9 Şubat 2021 Salı

Gerçek yaşanmış bir Kahramanlık Hikayesi.

 


Zaman Kuvayı milliye ve kurtuluş savaşının başladığı yıllardır. 


Olayın yaşandığı yer ise Günümüzde İzmir'e bağlı olan Dikili ilçesidir.
O zamanlar Bergama'ya bağlı, kuzeyinde Ayvalık ilçesi, doğusunda Bergama, batı ve güneyinde Ege denizi ile sınırlandırılmış bir liman ve sahil kasabasıydı Dikili.

Dikiliye ve köylerine, antik dönemden bu yana geriye dönüp bakarsak, tarihi kalıntılar ve tarihi kültür adına pek bir şey bulamayız.

Oysa ki 30 km içeride Tarihe çeşitli alanlarda imza atmış kişilerin yaşadığı, başta Dünyanın en dik Tiyatrosunun bulunduğu çeşitli muazzam antik döneme ait yapıların günümüze kadar heybetinden hiçbir şey  kaybetmediği , çalınan Zeus Sunağı ile Bergama Krallığının yanında Dikili'nin bu konularda adının geçmemesi oldukça düşündürücüdür.

Antik döneme ait kaynaklarda  adı Aterneus olarak geçen Dikili, bu ismini  Osmanlının fermanı ile  çevresine dikilen zeytin ağaçlarından dolayı önceleri " Dikmelik"   olarak adlandırılmış. Daha sonrada Dikili adına  evrilip günümüze kadar gelmiştir.

Yakın zamanın izlerinden ve çoğu kişinin bilmediği bir çok kahramanlıkların yaşandığı Dikili de gerçek yaşanmış bir olaya bırakalım şimdi satırlarımızı.

Kuvva-i Milliye yıllarıdır.
Hasan Tahsin'in Kordonda düşmana ilk kurşunu sıkmasının üzerinden geçeli nerede ise iki yıl olmuştur. 

Sakarya ırmağının doğusuna çekilip mevzilenen kurtuluş ordusu ile karşısında toplarını  hiç susturmayan top seslerinin dahi Ankara'dan duyulduğu Yunan ordusunun Ankara'yı almak için yapacağı son hamle anlarıdır.

Diğer kıyı Ege kentlerinde olduğu gibi Dikili de de Rum azınlık çoğalmaktaydı. Dikili'nin liman kenti olması dolayısıyla karşı ada Midilli'den asker, askeri malzeme sevkiyatı oldukça yoğundur.

Bunun yanında, bereketli Dikili toprağında yetişen tütün, pamuk, zeytin ve özellikle boya yapımında kullanılan meşe palamudu pelitleri Dikili limanından dünyaya açılmaktadır..

Yine diğer işgal kentleri ve kasabalarında olduğu gibi yerli halk çaresiz suskun üzgün sonlarının ne olacağından endişelidirler.

Ayvalık'ta Yunana direnen Ali Çetinkaya ve Mustafa Kemal adları Dikili de de çoğu insanın gizliden gizliye  son umutları ve en son çareleridir.

Bir tarafta Sarayın Yunana direnmeyin fermanı, bir tarafta Yunan işgali ve yıllarca dost yaşadıkları Rumların şımarıkça azgınlıkları, dağ başlarında direnen efeler ve  Ankara da Mustafa Kemal komutasında savunmada bekleyen yokluklar içinde bir ordu.

Kasaba ahalisi bu  dörtlemede köşelerden köşeye savrulmaktadır. Kilise çanlarının ezan sesini susturduğu, haçlı mavi beyaz çubuklu bayrakların dalgalandığı bir dönemdir Dikilide.

Balkanlarda topraklar tek tek kaybedilmiş, Ege adaları elden çıkmış, Bu son yaşananları İstanbul'da  İngiliz savaş gemilerinden  saraya çevrilmiş topların ucunda izleyen sarayın  çaresizlik içinde olduğu haberleri ise tüm yurtta olduğu gibi peşi sıra Dikiliye de gelmektedir.

Dikili de bu durumu içine sindiremeyen, hazmedemeyen insanlarda vardır. Bunlardan birisi de Arap Said'dir.

Limanda balıkçılık yapar. 
Dikilide konuşlu Yunan garnizon komutanın izin verdiği deniz üzeri mesafelere akşamları ağını atar sabahta balık hasadı yapar  çektiği ağlardan.

Güleç ve şakacıdır. Her gülüşünde inci gibi  bembeyaz  dişleri, zeytin siyahı teniyle tamamen tezattır. "Aslen nerelisin" diye sorulduğunda; "Ataları Afrika'dan kaldırmışlar, Mısır'a köle olarak satmışlar, oradan da dedeler buralara gelmiş" der. Bu yüzden ona limanda balıkçılar "Arap" lakabını takmışlardır.

Arap Said gündüzleri  zeytin siyahı teninden dolayı deniz üstünde olsun limanda olsun diğer insanlardan çok daha fazla  fark edilir. Özgürlüğünün ilk ve son adresi olan bu limanda bulunmaktan oldukça mutludur oysa. Köle değildir mesela renginden ırkından dolayı asla kimse onu dışlamaz. Kendinden eziklik duymaz "insanım" der  "gerekirse hamallık bile yaparım" der. "Yeter ki burada yaşayıp öleyim" der geçer.

İlk kurşunun sıkıldığı günden bu yana Dikili; Ayvalık gibi tamamen Yunanlıların elindedir. Bunların yanında Bergama  ise daha direnir Yunana. Kimi zaman Yunan'ın işgaline uğrar Bergama kimi zaman Kozak yaylasında Ali Çetinkaya önderliğinde Efeler ve Kuvva-i Milliye'ye katılmış milis kuvvetler tarafından kurtulur Bergama! Ancak Her Yunan kuvvetlerinin Bergama'ya girişinde halk katledilir.

Alnında ki zeytin siyahı teninde kölelik kara yazısını siler atar Arap Said. Mustafa Kemal'i oda duymuştur. Köle olarak doğmuş kaderine bu en son boyunduruğu olan, Dikili'nin Yunanlılar tarafından işgal edilişini asla içine sindiremez. Elbet Türk değildir. Ancak köleliğin içinden gelen biri olarak  genlerine yer edinmiş özgürlük  baskısına dayanamaz. Tüm gününü geçirdiği. Dikili limanında Yunan askerlerinin ayak seslerini kırbaç gibi bedeninde hissederek çok acı duymaktadır. Limanda ki çoğu balıkçıların aksine Mustafa Kemal'e Yunan toplarının Ankara'dan duyulduğu çaresizlik anların da dahi  çokça inanmıştır.

Ve kararını verir. Kozak yaylasında direnen Efelerin milis kuvvetlerinin yanına gitmeyi aklına koyar. Ağlarını, denize acı türküler eşliğinde serdiği bir akşam üstünün gecesinde, 
40 Kilometre yol alır. 



Yol boyunca bir kaç Rum çete devriyesini  iki adım yanından geçmelerine rağmen simsiyah teni ile karanlığa kamufle olup atlatır.
Varır Bergama'nın Kozak yaylasına.
 
Dur çekilir bir yamaçta. Karanlık zifirdir. 
Yere yatar.
 "Ben tek kişiyim yere kapaklandım, silahım yok adım Said Dikilidenim bana Arap Said derler" 
 "sesime gelin bulun beni "der.  
Bulurlar Arap Said'i gözlerini bağlarlar. 
Milislerin konuşlandığı bir koruya götürürler. 
Balıkçı olduğunu, limana rahat girip çıktığını,, askeri bilgiler verebileceğine söyler.
Afrika'dan Mısır'a, Mısır'dan Dikili'ye geliş serüvenini anlatır Said.
Köle olmanın ezikliğini anlatır Said.
Dikilide ki özgürlüğünü anlatır Said.
"Ben tenimden dolayı köleydim ama  anladım ki şuan  işgal anlarında köle edilmek için ten renginin de bir önemi yokmuş" der milis kuvvetlerinin başına.
Bu konuşmalarıyla Milislere güven verir  Said. Milis kuvvetlerinin başı Yunanlıların çok önemli hareketliliklerini bildirmesi konusunda Said ile anlaşırlar. Düşmanın Askeri sevkiyatlarını yaptığı Bergama'ya en yakın Liman da Dikili'dir zaten.

Haftanın 2-3 günü Dikili Limanından kuş uçsa, limana kuş konsa, Said o gece katar kendini Kozak Yaylasına düşmandan haber verir. Ve gerekirse elinde silah düşmana zarar vermek için baskınlara da katılır,,,,, efeler safında.

Gündüzleri Limanda balıkçılar sorar "Dün gece neredeydin Said" diye. O inci dişleri ile sırıtarak ben gündüzleri çok göze batarım da geceleri zifirimdir göze batmam nede olsa Arap'ım der güler geçer.

Arap Said tekrarlanan sıklıklarla  karanlık bastıktan sonra  40 kilometre ötesinde ki Bergama'nın Kozak Yaylasına çıkar aynı gece  yorgunluk nedir bilmeden kırk kilometre teperek gerisin geriye Dikili'ye döner.

Bir süre bu geceleri üstlendiği haber iletme görevini  yoğun bir şekilde yerine getirir. 
Ancak Dikili de bulunan Yunan Garnizon komutanı her bir hareketlerinin milis kuvvetlerince  önceden biliniyor Bergama yada civar yerlere gönderilen cephane konvoylarının her defasında  pusuya düşüyor olmasından dolayı işkillenir. 

"Kim bizden haber vere ki dağ başlarında ki eşkıyaya" diye düşünüp durur.
Gizli gizli araştırırlar. 
Halk arasına muhbirler sokarlar.
Sonunda Garnizonun hareketleri hakkında Kozak  yaylasına bilgi veren 
bu kişinin limanda balıkçılık yapan Arap Said olduğunu anlarlar.


