31 Ocak 2011 Pazartesi
GEÇMİŞİNİ YAKAN İNSAN. (1)
Sabahın serinliğine karşın , güneş sıcak nefesini solumaya başlamıştı. Denize paralel toprak yoldan ilerleyerek , iki tarla sınırında oluşan patika yoldan kıyıya ulaştı. Uçsuz bucaksız ufka baktı, görebildiği kadar uzakta deniz buharlaşmakta ve bu buharın etkisiyle o ufuklar mavi ve beyaz renklerinin her türlü tonlarını sunmaktaydı. Gözlerini bu sis perdesinin önünde yüzyıllardır dimdik ayakta duran yıkık Ayinkola kilisesine yatırdı. Masmavi denizin ortasında açık kahverengi tondaki bu kaya kütlesine dönüşmüş yapıyı, yaz aylarında tütüncülerin 3 aylığına ev olarak kullandığı günü birlik yapılan barakalara benzetti.Ne kadar yıpranmış gözükse de heybetiyle hala denize direniyordu. Bakışlarını denize değirmeden hemen 300 metre ileride şimdilerin Kalem adası o zamanların Tavşan adasına sektirdi. Heyecanlıydı çünkü bu adanın hala gizemlerine hayrandı. 3-4 defa balıkçılık yapan tarla komşuları onuda bu adaya götürmüşlerdi. Ancak adanın burnundan güney batıya doğru ve hala orada olduğunu tahmin ettiği keçi boynuzu ağacına kadar ilerleyebilmişti.Daha fazla ileriye gitmeyi cesaret edememişti. Bu burundan başlayan ve ilerleyen kıyıların büyük bölümü denize adeta başkaldırmış kayalardan oluşuyordu. Karşısında durduğu denizi koyu mavi ve turkuaz tonlarında ki küçük bir kumsalı iştahla seyretti.'' Ne büyük mercan, karagöz, isparozlar vardır dedi'' içinden.Adanın kıyısını oluşturan bu kaya ve kumsal sahilden yukarı çıkıldıkça yamaçları küçük yeşil çalı grupları ve bunların içinden muntazam sıralanmış yüzyıllık zeytin ağaçlarıyla doluydu. Ve gövdelerine konmuş ağustos böceklerinin son senfonileri de bulunduğu bu kıyıya ulaşıyordu. Bu görüntüyü tepe taklak mavinin üzerine yaslanmış şekilde de görmek mümkündü. Pürüzsüz bir tuval vardı karşısında. Derken sol yanındaki ılıca boğazından acı bir motor sesiyle irkildi. Az önce gelmiş olduğu bu kıyının kumsalına bir elinde kitap ve ajandasının diğer elinde olta takımlarının bulunduğu çantalar olduğu halde yavaşça oturuverdi.4 bilemedin 7 dakika sonra bu çocuk gözleriyle çizdiği tablonun bir süreliğine de olsa bozulacağına öfkelendi. Oltalarını çıkardı önce torbadan ve uçlarındaki iğnelere yemlerini takarak denize atıma hazır hale getirdi. Bu arada tekne ağustos böceklerinin seslerini bastırarak ve denizin üzerinde beyaz bir çizgi çizerek önünden geçip sağa dümen kırarak liman burnundan gözden yitip gitti. Geride bıraktığı ivmeli su aynı zamanda hem bulunduğu kıyıya hemde karşısındaki adanın kıyısına ulaşmıştı bile. Karşı kıyıya ulaşan dalgaların sesi kayalara çarptıkça azda olsa yukarılara doğru yankılanıyordu. Bulunduğu tablo zamanla durulaştı aynı tonlarda esneyen resim yavaş yavaş tekrar netleşiyordu. Misinalarını açtı peşi sıra belirli aralıklarla kıyıdan olabildiğince uzağa fırlattı kurşunlu oltalarını. Her bir misinanın sarıldığı makarasını tarla kenarından topladığı ve kuma gömdüğü tütün gövdelerine doladı. Şöyle bir etrafına baktı Ayinkola'nın sağ arasında ki Pisa burnunun yamacındaki toprak yol kenarında ki zeytin ağaçlarının gölgesinde bir kaç araba vardı.Ya balık tutmaya gelmişlerdi yada piknik yapmaya. Onlarda karşı yarım adada diye iç geçirdi, sakinlik yalnızlık güzeldi . Bir cumartesi günüydü ve yazın gitmemek için direndiği ekim ayının ilk hafta sonuydu. Dün okulda 2-3 haftadır biriktiği harçlıklarını nasıl kaybettiğinin hesabını veriyordu kendine. Çok kızıyordu kendine. Hemde ne sitemler ediyordu. Oysa okula giden ana caddenin sol bulvarının tam ortasına denk gelen yerinde yeni açılmış kitapçının vitrininin de gördüğü Jack London'un Martin Edeni'ni almaktı tüm amacı. Diğer çantasından ajandasını çıkardı. Kalemi en son bir şeyler yazdığı sayfanın arasındaydı. Gözlerini misinalarına kaydırdı bir hareket yoktu.İç çekti bir martının iç gıdıklayan sesiyle başını o yene çevirdi elinde kalemi olduğu halde bir süre martının tavşan adasının yamaçlarındaki kayaklıklardaki yuvasına kadar takip etti.Ortam yine sessizliğe gömüldü. Ajandanın ilk satırına başlık düşünürken bir '' Merhaba'' ile yarı karışık korkuyla kendine geldi. Sesin geldiği yöne yöneltti tüm algılarını. Az önce bu kıyıya ulaştığı tarla arasındaki patika yolun kıyıya ulaşan noktasında ki '' Merhaba '' sesinin sahibiyle göz göze geldi(giriş bölümünün sonu) Acaba bu merhaba hayatında neleri etkileyecekti.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder