2 Şubat 2011 Çarşamba

GEÇMİŞİNİ YAKAN İNSAN.(2)

  '' Merhaba'' dedi. Sessizliği bir anda bozan yada içindeki kavgasal sesleri bir anda susturan bu  adama. Yanına gelmesini istemiyordu, iç seslerinin kıyısına kadar sokulmuş  kişinin. '' Merhaba'' diye seslenenin. Kendisinin yönü olan ılıca boğazı,diğer yolda liman burnuna giden kıyı yoluydu. Bu yola devam etmesi için umudu vardı.O yola yönelmesini çok istiyordu. Çocukluk geçmişinin istekleri oysa hiç gerçekleşmemişti. Biliyordu ve hazırlıklıydı bu '' merhaba'' ivmesiyle sessizliğini alt üst eden kişi yanına gelecekti. Ajandayı kapattı hafifçe doğruldu, bu doğrulma hareketinin bu hiç tanımadığı adama bir davet olduğunu düşününce tekrar yere oturmaya yeltendiyse de yapamadı. Şimdi dimdik ayaktaydı ve  zoraki bir tebessüm le buyurun dedi.
-- Kolay gelsin, nasıl balık var mı?
-- Daha yeni oltaları denize salladım bekliyorum.Sizde mi balık yakalamaya geldiniz ? Bu soruyu adamın hiçbir şekilde balık yakalamakla ilgisi olmadığını düşünerek laf olsun diye sormuştu. Zira yanında ne bir çanta ne bir torba nede balık yakalamak için bir misina vardı.
   Kaşları olabildiğince kalın onun aksine yüz çizgileri çok ince, bıyıklarının uzantıları kırçıllaşmaya başlamış gözlerinin rengi güneş ışınlarıyla hafif yeşile çalan,  her an gülmeye hazır  gibi  yada çok gülümsemekten belirginleşmiş yüz hatlarında hafif kalıcı çizgiler oluşmuş bu uzun boylu hafif göbekli adamın hayır cevabını beklemekteydi. Üzerine giydiği kahve rengi ceketinin sanki yıllarca içerisinde yaşamış ve zamanla gövde gelişince de dar gelmeye başlamış bu ceketin, sağ koltuk altının dikiş tutmayan yırtığından astarı görünüyordu. Son kalmış düğmesiyle de önden iliklenmişti. Pantolonu da aynı tonda , bu iri kıyım kalıba ceketin aksine tam oturmuştu.Ayakkabılarının uçları oldukça sivri, uzun zamandan beri boyanmadığından dolayı epey yıpranık görünüyordu 
-- Yok ya yeğenim ben balık yakalamaktan anlamam. Öyle  dolaşayım dedim buraları.
   İlk defa gördüğü bu kişinin zeytin toplamak için yakın illerden mevsimlik işçi olarak gelenlerden biri olabileceğini düşündü. Yaşadığı köye bu aylarda farklı iklimlerden, farklı şiveli farklı çehreli insanlarla dolardı. Hatta köyün var olan dört kahvehanesi de akşamları hınca hınç bu yabancı mevsimlik işçilerin erkekleri tarafından doldurulurdu.Köyde  geniş zeytinliklere sahip varlıklı 4-5 aile, damdan bozma  evlere bu gelen aileleri yerleştirirler. Erkekler uzun sırıklarla ağaçlardan zeytinleri düşürürken, kadınlar, kızlar da yere düşürülen zeytinleri tek tek toplarlardı. Bu zeytin toplama işi ekim aylarında başlar ta ki şubat ayına kadar sürüp giderdi. Zeytin toplama dönemi bitince de gelen aileler tekrar memleketlerine döner köy yine  eski cılız kalabalığına , bir anda da eski sakinliğine kavuşurdu. Hatta bu gelen ailelerin ilkokul ve ortaokula giden çocukları köyün okuluna kaydedilir,bir anda sınıflar dolar hatta sınıflarda öğrenci sayısı 60 çocuğa kadar yükseldiği olurdu. Köy sokakları sabahları ders başlamadan önce ve akşamüstüleri okul çıkışlarında çocuk cıvıltılarıyla dolardı.
-- Hayırdır abi zeytin toplamak için mi geldiniz yoksa ? Sorusunu sorarken bu arada misinaların bağlı olduğu kurumuş tütün gövdelerine bakıyordu.
-- Yok yeğenim.. Kadir beyi tanıyon demi?  Onay işaretini başla alınca ''he biz ailecik onun iskele başındaki arazisine temelli çalışmaya geldik'' dedi. Aklından geçen sene köyden epey arazi , zeytinlik satın alan bir iş adamının olabileceğini geçirdi. Demek  o söylenen, çok zenginmiş diye bahsedilen adamın adı Kadir'miş.
-- Evet duymuştum epey yer almış buralardan.
-- Hah işte ben onun yanına girdim. Göyünüz çok gözelmiş emme. Zeytinliklee vaar, deniz vaa, tütün tarlaları vaa. Siz de tütün egip kırıyonumuz mu? diye , kulağa çok hoş gelen şivesi ve tıpkı yıllardır bir ahbabı ile sohbet ediyormuş gibi samimi  sorusunu bir çırpıda soruverdi.
Görüntüsüyle irice sayılan bu adamın konuşma şekli çok hoşuna gitti.O yalnız kalma isteği bir anda sohbet ortamının yerine geçmesi için  yok oldu.'' Evet yazları tütün kırmak için buraya göçüyoruz'' arkasındaki tarlayı işaret ederek,'' Bu tarlada bizim,  bu yana gelen yolun sağ tarafında ki zeytinliğimize barakamızı kurar, köyden 3 aylığına buraya göçeriz.Dedi.
  Adamın yıllarca çeşitli işlerde çalıştığı yerleşik bir düzeni olmadığını düşünürken adam denizin 300 metre uzağındaki tavşan adasını işaret ederek.'' Vay be ada mı bu karşısı'' diye sordu. Sormasında haklıydı çünkü bu kıyının karşısına denk gelen adanın burnundan güneye
doğru ilerledikçe ada tıpkı bir yay gibi kıvrılıyor ve genişliyordu. Diğer ucunu buradan görmek mümkün olmadığından (Çarıklı burnu, adanın diğer burnunu kapattığından) ana karanın devamı gibi görünüyordu. (devam edecek....)

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...