Kozak Yaylasından döndüğü gecenin sabahı kayığına tam binecekken Yunan askerleri tarafından yakalanır Said. Garnizona götürülür. Türlü  dayaklar türlü işkenceler görür Arap Said. Bergama direnişine katılan Efelerden, Milis kuvvetlerinden ve de nerede oldukları konusunda tek bir kelime dahi etmez .Kurtuluşa inanmıştır Said. Dikili de zeytin siyahı alnına yazılmış kara talihine karşı çıkmış, genlerinde ki özgürlük haykırışları ile bu yola girerken Said kanı pahasına canı pahasına.  "Ser veririm sır vermem" diye kendine yeminler etmiştir.

Hiç bir bilgi alamayan Yunan Garnizon komutanı, bedeni dayaktan işkenceden  lime lime olmuş Arap Said'in dünyada belki de işkencenin tek örneği olan insanlık dışı uygulamasıyla ayaklarına nal çaktırtır! ve boynunu bir tasmalatır.
 
Ayakları  kolları zincirli olduğu halde bir kurbanlık koç gibi zincirli tasmasından çekerek Dikili sokaklarında dolaştırılır Arap Said.


Her geçtiği sokağın granit taşlı yollarında nal sesi , yerde sürünen zincir sesi ile Arap Said'in gırtlağından çıkan acı dolu hırıltıları yankılanır, Dikilinin sokaklarında.

Bu manzara karşısında  Öylece  dona kalmıştır kasaba ahalisi.

Her yürütülen  yol üzerinde Arap Said'in kanlı nal ayak izleri gittikçe soluklaşır.

Şuan da bile insanların  su alıp çay demlediği sülüklü çeşmenin başına gelindiğinde bir yudum su dahi içemeden  İNANDIĞI ANADOLUNUN KURTULUŞU ADINA ihanet kelimeleri  yerine,  son nefesini bu uğurda verir "

Bir yazıda bir konuşmada yada bir şarkıda Ölürüm sana kurban olurum  ben sana diyenleri duyunca yada okuyunca. Hemen ARAP SAİD gelir aklıma.

Kurbanlık böyle bir şeydir işte.

Ruhun Şad olsun DİKİLİLİ  NALLI ARAP SAİD.

Levent Özcan

19 Ocak 2021 Salı

DUYARSIZ DOĞA VE ONUN TEPKİSİZ TOPLUMUNA BİR ŞİİR

 Çam 
  direnmiyorsa
    iğne yapraklarıyla
      kozalaklarını 
       fırlatmıyorsa
         maden projesi çizen mühendisin başına

Arı
 vız vızıldamıyorsa
   iğnesini 
    saplamıyorsa 
     elinde hızar 
      bir bir ağaç devirenin münasip bir tarafına

Şahan
 umursamıyorsa
   göğün zirvesinden
    pike yapıp pençe gaga
     dalmıyorsa
       kayaları dinamitleyenin kafasına
 
Sincap
  tez kaçmışsa
   fare ile işbirliği yapıp
    kemirmiyorsa
     hidrolik yağ borusunu
      zayiat verdirmiyorsa hafriyat kamyonuna

Karınca
 endişelenmiyorsa
  yuva yapamayacağından
   kolonileşip saldırmıyorsa
    toprağı delik deşik edenlerin
     erzak deposuna

Tilki
  bir köşede
   plan yapmayıp
    tufaya düşürmüyorsa
      kurnazlaşmıyorsa
       kepçesi toprak dolu iş makinesini kullanana

sürünen yılan
zıplayan tavşan
renk cümbüşü kelebek
rengarenk sıklamen
suda alabalık
ve diğerleri
gamsızlarsa baykuş gibi
sönen her bir ocak gibi
tek tek susuyorsa ağustos böcekleri
insan olmadıkları içindir

oysa ki biz insanlar
öyle miyiz
cennet vatan uğruna
bir karış toprak için 
canımızı seve seve vermez miyiz
şu doğayı oluşturan canlılar
az biraz bize bakıp çokça utansınlar

Levent ÖZCAN

8 Ocak 2021 Cuma

İSİMSİZ EFE DESTANI

Kozak yaylasıdır.
Çam ağaçları
Çam fıstıkları
Şelaleler
Ballar arılar.
Keçi koyun çıngırakları.

___/
Kuzeyimde Ayvalık 
Batımda Dikili.
Güneyimde Çandarlı.
Ta ileriler de Şakran Aliağa...
Denize girintili çıkıntılı uzanmış durumdalar.
Denizin öteberisinde Midilli adası...
Adanın tam Güney boğaz karşısında Karaburun.

___/
Çam yaprakları huşu içinde rüzgara ara ara senfoni veriyor.
Okuduğum bir kitabın 2 sayfasında geçen olaydan etkilenip koşup gelmiştim Bergama Kozak yaylasına.
Öyle etkilendim ki o kitaptan, 40 Kilometrelik Dikili-Bergama arası yolda geçmişi yaşıyor gibiydim.

___/
Geçmişi çarpıtabilirsiniz!
Tarihi işinize geldiği gibi yazabilirsiniz!
Aslında geçmişe şahit olan Asırlık ağaçlardır!
Aslında en sadık tanıklar, kendi mecrasında kıvrıla kıvrıla akan ırmaklardır derelerdir, çağlayanlardır.
Dağlardır, kocaman kocaman kayalardır. Yüzyıllardır, bitmek bilmeyen yıllık devinimleriyle yeşeren çayırlar, kır çiçekleridir.
Bunları yok ederseniz bırakın tarihi kendimizi yok ederiz. Aç kalan ahtapotun kendi ayaklarını yemesi gibi!

___/
Bir gözüm renkli.
Bir gözüm siyah beyaz.
Yol boyunca kendimi, Bergama'yı işgale giden, Yunan askeri gibi, Rum çete üyesi gibi hissederek siyah beyaz gördüm o işgal dönem geçmişini.
Bazen aslıma döndüm. Doğduğum bu bölgenin o dönemlerde ki halkı gibi eziklik, yetimlik hissettim.
Oysa ki okuduğum iki sayfalık bir tarih için Kozak yaylasına gitmekteydim.

Ve varmıştım. Ege Denizinin Kuzeyine hükmediyordum, Kozak yaylasının en zirvesinden...

___/
Huşu içinde dalgalanan ve senfoniler fısıldayan çam ağacının asırlık gövdesine yaslandım.
Kınalı kayalar çepe çevre, tek yıllık çimenler yemyeşil çakıldan büyük taş motifleri serpiştirilmiş bu kocaman halı satıh üzerinin misafir doğasındaydım..
Dalıp gittim hikayeye...

___/
Pat pat peşi sıra takır takır silah sesleri!
Hemen toparlandım.
Arabamın olduğu yönde 4-5 atlı!
Tüfekler havada !
Dedim "herhalde domuz" süreğindeler !
İçlerinden bir tanesi ayrılıp bana doğru at sürdü!
Ayağa kalktım.
Kefiye sarılmış fes, kartal kanatlı yelek, yakasız gömlek, belde kuşak, potur şort, körüklü çizme !
Elinde tüfek, sırtında saz!
"Yok artık, herhalde ya mesire var yada dizi çekiliyor" dedim!
Ben şaşkınlıkla bakarken bu efe kıyafetli kişiye, o attan inip yularını bıraktı, hayvanın.
Nutkum tutulmadı değil hani.

___/
"Ne ararsın be kızan buralarda" diye sordu.
"Ben buraları severim, arada sırada kaçıp gelirim çam ağaçlarına su başlarına" dedim.
"İyi edersin, nerdensin" diye sordu.
"Dikili'denim" dedim ve "siz hayırdır bu kıyafetler silahlar ,atlar!" diye merakla sordum.

___/
 Yüzünde belirgin çizgeleriyle, kaşları iplik gibi ve çatık, muntazam dolgun bıyıklarıyla kelimeleri anlaşılır ama Ege şivesine çakırkeyif meyilli konuşan bu kişi bağdaş kurup oturdu. Bana da eliyle otur işareti yaptı. Bende karşısına bağdaş kurdum.

"Demek Dikili'densin" 
"Aslında ben Bademli Köyündenim" dedim.
"Bademli" diye düşündü. Tarif ettim köyümü.
"Ha şu yarısı Rum yarısı Yörük olan Anconoz Köyündensin"
"Eskiden öyleydi şimdi Oranın adı Bademli ama Rumlar  yok artık" dedim.
 Elimde ki cep telefonuma bakarak gülümsedi..!
"Siz bu kıyafetlerle hayırdır" dedim.
 Gülümsedi..!
"Tamda ben Kozak efeleriyle bir ilgili olay okumuştum ne tesadüf Efe kıyafetli biriyle karşılaştım" dedim.
  Arabamı gülümseyerek(!) inceleyen yüzü gerildi, kaşları çatıldı.
"Hangi efelermiş onlar de bakiim" diyerek bana döndü.
"Vallaha o okuduğum kitapta efe isimleri yazmıyordu" dedim.
 Kaşları çatık bir şekilde "Hangi olaymış o" diye sordu.
 Nerden bilecek diye içimden geçirirken, " Bergama'da Bir Sarı Kadı varmış zamanında ve o kadı (alaycı bir  gülümse ile "eee" dedi) O kadı işte Dikili ovasında ki köylünün tarlalarını zorla elinden almış ki ve o  zamanında zorla sahibi olduğu  tarlalardan iki parçası da bizimdi. Bir tarlanın adı "Kanlı tarla" idi onu  araştırırken....." derken bana sus işareti yaptı.
"Ben anlatayım sana" dedi.
 Ben hayret içinde kaldım. 
"Buyurun" dedim.
"Biz Kozaktayız kızanlarla, Rum çeteleri kıyıda, köşede, yamaçta kalmış Çepni-Yörük köylerine  baskın  veriyorlardı."
"Biz derken" diye soracakken  gülümsedi(!) sus işaretiyle sustum.
"Sultan Abdülaziz Han Teşkili Vilayet kanunu çıkarmış, Sonrası Abdülhamit Han dönemi. 
 Haberimiz yok, okuma yok bilgi yok. 
 Kanunu okumayı bilen kendine yontuyor. Boşluk ta çok. Gündüz  şehirde ahali olanlar gece dağlarda, başta Rumlar  olmak üzere karışık milletten eşkıyalık yapan çok. Zabitanlar çaresiz. Çare olsalar bile hükümleri adaletsiz."

