,,
Levent ÖZCAN

30 Haziran 2016 Perşembe

Bizim ihanetimiz ramazanda TANRI'ya değildi,
Sadakatimiz insanaydı bir kaç dublede.
sarhoş olup çekip çekip kafaları ne beş vakitleri patlattık.
nede belimize  bombalar dolayıp vede tarayıp canları.
cuma  namazlarını kana buladık.
İnancımızı asla kirletmedik.
madenlerde göçük yedik,
simsiyah öldük...
Çevrecilerin doğasında Tanrı vardır,,
Gezide bir ağaç için ,
onlarca canı çalınmış fidanı toprağa verdik.
Nice anneler,babalar ,gelinler ve nice çocuklar ŞEHİT kelimesiyle yüzleştirildi.
çok acı gerçekler yaşatılıyor ülkemde.
Oysa ben şehidin anlamını
 Kurtuluş savaşında bir millletin  vatan aşkı olarak öğrenmiştim..
Neyse..
AŞIK GULABİNİN 
bir deyişi var!!!
''Hasır döşeğim,
Çul yorganım,
sıradan bir VATANDAŞIM,
o sarayda salınma gardaşım,
o saraydan seni süreceğiz''
İYİ İNSANLARIN OLDUĞU YURDUMDA,
TEK  KURTULUŞ  ,
insan olma ,adam olma ,kadın olma onurudur.
Yaşadığımız sürece insanız,,,,

Levent ÖZCAN






22 Haziran 2016 Çarşamba

Bahşiş

Beni harcaman için,
bütün ,yüreğim kadar büyük ,DEĞER kullanmalısın.
ZİRA BENİM MADENİ KÜÇÜK DEĞERİM YOKTUR.
küsüratlar insanı yorar.
indirimleri zorlar.
ha böyle ha Şöyle
her nasıl harcadıysan, BENİ.
ÜSTÜM KALSIN SENDE.

Levent ÖZCAN

basit bir insan olarak doğmuşum

kanlarım devrim al ve akyuvarları
isyan ediyor
vücudumun sesini dinliyorum
 rüya bu
ve tanrı çıkıyor karşıma
diyorki çok yoruldum LEVENT

Ne yapayım

diye soruyorum

beni öldür diyor
ben seni öldüremem ki diyorum

10 tane iğneyi bir tahta parçasına çak diyor
ve yapıyorum dediklerini
direniyor görünüyor
ama ölmek istiyor benim gibi
kaba yerlerine saplıyorum iğneleri
ve ölüyor 
bana gülümseyerek
ilk önce ülkemin faşisti
 diktatörü  BULUYORUM
bir dağın zirvesinde
NEMRUT gibi ayak direniyor..
o zirveden düşüyor bir armut gibi ve ölüyor
o öldüğünde 
che uyanıyor
spartaküs canlanıyor
deniz gezmişim uyanıyor
türk devrimcisi 
ve  BEN  KOŞUYORUM
İLK REFORMUM TÜM TOPRAKLAR ÇİFTÇİLERİN OLACAKTIR
HERKESİN KARNI DOYSUN KİMSE  AÇ KALMASIN DİYE
dün ben tanrıyı öldürdüm 
insanlık adına

Levent ÖZCAN.



14 Haziran 2016 Salı

öldüğüm , gün..
nerede nasıl ve neden onu bilemem.
ağlayan da olacaktır.
küfür edende..
bedenim servetimdir..
hor  kullandım ama,
tek bir hücresinde haram lokma yoktur
buna bilincim, benliğim, kefildir.
Organlarımı bağışlayacağım,.....
x
çok sigara içerdim,
hiç dokunmasınlar ona ,
ciğerim 5 para etmez ben bilirim.
böbreklerim arada  faşistlik yapardı,
sancırdı ülkemin solu gibi 
sağ kasığıma küfürler ederdim.
ancak hiç takmadım kafama
Deniz'imin ibomun onurlu ölümlerini
düşünerek işerdim emperyalizme.
SIRF İDAM SEHPASINDA OLUP
DEVRİM ADINA YURDUM İÇİN ,
gerçekleşecek ölümüm. 
adına...

Levent ÖZCAN


12 Haziran 2016 Pazar

ŞAİR BENZETMESİ

ne yazayım ki bugün?
günlük gazete,günlük süt gibi,
günlük şiirler deyim.

her doğan aydınlıkta,taze yüreğim.
anlık ölüm gibi tedirginim,

ekonomisi bitirilmiş, açlığın faizi katlanmış,
doğmamış torunların borçlandırıldığı,
ilerlemek yerine geriye,gericiliğe çekilen ,
halkın içindeyim.

direniyorum karanlığa,
gözlerim açık,
kelimelerim devrim türküsü,
düşünmek aydınlatmıyor artık,
konuşmak,hatta bağırmak gerek
insan olarak,insanca yaşamak adına..

nasırlarım acı tondan seğiriyor.
avuç içi parmak köklerimde.
cansız dokularımın
kılcalları acıyor,.

parmaklarıma aldığım ,
kalem öyle deli dolu ki
tıpkı aseletle dalgalanan 
zirvelerin en büyük devrim  bayrağı gibi,
habire kelimelere inanç yüklüyor.
dalgalansın elbet ,
yüreğimin solu gibi,
özgürlüğün rakım sarhoşu gibi.

yazmak heyecandır,

ORHAN VELİSİ,SEBAHATTİN ALİSİ,NAZIM HİKMETİ.
çalmışlar ki ham düşüncelerimi mısralarca 
yıllar yıllar önce.

şimdiki duygularımı dizmişler şiirlerine.

CAHİT SITKI TARANCI ,
çalmış 35 lik yaşlarımı.

CAHİT KÜLEBİ , 
anlatmış yaşamımı ,
HİKAYE şiirinde.

ORHAN VELİ , en güzel şair  yoksul  O'da benim gibi
İLAHİ KIZILCIK bekleriz demiş beklemeyi umut ederek,
ne yazık KIZILCIK meyvesini görmeden, göremeden
ömrünü devir edivermiş.

NAZIM HİKMET 
v
 a  
   t
     a
         n
hasretimi çalmış şiirlerinde .
beni mısrasız bırakmış....

CAN YÜCEL, 
dillerim de ki küfürleri,
dile getirmiş,,
puştların yüzüne 
haykırmış.

oysa ben 
35 yaşımı geçtim,
oysa ben 
HİKAYE gibiyim Anadolu da  öksüz

ORHAN VELİ'nin kızılcık fidanıyım
her mevsim çiçek açan

memlekete sevdalıyım çok ama çok 
ve Nazımdan da epey de fazlaca
küfürüm eksik olmaz  ana avrat dümdüz, giderim
bu düzen bitene kadar da devam ederim.

ne can yücel gibi 
ne nazım gibi 
ne orhan veli gibi
Belki !
okunur şiirlerim.

vakit gelince 
kimse bilmeden
kimse duymadan

ve umarım yenilmiş olarak görürüm bu faşizmi..
 o zaman onlar gibi devrimci 
çeker giderim bu dünyadan.


Levent ÖZCAN






Levent ÖZCAN.



9 Haziran 2016 Perşembe

KİM ŞANSLI

Sömüren az,,,,
sömürülen çok.
EZEN az...
Ezilen çok...
Azınlık zengin..
ÇOĞUNLUK sersefil.
Azınlığın açlığı çok,
Çoğunluğun tokluğu  az.

Neden bu düzen böyle?

Biliyorum elim kolum bağlı.
Düşüncem dilim bağlı değil ya.
Küfür ediyorum , öylesine.

Sesler farklı, tenler farklı.
Farklı inanan , farklı inanmayan ,kültür farklı.
Kanı emilen, alınteri çalınan hep aynı.
AMA.
Çoğunluk koyun oldukça ,
sessiz kaldıkça ,
bu işte ÇOBAN  hep ŞANSLI.

Levent ÖZCAN.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...