___/
 (Sanki O günleri yaşamış gibi anlatan bu kişiyi dikkatle dinlemeye devam ediyorum...)

___/
"Duyarız adalarda Balkanlarda isyan vardır. Yunanıdır, Bulgar'ıdır, Sırp'ıdır, Ermeni'sidir isyan eder. Her  isyan haberinde  burada ki kalıntıları ayrı ayrı canlanır ayrı ayrı şımarıklaşır. Ayvalık'tan tut Madra Dağı  oradan gel buraya, Kozak  Yaylası Yağcı bedir  göçerlerine, in aşağıya tee Dikili ovası Yörüklerine, Çepnilere  kadar aman vermezler. Keserler asarlar  soyarlar haraçlanırlar."
 Acı bir gülümseme ile " Zabitan bizi kovalar! bizde bu devşirme çeteleri kovalarız! 
"Haşa biz İstanbul'a karşı durmayız ancak muhbirlik çok! Birinin tarlasında gözün mü var, birinin   makamında gözün mü var at çamur, izi kalsın. Tarlaya da konarsın, makama da! Nicedir geçmişle övünen    kızanlarını nice cenklerde şehit veren ahali, korkmaktan bile korkar durumda. Kadısından tut katibine     kadar devlet işi marifetiyle kanun kanundur diye diye susturulmuş halk, anası tokluk yolunda avlanmış, kara tavuk yavruları gibi aç bil aç sersefil yuvalarında ciyaklamaktadırlar."
 Derin bir nefes aldı ve devam etti.
"Hal böyle iken Dikili Ovasından Üç köylü geldi yamacımıza. Buyur ettik dertlerini dinledik" derken cep  telefonum  çaldı. 
 Sinirden telefonu kayaya çalacaktım! Anında telefonu tamamen kapattım!

 Gülümsedi...

___/
"Şu  kıvrıla kıvrıla akan su var ya, ovaya can verir. Tee burdan denize ulaşana kadar beslediği topraklarda  yetişen  pamuğu, tütünü satın almak için Rejisidir, Tüccarıdır bin takla atarlar. İyi kâr ediyorlar demek ki bir sene öncesinden  anlaşırlar köylü ile."
"Gelen üç köylü Dikili Çaltan köyündenmiş. Karşı kıyı Midilli Adasından tayinle buraya kadı olarak atanan "Sarı Kadı" lakabını taktıkları kişi: yeni çıkan kanunu bahane ederek zorla yok parasına tarlalarını satın  almak istemekteymiş."

 Ben "kartelleşme gibi bir şey mi " dedim. 
 Yine gülümsedi ve devam etti.

"Tarlalarını satmak istemeyenleri ova da bir mevkii de toplamış üzerlerine kurşun yağdırmış! Yaralı kalanlar sürüne  sürüne uzaklaşırken tarlaları akan kanlarıyla kızıla boyamışlar"
"Hal böyle iken köylüler haklı, zorbalığı yapan kadı! hakkını kimden arayacaklar? Tüccar değiller ki Manisa'ya İzmir'e gitsinler, gidip orada bu olayı dile getirsinler. Ağam desinler paşam desinler bu toprak kanunu bizi bezdirdi. Hoş haber de  gönderemezler. Tüccarıdır, rejisidir vilayetlere gidenler denize açılanlar hep ecnebidir."

"Kanun çıkar halk kanunu tam anlayana kadar, o kanun kalkar yeni kanun çıkar. İki öküzün çektiği kara sabanın ardında toprağa çizilen emekle iki parmak arasında kağıda yazılan mürekkep fermanının etkisi bir değildir. Toprak işleyenin değil toprak biçilen ekinlere değer biçenlerin günü olmuş." 

"Saray adaletinin, kanununun mecralara ulaşmadan cılızlaştığı, hatta kuruduğu yada işte bazı vicdansızlar tarafından kanunların halka farklı mayalanıp, el koydum, astım, kestim dönemidir."  
"Kısacası ecnebilerle kanunların devşirdiği makam sahiplerinin kol kola halkı ezdiği günlerdir. Bu dağlara biz asmak kesmek zorbalık için çıkmadık, kanunların zorlaştırdıklarını kolaylamak için çıktık. Yine derim ki biz saraya karşı değiliz sarayın eksik kaldığı yerlere yetişiriz."

"Gelen köylülere ne oldu?" diye sordum.

 Biraz nefeslendi. 

"Dediler ki Sarı Kadının zabitanlarının yanında Midilli'den gelen Rum çetelerde iş birlik içindeler, bize  aman vermiyor! İlla ki kadı zoraki topraklarımızı alacak kendi merasını kuracak!. Ne zaman ki Kadının Midilli'li çetelerle Dikili ovasında zorbalık yaptığını duydum, tekrar sordum bak bu doğru mu? Bir Osmanlı kadısı kendi halkına ecnebilerle  iş birlik içinde  olup zulüm yapmaz! Ağalar dedim bak biz yalana kurşun yakmayız bu işin içinde bir alengirli iş varsa  yanan siz  olursunuz dedim."

 Yüzü acıma dolu bir ifade ile "Gariban gariban karşımda oturan hiç bir lafa karışmayan  köylüden biri "Efem dilersen bir kaç kızan gönder misafir edelim kendileri  olup biteni sual etsinler, ahanda biz ordayız zulüm her gece hanemizde akan   kandan giden canlardan kızıllaşmış kanlı tarlada orda dedi" "Bu çıkışa sözüm şu oldu: tamam dedim üç tane kızan gönderecem siz bu gece burda misafir olun dedim. Üç kızan çağırdım yanıma. Böyle iken böyle imiş, varın gidin soruşturun işin aslı astarı nedir diye kızanları ovaya gönderdim."

...
 
"Ertesi gün kızanlar geri geldi, olay harfiyen yanımızda bekleyen üç köylünün anlattığının aynısıymış" 
 Düşünceli tavırla " Köylülere dönerek, Eh iş başa düştü ağalar nerede kıstırılır bu zorba kadı anlatın bakalım dedim" diyerek devam etti.

" Mera edindiği yerde büyük bir çiftlik kurmuş, Rum ve sair ecnebi ayak takımını burada beslermiş. Çitliğe baskın veririz dedim. Ne var ki köylüler çiftliğe baskın kızanlar için kırıcı olur, kadı efendiye ulaşmak zor olur dediler."  Hem biz, ne Kadının kanı aksın nede kızanların kanı aksın isteriz ha şu var şımaran Rum'udur ecnebisidir Kadı'nın kurduğu  bu çetenin canı cehenneme dediler."

Ben hayretler içinde içimden "Yok artık sen kalk gel Kozak Yaylasına, 1800 lü yılların sonlarında geçmiş belki de çoğu insanın bilmediği bir olayı Efe kıyafetli birinden sanki o günlerde; (şu tarihe tanıklık eden doğa içinde) bu kişiden ayrıntıları ile dinle! "Pes" dedim.

Gülümseyerek:
"Ne o daldın" dedi.
"Yok yok dinliyorum siz devam edin" dedim.

" Üç köylüden Kadının en çok nerelerde dolaştığını öğrendik. Dediler ki Kadı perşembe günü Demirtaş köyü mescidinde halk toplansın diye haber göndermiş  oraya gelirken kullanacağı yol üzerinde bulunan "U Taşı" mevkiinde kadıya pusu atmaya karar verip köylüleri ağızlarını sıkı tutması için tenbihleyip iki kızanla birlikte gönderdik."


"Çarşamba gecesi indik Dikili Ovasına. Daha önce köylülerle gönderdiğimiz kızanlarla buluştuk. Onların kılavuzluğunda
pusumuzu atıp beklemeye başladık."
 
Bağdaş kurduğumuz toprağa kuru çam sopasıyla bir harita çizdi.

 Sopanın ucuyla haritada "Biz burdaydık Kadı burdan gelecek ki bu yoldan Demirtaş'a gitmek için geçmemesi mümkün  değil" dedi.

 Ben hayretler içinde "Biz derken" diye soru anlamında yüzüne şaşkın ve gıpta ile baktım.
 Çatık kaşları ile kırışık anlı hafif gülümsemesiyle bir anda düzeldi ve devam etti.

"Aslında biz Kadı Efendiyi Kozağa kaldırıp misafir edip köylünün haksız yere alavere kanunla çöktüğü topraklarını geri vermesine zorlamaktı amacımız. Kadı dediğin muhakemedir, haktır biz bunu bileriz. Kanunlar halka zorluk değil kolaylıktır. Bizimde başımızda "yakala" fermanı var elbet ancak bizim cana mala kastımız yok. Ecnebi tüccarların köylüden: pamuğudur, tütünüdür, meşe palamudu, ekinidir  alımlarında  alın terleri tuzunun ucuz gitmemesidir maksadımız. Ve bir Osmanlı kadısının hangi kanunda yazar ki Osmanlı zabitanı bir yanda Rum  ve ecnebi çete ayak takımıyla birlikte kendi halkına zorba yaptığı. Hoş zorla topraklarını elinden almak istediği köylüler arasında Rum köylülerde var !

 Ve devam etti. 

"Maksadımız kan akıtıp can almak değildi, öyle olsa idi kaypakça pusu kurmaz, mertçe kadının Çiftliğini basardık. Nihayetinde belki bu kurşun yağmurunda Kadı da ölmüş olurdu. Onun ölmüş olması yaşamasından köylüye daha zarar verirdi. Çünkü "allem edip kullem" edip kanunla üzerine geçirdiği tarlaları geri almamız mümkün olamazdı."

Bir süre sessizlik ki bazı şeyleri başaramamış duygu sesiyle daha düşük bir tondan devam etti.

"Perşembe günü  tüm gün bekledik! Tarlasına tapanına gelip-gidip köylüden başka geçen olmadı. Karanlık çöktü iki kızan yolladım Çaltan Köyüne. Bir süre sonra geri geldiler. Köylünün de haberi yokmuş Kadıdan! 

Bu Efe kıyafetli adam ve sanki Kızanların Efesiymiş gibi anlatışı ile "Acaba rüyada mıyım" diye çaktırmadan işaret parmağımı baş parmağımla eklem yerinden avucumun içine kuvvetlice bastırıp burktum. Acı duyuyordum asla rüya değildi.

"Cuma oldu. Anladık ki dedim ya "muhbirlik yılları" Sarı Kadı pusuyu bir vakit öğrenmiş doğruca Ayvalığa kaçmış. Bir ay geçti Kadı İstanbul'a yerleşmiş. Orda göreve başlamış. Kozağın yamaçlarında zabitanlar  bu süre içinde  görünmediğine göre demek ki biz doğru yoldayız dedim. Kızanları topladım.  Çiftlikte geride bıraktığı Kadının Kızı Naciye ve damadı Tevfik'e haber verin korkmasınlar  kendileri ile konuşacağımı haber etmesi için iki kızanı göndermeyi karar kıldık."

"Ertesi gün kızanlar geldi görüşmeyi kabul etmişler. Vardık. Çaltan köyünden bazı ileri gelenlerle Kadının Merasında ki çiftliğe, böyle şöyle derken köylünden zorla alınan tarlaları geri aldık"

" Şimdi sen bildin mi Dikili sokakların da çarşaf çarşaf  bağırarak satılan lezzetli karpuzların yetiştiği Kadı Merasının hikayesini."
" Yada hala Kanlı Tarlalarda yetişen Pamuğun kalitesinin nereden geldiğini"
"Siz kimsiniz" dedim.
 Gülümsedi... "Ben İşte o kızanların Efesiyim" dedi.

"Bırak dalga geçmeyi" diyecek cesaretim yok. Her şey o kadar net ki hayal desem değil rüya desem rüya değil.

"Diğer Atlılar kimdi peki" diye sordum.

"Onların hepsi kızandı nihayetinde ölünce hepsi efe oldu. Kimi işgal dönemlerinde Yunan askerlerine yaptıkları baskınlarla zarar vermiş efeler, kimi Alman'ın "elimde kanun var ben buldum ben alırım" şımarıklığıyla Zeus sunağının kaçırılmasını eli kolu bağlı izleyen efeler, kimi  burada yetişen çam fıstığının, üretilen balın, peynirin, pekmezin yünün çalınmamasına göz kulak olan efeler."  
"Kestel barajına karşıcı, altın madenine karşıcı olanların hepsinin, bu kozak yaylasında makamları efeliktir. İsimleri sanları bilinmez olanlar vatanın işgalden kurtulması için dağa çıkanların, tek dal kırılmasın bir taş kaybolmasın diye mücadele edenlerin  yanında, Efsun askerleri ile çatışırken gövdesini Ali Çetinkaya kızanlarına siper eden şu kocaman kaya kızandır. 
"Çam ağaçlarını işaret ederek, "Bizi gölgeleyen, yeri geldiğinde yağmur çağıran yeri geldiğinde, sis oluşturan bizi  gizleyen bize nefes veren şu çam ağaçları ordusuda kızanlardır. Etrafında  piknik yaptığınız kıvrıla kıvrıla akan dereler birer kızandır..."  
 
"Neden onlar  kızandır. Cansız yada insan olmadıkları için mi efe değillerdir?" diye sordum.
 
Gülümsedi...
"Onların efeliğinin değeri yok edilince unutulunca anlaşılacaktır!" cevapladı.

"Peki buraya gelen herkese mi böyle karşılıyorsunuz nasıl bir tiyatro bu" diye sordum.

"Biz herkese görünmeyiz, adımızın sanımızın, yaptıklarımızın peşinde olanların bir satır dahi olsa tarih yapraklarında bizi okumuş olanların belki de iç sesiyiz diyerek kestirip attı.

Ben bu son sözünün ardından "Sazda çalıyorsunuz" dedim.

"Ne zaman bir fukara cendereden kurtulursa ne zaman zulmün başını ezmişsek, halk adına günü, ayı kurtarmışsak zeybek ritmimizle neşelenir, türkü yakarız efelenir zeybek safında dizilir." dedi.
 
"Bende saz çalarım" derken karşı koruluktan atlılar göründü. 
"İsminiz nedir" diye sordum.
Yüzüme baktı, "Kızanım gitmem lazım" diyerek ayağa kalktı. 
İleride otlanan atını çekti getirdi.

Atına bir hamlede bindi "sende bir Türkü yak bize uzakta olsa, yakında olsa tınısı sözü ulaşır bize" diyerek uzaklaştı. Diğer atlılara karışarak çam ağaçlarının arasından gözden kaybolup gitti.

Ben bu yaşadığım anların etkisiyle: yayladan eve gelip kağıdı kalemi sazı tezeneyi nasıl elime aldığımı bilmeden beni "KIZAN" diye niteleyen efenin ağzı ile çaldım ve söyledim. 

 Şimdi bu yazdığımı çaldığımı söylediklerimi dinlediklerine eminim...
 
Gün gelir  bende "EFE" olur, gelecek nesillere görünürüm...! 

____/
SARI KADIYI KAÇIRAN İSİMSİZ EFE TÜRKÜSÜ

yetiş geldi köylüden
indim dikili ovasına

kadı baykuş olmuş
konmuş halkın tarlasına

kurşunlar yağmış canlara
kan damlamış toprağa

kozaktan geldim dostlar
düşman bir  yara
kadı ayrı bir zorba

koştum tez geldim dostlar
kanunu yormuş
kadı  kendi kârına


biz dağların efesi
zeybek halkın öz ritmi

zulüm nerede ise 
çökeriz biz ensesine
ineriz biz tepesine

kadı kaçtı istanbula
düşman geçti denizi
düşman sevdi denizi

isimsiziz a dostlar
bir gün söz olur
bizide anarlar 
  
selam olsun kızanlar
bir gün saz olur
bizide çalarlar

bahar olsun yurduma
bir güneş doğar
dört bir yanı kaplar



Levent ÖZCAN

31 Aralık 2020 Perşembe

Deniz


 





Deniz, 
Deniz, avlanırız karın tokluğuna.
Deniz, memleket davasından boğuluruz tam bağımsızlık yolunda.
Deniz, sınır koymak bazen düşmanı dökmektir kurtuluş adına.
Denizde yüzmek kuş gibi hür, 
kanat çırpmaktır 
Gökyüzünü tepetaklak renginde.
Denize karşıcı Gün batımında demlenmek hüzünlenmektir.
Yaşamda  başlanıp bitirilmemiş umutlara.
Deniz
Deniz
Deniz


Levent ÖZCAN

29 Aralık 2020 Salı

Kadı merası zeybeği






yetiş geldi köylüden
indim dikili ovasına

kadı baykuş olmuş
konmuş halkın toprağına

kurşunlar yağmış canlara
kan damlamış toprağa

kozaktan geldim dostlar
düşman bir yanda yara
kadı ayrı bir zorba

biz dağların efesi
zeybek halkın öz ritmi

zulüm nerede ise 
ineriz biz ensesine
çökeriz biz ümüğüne

Kadı kaçtı istanbula
düşman geçti denizi
düşman sevdi denizi

isimsiziz a dostlar
bir gün söz olur
bizi de anarlar 

selam olsun kızanlar
bir gün saz olur
bizi de çalarlar

bahar olsun yurduma
bir güneş doğar
dört bir yanı kaplar


Levent ÖZCAN



25 Aralık 2020 Cuma

Salgın

 

kovid 19
korona 
cana tehdit mi ?
tehdit..

soru...

Gözle görülebiliyor mu ?
dili var mı ?
sesi var mı ?
dini var mı ?
milliyeti var mı ?
kadın-erkek genç-yaşlı,
çoluk-çocuk ayırıyor mu ?
dil, din, ırk ülke ayırıyor mu ?
hepsine kocaman hayır !


Yıl 2021 
emperyalizm
kapitalizm
mala tehdit mi ?
tehdit..!
cana tehdit mi ?
tehdit..!

soru...

Gözle görülebiliyor mu ?
dili var mı ?
sesi var mı ?
dini var mı ?
milliyeti var mı ?
sömürüyor mu eziyor mu
mazlum insanları ?
hepsine evet ise
tarihten beri en bitmeyen
en büyük salgın sizce ne ?


Levent ÖZCAN

22 Aralık 2020 Salı

masal


Bir doğru varmış dün
O doğru yalanmış meğerse bu gün.
Masal tekerlemesi
Bir varmış bir yokmuş gibi.

İyi olan şeyleri
hafife almakmış
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde diye
Yalanlara başlamakmış

Hiç bir zaman uz gidemeyen
Hep azla yetindiren
Ceylan kuş ağaç orman
dere tepe düz giden

Develer tellal iken
Kaf dağının ardında biz hayallerdeyken
Tıngır mıngır bizleri uyuturken
Yorgan yakmadığımız pireler
Şimdi, hayal bile etmedikleri yerdeler

Azınlığın sonunun mutlu  olduğu bu masalda
Kusura bakmasın hiç kimse
Onlar ermiş muradına
Ben şahsen çıkamayacağım kerevetine. 

Levent ÖZCAN

11 Aralık 2020 Cuma

ÖZÜR


 Kusur: bir insanın beyninde olabilir.

Kusur: bir insanın gözünde olabilir.
Kusur: bir insanın dilinde olabilir.
Kusur: bir insanın bedeninde olabilir.

Özür: bir insanın beyninde yoksa.
Özür: bir insanın gözünde yoksa.
Özür: bir insanın dilinde yoksa.
Özür: bir insanın bedeninde yoksa.

Engelli vatandaşlarımızı
                              düşünmüyorsak!
                              görmüyorsak!
                              konuşmuyorsak!
                              yardım yerine koşarak kaçıyorsak!
En büyük kusurlu 
En büyük özürlü 
Onların özünde bizlerizdir.


Levent ÖZCAN





10 Aralık 2020 Perşembe

se.....

 





Sev emir kipi
sev-i aşk
Sev-gi içten gelen his
sev-gi-li çoğaltmak yüreğin ritmini
sev-gil-im  
sahiplenmek
sana ait tek şeyi



Levent ÖZCAN

8 Aralık 2020 Salı

İ L E T İ Ş İ M

 
google alıntı





Şimdiler de
Bir sürü iletişim aracı var.
Cep telefonu var 
Mesajlaşma var
Messenger var
whatsapp  var
Var oğlu var.

Dün göz göze geldi,
Bugün arkadaşlarının arkadaşlarından seçti .

Dün aynı yerde yol gözledi.
Bugün Facebook'tan ekle dedi.

Dün aynı yerde  gülümsendi.
Bugün Messengerdan telefonunu istedi.

Dün cesaretini topladı bir pusula verdi.
Bugün  1 saat telefonda sohbet edildi.

Dün aynı yerde not bekledi ama cevap gelmedi.
Bugün telefonda sohbet epey ilerledi.

Dün yüz güldü. Hafta sonu pasta haneye gel diye pusula geldi.
Bugün hafta sonu  AVM' de  buluşuruz dendi.

Dünden bahsettiklerim 
Pasta hane de göz göze heyecanla konuştular.
Bugünden Bahsettiklerim 
AVM Cafesinde Merhaba-Merhaba.
Sonra akıllı telefonlarına daldılar.

Anlayacağınız dünün AŞKI.
Anlayacağınız Bugünün AŞKI.

Aşk yıllanır ancak His asla modernleşmez.

Levent ÖZCAN

Ümit......

 




foto alıntıdır.


boş zamanlarımda hayal kuruyorum
ümitleri zamana bırakıyorum

öyle kendi adıma filan değil
bebek adına
çocuk adına
genç adına
emekçi adına
baba adına 
bebek olduk mu olduk
çocuk olduk mu olduk
genç olduk mu olduk
emekçi olduk mu olduk
baba olduk mu olduk

bir gün ya zaman tükenecek
yada hayaller son nefesini verecek.

Levent ÖZCAN

4 Aralık 2020 Cuma


doğarsın emek-lersin, 
büyürsün emek-çisin, 
yaş büyür torun torba 
yine emek-lisin 
vatandaşımız
çarşı pazarda emek-ler gibi
vatandaşımız köyde 
yana yıkıla
vatandaşımız şehirde
bir oyana bir bu yana
hep ekmek peşinde.
bu vatandaş ne zaman koşacak
bu vatandaş ne zaman antalya da
doya doya tatil yapacak 
bana diyiversene 
kuzum be.........

Levent Özcan.

2 Aralık 2020 Çarşamba

Bademli Köyü Türküsü



yolların var padişahım
korumalı morumalı

tekerine taş değmez
atlarının nalı hiç düşmez

kasabaya vardığım 
yolum var kardaşım

eşkiyalar neci ki
her sapakta vergici

*         *        *

sarayın var padişahım
odaları bin hane

şölenin var padişahım
sofranda bir biz eksiğiz

yaşadığımız köyüm
var kardaşım

katığımız zeytin
sanki biz yetimiz

*         *        *

fermanın var padişahım
iyi ki allah değilsin

sen birsin  padişahım
ama biz yüz binleriz

şikayetim var kardaşım
bu düzen gitsin

yeter artık üzmesin
yeter artık düzmesin 


Levent ÖZCAN

29 Kasım 2020 Pazar

Nallı Arap Said.(Dikili Zeybeği Sözleri)

benzemez teni
                tütüne
benzemez şivesi
                egeye

yüreği kırmızı
atmaz öz yurdunda

limandan açılır
kefaller peşine
bir gözü ağlarda
bir gözü düşmandadır

zeytin siyahı teni
fark edilmez geceleri

koşar kozak yaylasına
düşmandan haber verir
koşar kozak yaylasına
dikiliden haber verir

afrikalı said
inanmıştır kurtuluşa
gerekirse çarpışır
efeler safında
gerekirse çarpışır
mustafa kemal yolunda

hain düşman değildir
said ihbar edilir

yakalanır limanda
nal çakılır ayaklarına

ser verir sır vermez
satmaz anadolusunu
nalla yürütürler
umursamaz ölümü

sülüklü çeşmede
verir son nefesini 

Levent Özcan



16 Kasım 2020 Pazartesi

Deniz hali

Su : dünyada en fazla var olan.
Denizi oluşturan : su.
Deniz : dünyada en fazla yer kaplayan.
Suyun doğada üç hali var.
Sıvı katı gaz.
Okyanuslar. Ummanlar ve iç denizler.
Bir nevi gökyüzünde bulutlar.
Kutuplarda buzullar.
Bizde de özel bir deniz var.
Sözü ile düşüncesiyle eylemi ile üç kelime.

1 TAM

2 BAĞIMSIZ

3 TÜRKİYE


Levent ÖZCAN




15 Kasım 2020 Pazar

KASIM...

yıllar
onsuz değildir
kasımlar
tek yetimdir
onuncu gün
özleme çentiktir

devrimleriyle
fikirleriyle
karanlıklar
boşluk değildir.

nerede 
doğdun sen
nerelere
geldin sen
canın yitimine
dünya servetine
cumhuriyet verdin
sen bize

devrimleriyle
fikirleriyle
karanlıklar
sonsuz değildir

Levent ÖZCAN
(Atatürk Türküsü zeybeği)


Gelir mi ?

belki bir gün yine biri çıkar gelir.
umurunda istiklal, yüreğinde millet.
belki bir gün !
çocuklarda bayram
kadınlarda medeniyet
halkında efendilik
gençlerde umut olur.
bir şeyler içer...
fincanda hatır,
kadehte hüzün,
sigarada efkar kalır.
bir gün...
bedeni yitip gider bu dünyadan,
gözlerden yaşlar akışır.
emaneti cumhuriyet, mahşere uzanır..


Levent ÖZCAN

6 Ekim 2020 Salı

Salgın döneminde Öğrencilere bedava İnternet sağlayan ABB Başkanı Mansur Başkana (2020)

 Robin hood desem
zenginden alıp
fakire dağıtma zorbalığı yok
her kişiye eşit mesafede

Prometheus desem
en zor anda her şeyi kolaylayıp
herkese nefes olma "mitolojikliği" yok
yaptıkları göz önünde

Egede Efe, Dikmende Seymen desem
bilinen düşman "kul hakkına" taraf kalıp
bir başka düşman, virüsün silüeti yok
silah yerine kaşlar çatık, halkı derdinde.

Süper güç devlet lideri desem
örnek alınıp
Abd ile Rusya, Çin ile "alakası" yok
Kısacası Bu kişi, Bizim "Hızır Başkan Mansur Yavaş" işte.

Levent ÖZCAN

5 Ekim 2020 Pazartesi

Oyun bitti.




Oyun bitti çocuklar.
Kaldırımda serçeler dağıldı
Pamuk helvam, taş helva paket oldu.
Top koştuğunuz arsalar, boylandı.

Oyun bitti çocuklar.
Mahallede insanlar, farklandı.
Gölgeler gölgelerden korkar oldu.
Okula gittiğiniz yollar tuzaklandı.

Oyun bitti çocuklar.
Sokakta Kazan Çömlek patladı.
Sek sek, bez bebek, bilyeler kayıp oldu.
Çocukluğunuz üzerine arsızlık çoğaldı.

Oyun bitti çocuklar.
Parmak uçları artık oyunlandı.
Küçücük bedenler büyük yaşlara hapis oldu.
Düşünceleriniz çocuk ruhunuz sonlandı.

Oyun bitti çocuklar.
Sokaklar sessiz,
Fanilalar tersiz.
Hayaller dengesiz.
Oyun bitti çocuklar.
Şekerler sizsiz..
El öpmeler sizsiz..
Bayramlarınız bitti çocuklar.


Levent Özcan

14 Eylül 2020 Pazartesi

Torun olmak !



İnternette satılık ilanlarında gördüğü ve özelliklerini beğendiği arabayı  almak için İzmir'den kalkıp İstanbul'a geldi.
___/

Aracı satan kişinin, adresine cep telefonun haritasından baktı..  
Beyazıt Meydanının arka sokaklarında bir yer !  
Bir taksiyi durdurdu. 
Adresi taksiciye söyledi.
İsimlerini duyduğu Vefa lisesi ve Vefa Bozacısının önünden geçip,verilen sokak adresinin önünde taksici durdu.
___/

Planı şuydu...
Arabayı bir ekspertize gösterip ona göre almaktı. 
Daha sonra da buraya kadar gelmişken, bir gece bir otelde kalıp Sultan Ahmet'i-Top kapıyı ve civarını gezmekti. 
Hani arabayı satan kişi de güven vermişti telefonda. "İstediğin yere arabayı gösterebilirsiniz demişti." Yoksa bir arabayı görmek için neden İstanbul'a gelsindi ki ?
....
Araba ekspertizi-alım satım işlemleri tamamlandı. İçi bir rahat şekilde direksiyona geçti.
Beyazıt meydanın oralarda bir otel ayarladı.
Oruç tutuyordu... 
"İftar vakti de çıkar bir lokantada yada meydanda gördüğü iftar çadırında iftarımı açarım." dedi.
Sabahta tarihi yerleri dolaşırım diye kararını verdi.
....
Otelden ayrıldı. 
Oldu olası tarih meraklısıydı.
Bırak ören  oralarda dolaşırken o zamanları yaşıyor gibi hissetmeyi, her hangi bir yerde her hangi bir kayada dahi çentik görse acaba neden ve kim bu kayaya çentik attı diye düşünüp dururdu. 
"Vardır elbet bir hikayesi" derdi.
___/
Tarih kokan İstanbul sokaklarında dolaşıyordu şimdi.
___/
Doğu Roma'yı hayal etti yani Bizans'ı..
Hipodromda kıyasıya rekabete dönüşen İmparator ve eşrafının desteklediği At ve binicilerinden oluşan "Mavi takım" ile Esnafın, locaların ve halk takımının desteklediği "yeşil takım" at ve binicileri arasında kıyasıya rekabete dönüşen yarışlarında ki çığlıkları kulaklarında çınladı.
___/
Hissedişi sanki hipodromda gibiydi derken kafasında bir darbe hissetti ve gözleri karardı birden.
___/.
Kulaklarında acayip homurtular.
Başından süzülen sular içine işliyordu.
Ayakları uzanık oturur vaziyete getirdiler. Başını hızlıca sağa sola silkeledi..
Yüzünde bir serinlikle gözlerini araladı
Etrafında sarıklı fesli, kaftanlı, şalvarlı, uzun yelekli, kuşaklı adamlar...!
Çevresinde bir kalabalık..
Gözlerini ovuşturdu.
Bir daha başını sağa sola silkeledi.
Gözlerini ovuşturdu...
Çevresinde bir kalabalık...
Acayip  kıyafetli fesli mesli şalvarlı yelekli adamlar.????

___/
"Ne oluyor ya" dedi içinden.
"Ha Ramazan ayıya! Geleneksel Osmanlı kıyafeti giymiş herhalde insanlar" diye iç geçirdi.
Kalabalığa "Çok sağ olun çok teşekkür ederim " deyip kafasını yine silkeleyerek yürümeye başladı.
Kalabalık garip garip bakarken.. Arkasından "Ecnebi herhalde" diye yükselen homurtuları duydu.

___/
Şöyle yürüdüğü sokağa baktı!
Allah Allah Araba gürültüsü yok..!?
Korna sesi yok, ışıklı tabelalar yok..!?
Muntazam taş döşeli yol..!?
Sokağın bitimin de bir ana cadde !
Yollar aynı taş dizili ?
Başında bir ağırlık !
Kafasını, afallığını yenmek için hızlıca yine sağa sola silkeledi.
Gözlerini anlık açıp kapadığında cadde ; Omuzlarında iki kefeli terazileri, küfeleri, ya elinde ya sırtında heybe,
sele, güğüm belindeki dirhemleriyle maniler söyleyerek satış yapan seyyar satıcılar...!?

___/
Yankılanarak taş yoldan geçen at arabaları ?
Sağı solu küfeli eşekler ?
Kalabalık cadde insanlarında Sarıklı-fesli, Şalvarlı uzun yelekli, kuşaklı adamlar ?
Kadınlar peçeli çarşaflı ?
Elektrik direkleri yerine,  yol kenarlarında muntazam mesafede dikilmiş demir direklerin ucunda daha yakılmamış mumlar, çıralar kandiller ?

___/
Dükkanların girişinde çoğunluğu tahta üzerine yazılmış Arapça yazılı tabelalar..?

___/
Caddeye çıkan bir sürü sokaklardan birisine çark etti...
Sokak kenarlarında çoğu iki katlı hepsi muntazam cumbalı geniş avlulu evler.
" Allah Allah, bu nasıl bir büyük Ramazan organizasyonu ki film seti gibi her yer. Kim yaptıysa buraları vallaha bravo hiç bir beton adına zerre eser kalmamış ! 
Gökdelenler yok ! 
AVMler  yok!
Şıkır şıkır tabelalar yok !

___/
Cumbalı evlerin gölgeleri yavaş yavaş uzadı hava kararmaya başladı.
Karnı da iyiden iyiye acıkmıştı.
 Sokak bitiminde,saatine baktı. *
"Oo, iftara 15  dakika kalmış, gidip bir lokantada (yok bir aş evinde! orucumu açayım) diyerek de kendine espri yaptı.
Gerisin geri geldiği sokaktan ana caddeye yürümeye başladı.

___/
Az önce geçtiği evlerin  önününde ki kandiller  tek tek evlerden çıkanlar tarafından yakılıyor ancak evlerin çoğunun kapıları açık bırakılıyor ?

___/
Kapıları kapalı evlerde var. 
Kapıların üzerinde iç içe tokmakları var.
Kapılar açık olduğu için göz ucuyla evlerin giriş katlarına bakıyor bir anlam veremiyor.

___/
Az önce saatine bakmak için çevirdiği  kolu aklına gelince hemen üzerinde ki kıyafetlere baktı.
Kafasına elini götürdü sanıyordu ki kafasında bir ağırlık çarpmadan dolayı ama hayır ?  
Kafasında ki ağırlığı çıkardı. 
Sarıklı keçe fes !?
Sarıklı fese bakarken üzerinde kaftan uzun yelek ayaklarında çarık !? 
"Yok artık beni bayıltıp bu kıyafetleri mi giydirdiler ?" derken,  endişe ile yeleğin iç ceplerine baktı Cüzdanı paralar cep telefonu arabanın anahtarı yerli yerindeydi. 
___/
Öyle bir derin nefes alırken.!
Epeyce büyükçe bir evin önünden geçerken, kapı önünde bekleyen  biri
"Ve Aleyküme-selam buyurun iftarımıza" diyerek evin görkemli kapısını işaret etti.
Önce irkildi...
Davet eden kişi Sarıklı hemen hemen aynı tarz kıyafetleri giymiş bir kişiydi:
"Oruç niyetimiz var değil mi" diye sordu.
Tereddütle kafasını öne geriye evet anlamında salladı.
"Vay be" dedi. "Lehçeler bile Osmanlıca" 
"Herhalde bu ev pide salonu bu adamda çığırtkan olmalı diye iç geçirdi."
___/

Evin görkemli kapısından geçti.
Eve girdi.
Kapı kapanınca yine endişelendi.
Çarıklar çıkarıldı.
Önde buyur eden çığırtkan ! Ahşap merdivenden orta kata çıkıldı.

___/
Genişçe  bir cumbalı oda.
Cumbanın ve odanın üç tarafında divanlar.
Ahşap zemine serili halılar, kilimler  ve onların üzerine serili peşkir, peşkirin üstünde kasnak,
kasnağın üstünde enfes görünen çanakların içinde yemekler ?

___/
" Bu ne ya  çok pahalı olmasın" diye düşünürken, bir top sesi ve ardından metalik olmayan has insan sesiyle ezan sesi...

___/
Oruçlar açılır.
Tatlılar en son kahveler içilir.
Karnı tıka basa doymuştur.
Entresandır çığırtkanla aynı sinide yemek yemiş aynı etli bulgur pilavına tahta kaşık sallamışlardır..
Bu durumda "hesabı nasıl ödeyeceğiz" diye düşündü..
Elini yeleğin cebine attı "Ustam bana müsade, borcum kaç para" diye çığırtkanın yüzüne bakarak sordu.
Çığırtkan dediği kişi bu farklı lehçeyi yarı ancak cebe giden  eli görünce tam ne sorulduğunu anladı.
Bekle işareti yapan çığırtkan bildiği kişi kuşağından içi dolu bir kese çıkarıp ona uzattı.
Tereddüt ile keseyi aldı. 
Avucuyla içinde ne var diye yoklarken "bu nedir" diye sordu.
Çığırtkan:
" Kardeşim seni haneme davet ettim geldin, soframa buyur ettim oturdun." 
"Orucunu açtın."
"Yemeklerimi yerken dişlerini yordun. Ve bana Allah katında sevap kazandırdın." 
"Kese içinde karınca kararınca üç tane  nacizane altın var onlar, yemeğimi yerken yorduğun dişlerinin vergisidir"
"Allah razı olsun Allah kabul eyliye" diye peşi sıra cümleleri sıraladı.

___/
Aslında çığırtkan dediği adam daha uzun konuştu da lehçeden anlam çıkarabildikleri buydu.
___/

Helalleşme esenlik ve vedanın ardından sokağın sonunda ki ana caddeye doğru yöneldi.

___/
Ana caddeye çıktı.
"Bu nasıl bir kurgu rüyamı nasıl bir organizasyon bu"
"Arkadaş ne oluyoruz ya film mi çeviriyoruz n'oluyor ya derken kafasında yine bir sert bir darbe ve acı ile film koptu.

___/
Gözlerini araladığında  kocaman apartman bloglarını en üst bitimlerinde kararmış gökyüzünü gördü.
"Ah evladım kalk beni duyuyor musun" diyen kolunu çekiştiren yüzünü okşayan bir amca ile boğucu bir trafik sesini duydu.
Başını sağa sola çevirdi. bir çok ayaklar gördü. İnsanlar etrafında daire oluşturmuş çoğunun elinde cep telefonu sırtı üstü uzandığı kaldırımda kendisini videoya çekiyorlardı.
"Kalabalıktan biri ben bu tarafa kaçtığını gördüm" diye kalabalığa bir şeyler anlatıyordu.
Kalabalıktan bir başkası da " Ben polisi aradım şimdi gelir ekip" dedi.

___/
Yine kaldırımda  ayakları uzanık şekilde oturdu.
Biri bir şişe su getirdi, bir iki yudum su içerken polisler geldi...

___/.
İzmir'den araba almaya gelmiştim. Arabayı aldım. Bir gece kalmak için otelde yer ayırtıp iftarımı açmak için lokantaya gidiyordum. Sokakta kafama bir darbe oldu sonrası işte buradayım.
"Sadece cüzdanım yok" dedi ifadesinde. 
Atın aldığı araca yakıt almak için tek kuruşu yoktu.
Cep telefonundan hanımını aradı.
Başından geçenleri anlattı.
Orada görevli polisin iban numarasına para göndermesini istedi.

___/
Karakoldan ayrıldı...
Yer ayırttığı otele yöneldi.
Kocaman iftar çadırında açılan oruçlardan sonra masadan toplanan  strafordan tabakları şeffaf  plastik çatal bıçak kaşıkları gördü !
Oysa kendisi de oruçluydu... ?
Ancak karnı tıkabasa doluydu...!
Birden kıyafetlerine baktı ?
Kıyafetleri yine İstanbul'a geldiği kıyafetleriydi.
Hemen elini cebine attı.
Sımsıkı yaptığı yumruğunu inşallah rüya değildir diye açtı ve avucunda 
-- Tıka basa karnını doyurmaya karşılık Diş vergisi olarak hediye edilen içinde üç altın olan kese vardı--

___/
Kendini Osmanlı adledenler...
Gökyüzüne rezistanlar diktirmek değildir  semtlerce...

Osmanlıcılık dikey büyümek değil yatay büyümektir.
Osmanlı olmak...

Ramazandan iki ay önce tüm gıda ürünlerinde fiyatları sabitlemektir.
Osmanlıcılık...

Ramazan ayında ucuz ve en güzel ekmeği ve en güzel eti satın aldırtabilmektir iftar sofralarına.
Osmanlıcılık...

Sadece Ramazan ayında boy boy iftar çadırları kurmak değildir meydanlarda halka.
Osmanlıcılık...
Alın terinin karşılığını, kul hakkını on iki  ay boyunca hanelere tereddütsüz kazandırabilmektir.

Osmanlı olmak.
Ona buna vergi koyup vergici değil eşit adil olup verici olmaktır tebana...

Osmanlı olmak...
Kendilerini elit sayıp altın tepsilerde iftar açmak değildir.
Osmanlı kültürünü bu topluma yayıp halkın refahını arttırp, içinde altın olan kesler dağıtıabilmektir halkına...


Levent ÖZCAN

* 33 Yılda bir Ramazan ayı aynı ay aynı güne denk gelir.

Yararlanılan alıntı asla yapılmayan kaynaklar.

Günümüz Türkiye'si.

https://www.dunyabulteni.net/kultur-sanat/osmanli-turk-evi-ozellikleri-h432420.html

https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/osmanli-sokaklarinin-simgesi-seyyar-saticilarhttps://www.altayli.net/tanzimat-devrine-kadar-osmanli-devletinin-ulasim-teskilati-ve-yol-sistemine-genel-bir-bakis.html01.01 

 http://www.emo.org.tr/ekler/94a988102edcd4b_ek.pdf TURKIYEDE AYDINLATMA TARIHINE GIRIS 

https://www.osmanlikostumleri.com/urun/osmanli-halk-kiyafetleri

http://bugraderci.blogspot.com/2012/06/bizanstaki-ezeli-rekabet-maviler-ve.html

https://istanbeautiful.com/tr/istanbul-tarihi-yarimada-fatih/

https://www.google.com/search?q=beyaz%C4%B1tharitas%C4%B1&oq=beyaz%C4%B1tharitas%C4%B1&aqs=chrome..69i57.22473j0j7&sourceid=chrome&ie=UTF-8

https://www.fikriyat.com/tarih/2019/05/05/osmanlida-ramazan-tenbihnmeleri



9 Eylül 2020 Çarşamba

9 Eylül İZMİR

Bugün kurtuluş, Eylül Dokuz
Cumhuriyetle birlikte
Atadan toruna devreden, 
Bu kutsal kalenin,  
Birer savunucusuyuz.

Bize "gavur" desinler. 
Şüphemiz yok kendimizden
Aldırmayız..! 
Bırak tek düşmanı...
Dünya gelse üstümüze,
Yine, yeniden
Ege denizi de hazır, 
Bizler de hazırız. 
Bildiğiniz üzre;
Mustafa Kemaller yerli yerinde...

Levent ÖZCAN





8 Eylül 2020 Salı

"Günün kutlu olsun"



Hüzünler tükettim
Günlerin ardından
Umutlar Yeşerttim
Ufuklar ardından

Türkülerin ağıtında
Şarkıların hicazında
Yaşamın mizahında
Direndim karanlığa

Güvercinler gözledim
Bulutlar ardında
Serçeler besledim
Avuçlar kucağında

Türkülerin ağıtında
Şarkıların hicazında
Parmaklık ardında
Kapandım tutsaklığa

Doğumlar yaşadım
Duvar sancısında
Acılar eksilttim
Gülüşler şafağında

Senaryo tuzağında
Tiyatro dramında
Hayat dekorunda
Yeltenmedim figüranlığa

Levent ÖZCAN


31 Ağustos 2020 Pazartesi





özgürlük için
che onun kitabını
taşıdı çantasında

nadir yabancı
devlet adamlarının
heykeli var kübada

ona özenerek
ingilizlere baş kaldırdı
gandi hindistanda

ışık saçtı 
karanlıklar içinde ki
nice mazlum uluslara

tam bağımsız 
Türkiye 
için

naciz vücudu
toprak olan !
fikirlerindeyiz

naciz vücudu
toprak olan !
izindeyiz

naciz vücudu
toprak olan !
cumhuriyetindeyiz

senin geleceğin
yoksa 
eğer

Cumhuriyet yoluna
bu 
uğurda

gerekirse
seve 
seve

biz senin 
yanına 
geliriz

kahrolsun
emperyal
devletler

yaşasın 
tam bağımsız
TÜRKİYE

Levent Özcan





30 Ağustos 2020 Pazar

Gerçekleri tarih yazar. Tarihi satın alamazsın

 Bugün Yunan askerlerinin

Feslerinin  yerle bir olduğu gün 

Bugün Vatan haini gazetecilerin 

Şerefsiz kalemlerinin kırıldığı gün


Bugün tebaa gerisinde

İhanetlerin ayıklandığı gün.

Bugün mekanın sahibinin

Ranconunun zirvesi olduğu gün


Bugün kerpiç evlilerin

Sarayı ve burjuvayı yıktığı gün

Bugün çarıklı efelerin

7 düveli perişan ettiği  gün


Bugün bugünümüzü sağlayanların günü

Sermayeleri: kol, bacak, kan ve can

Bugün öksüz yetim eşsiz kalanların

Bir millete bağımsızlık hediye ettikleri gün


Bugünü unutturmaya çalışmak

Serv sevdalılarının işi

Bu günü alalade gün saymak

Top namluları hedefinde  saltanat zihniyeti işi.


Dön bak tarihe

Emperyalizmin zaferi olmaz.

Bön bön bakma Anadoluya, halkına

Tarihte tektir kurtuluşun Zaferi

Mustafa Kemaller Safında.


Levent Özcan


14 Ağustos 2020 Cuma

vatan için .....

 En ön saflarda görünüp

Mevki Makam kapma teşalında !

Yangın yerinde...

Habire methiler göverterek

İhale kapma Çabasında !

İşgalcileri hoş tutup onları hoşlayıp

Efsunlar, hurefler içinde

DEĞİLLERDİ !

Tek sermayeleri Canlarıydı

Mevzubahis VATANDI..


Ruhları ŞAD olsun.

Levent ÖZCAN


23 Temmuz 2020 Perşembe

Bir sabah

bana 1 sabah sun ki
yüzümü...
sabah mahmurluğunu atmak için değil
yeni günün güzelliğine inanmak için yıkayayım.
mesela...
manşetlerinde cinayet olmasın günün
hepimiz kardeşiz derken
hak etmişler alın terini hakça bölüşsün.
mesela...
asker ölmesin
polis ölmesin
düşünce tutuklanmasın
işçi coplanmasın
mesela...
Çocuklar tek başına parka gidebilsin
Kadınlar güvende
Babalar akşamları elleri alışveriş dolu eve dönsün

Levent Özcan


21 Temmuz 2020 Salı

Bir Erkek tarafından Muğla da katledilen Pınar Gültekin'e

öyle günler yaşıyoruz ki
yazmaya mecalimiz yok
yorum yapmaya cesaretimiz yok

tecavüz ediyorlar
çoluk-çocuk demeden
bazıları boğuyor
benzin döküp yakıyor
yetmiyor
beton döküyor üstüne

utançtan başım eğik
yukarı baksam
çocuk dolu tecavüz
aşağı baksam
dişi dolu mezarlık


sağım duyarsız
solum tutsak
ardım ihanet
önüm karanlık

Levent Özcan


15 Temmuz 2020 Çarşamba

DESTAN

Samsunda toprağa düştük.
Havzada sulandık.
Amasyada köklendik.
Erzurumda saçaklandık.
"Ya istiklal ya ölüm"
Sivasta  dirildik.
23 Nisan 1920.
Ankarada yeşerdik.
İnönüde yapraklandık.
Sakaryada palazlandık.
Dumlupınarda dallandık
"Egeye uzandık"
9 Eylül 1922
Sayende Yüce ATATÜRK
İzmirin dağlarında çiçeklendik.
Ve hala rengimiz tam bağımsızlık olmasada
Senin bahşettiğin cennet vatanda
Gösterdiğin hedefinin yolundayız hala.

Levent Özcan.

12 Temmuz 2020 Pazar

Tuncelide Dağ keçilerinın avlanması ihalesine.

Sığırcığı vurursun
Göçmen Yolunda
Zeytin, gagasında
Yayılmaz artık,
Deliceler dağlara.

Tavşanı vurursun
Oysa ki Tilkinin hakkıdır.
Çakalın Hakkıdır.
En sonunda da
Kümeste ki tavuktan olursun.

Tilkiyi Çakalı vurursun.
Farelere meydan kalır.
Tarlanda bostan, 
Ambarda ekin murdarlanır.
Her bir canlının yok yere can kaybı !
Acı olarak kat be kat
Kayıp olarak hepsi sana dolanır.

Levent ÖZCAN

2 Temmuz 2020 Perşembe

Madımak

Yeşili eşyada seversiniz
Yeşili  doğada severiz
Siz can yakarsınız
Cananı ahirette ararsınız
Biz Önce CAN deriz
Cananları ahir zamanda dahi yaşatırız.

temmuzun 2 si
bedenler kavrulur
temmuzun 2 si
düşünceler duman olur

sevgi dili
sevgi dini
mübarek gün
1993 temmuzun 2 si

bedenler kavrulur
düşünceler boğulur.

Levent Özcan

28 Haziran 2020 Pazar


(Yarın 16 Mayıs,)

Vapur yola çıkıyor.
Ufuk yarı aydınlık,
Yarı karanlık.
Vapurda, bir adam.
Kafasında umut.
Umudun yükü oldukça ağır.
Ya ölüm, yada
tam bağımsızlık !


 Levent Özcan

ZORBA


Çiftçinin yanında olmak
kümesinden yumurta çalmamak
ağıldan kuzu
tarlasından ekinini aşırmamak.

Küçük esnafın yanında olmak
ordan burdan dolaylı dolaysız
vergicilikle sanayiciye eşdeğer
Küçük esnafı tokatlamamak

Sanayicinin yanında olmak
yol yerine köprü yerine
üretileninin işlenmesini sağlamak
fabrikalar açmakla gururlanmak

İhracatçının yanında olmak
dünyayı pazar pazar dolaştırmak
elin samanınla soğanınla değil
markalaşarak onur duydurmak

Hakının yanında olmak
Hizmet refah  sağlamak
azınlığa günbe gün düştükçe
artan karşı düşünce ile zıtlaşmamak
Ey saltanat
serçe gagası ile verirken
ey iktidar
Devlet olabilmek
Kartal pençesi ile geri almamaktır.

Saltanat kabile devridir.
Aşırı vergicilik 
Zorbacılık işidir.
tarihe bir dön bak
ne saltanatlar yerle yeksan
ne zorbalar unutulmuş
bırak mezar taşını 
mezarlarını arasan artık bulunmazdır.

Levent Özcan

Allahtan

Deprem olur
İnsan ezilir
Aniden olur
Deriz Allahtan

Sel olur
İnsanlar boğulur
kaybolur
Deriz Allahtan

Çığ olur
Yıkılır beyaz
ölüm olur
Deriz Allahtan.

Maden çöker
Grizu patlar
İşçiler kavrulur
Deriz Allahtan

Tokluk biter
Açlık olur.
Psikoloji öldürür
Deriz Allahtan.

Tren çıkar raydan
Uçak çıkar rotadan
Ölüm bol olur
Deriz Allahtan

Çıkar Çatışır
Savaş olur
çocuklar ölür
Deriz Allahtan

Oysa ki akıl vardır
Bölüşüm vardır
Barış vardır
Tedbir vardır
Değer vardır
Asıl bunlar Allahtandır.

İnsanlık adına insana zarar,
İnsandandır.
İnsanın zorbasındandır.
İnsanı ucuz harcayandandır.

Levent ÖZCAN





Yaşattıran yaşanmışlıklara.

Bazı kabirler vardır.
Baş ucu taşı yıkılmış sökülmüş.
Bazı anıtlar vardır..
Devran değişmiş önemini yitirmiş.
Kaidesinden sökülüp atılmıştır.
Bazı adamlar vardır.
Ölür kabire sığmaz.
Bazı adamlar vardır.
Anıtları fikirleri karşısında cüce kalır.
Bir adam vardır tam bağımsızlık, özgürlüktür.
Ne topraktadır fikri.
Ne heykeldir devrimleri.
O mu ? O, kim midir ?
O yüce insan: Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Levent ÖZCAN

27 Haziran 2020 Cumartesi

Ya hep Ya hiç.

ya hep ya hiç.

güne, güneş
geceye, yıldız
yıldıza, sonsuzluk
sonsuzluğu 
          özgür
             kılmak
                   gerek

siyaha, beyaz
beyaza, bulut
buluta, gökyüzü
gökyüzüne
        güvercinler  
                    ekmek  
                          gerek

umuda, hayal
hayale, emek
emeğe, alın teri
alın terine 
            değer 
               vermek 
                       gerek

devrime, onur
onura, hak
hakka, birlik
birliktelik 
            güçlü  
               olmak 
                    demek

Levent ÖZCAN

31 Mayıs 2020 Pazar

İlk kıpırtı özünde
İlk nefes bir damla çığlıkta
İlk sıcaklık, koku, sinede
Ilk doygunluk ak sütte
Ilk gülücük göz bebekte
İlk Tanrı sanatı, öğretim
İlk adım ona doğru
Sonra
Sonra
Sonra
Bazılarımız için ve hala...
O hep dert ortağı hep koruyucu.
Kutlu Olsun Nice anneler dolu
A N A D O L U.

Levent ÖZCAN

30 Mayıs 2020 Cumartesi

şiir

bir şiir olsam
 adı sen olsa
mısraları sen
kafiyesi sen
tek konusu sen
şair sen olsan
ve
her gün okunsam.

Levent Özcan



27 Mayıs 2020 Çarşamba

işin özeti şiir

sosyetenin medeni hal çalımları
asgari ücretin karun ettikleri
bizi avuturken burnu uzayan pinokyolar
kendi içimizde şımaran siyaset
kemikleri sayılan cılız demokrasi
sonrasında sabrın sonu selamet
vatan ekmeği, memleket bereketi
bugünden yarına devreden kara düzen ritmi
sonuç 
  binlerce 
     olgunlaşmamış 
                     kıyamet


Levent Özcan

kısaca

ille bir şey yazacaksam eğer
biri -sensin-
diğeri -memleketim-


Levent Özcan

gizli sevi

göster yüzünü
sohbet koyulaşsın
dağların karanlık eteklerini sıyıran
usulcacık yükselen gün ışığı gibi
hafiften hafiften yak yüzümün benliğini.

Levent Özcan

rota

bir pusula
nasıl ihanet etmezse kuzeye güneye
suni manyetik alan yaklaşmadıkça yanına

bir devrimci
ne kadar inanmışsa davasına
baskı zulüm ihanet  çepeçevre olsa da

işte benim rotam kutuplarına
iltimas yok bir başkasına
benim sol yanım devrim
senin yoluna

Levent Özcan

Covid-19 işgal günlerinde

Ana, baba kandır candır

darlıkta sıkıntıda
daima yanındadır.

Öğretmen vardır,
Bilginin abidesi
Ufkunu aydınlatandır.

Hemşehri vardır.
Tanımasan bile sıla özlemi
Paylaşılandır. 

"Hemşire" vardır 
Bir bakıma hepsine eşdeğer..
SAĞlıkçılar SOL yanımızdadır.

Levent ÖZCAN

deniz

bir çok şeyi sevebilir insan
en çok denizi seviyorum ben
şanslıyım elbet
ben deniz çocuğuyum 
deniz ve güneş aşkını
çok daha iyi bilirim sizden

Levent Özcan

Cambaz

cambaz gibiyim
cümlelerin üzerinde
sendellesemde imla korkusu ile
kafiye telaşına düşmeden
sağ salim şiirlerimle
sana ulaşıyor olmak güzel

Bakış

akla düştü mü
yüreğe iner
serin bir dünyadır gülüşün
sonbaharı  kışı yok
çocuksu mahcubiyetinin

Levent Özcan

Anlam

__bilmek için
okumak gerek
_inanmak için
_____devrimci
_____hak için
vasıfsız ama sermayedara
mücadeleci olmak gerek

yağmur olmak gerek
_____can vermek için
orman olabilmek için
___fidan olmak gerek

upuzun gök olmak gerek
______özgür düşüncelere
faşist zorbalara ulaşsın diye
___________(meydanlarda)
marşlara türkülere tını olmak gerek

________ve doğmak gerek
_emekçi anadan babadan
_ana fikir solcu olabilmekte

_karanlıktan doğmak gerek

iki damla saf çığlıkla karışık
__Bahşettiği Cumhuriyetinde
_(riyadan uzak aslına sadık)
ana fikir ATATÜRK'çü  olabilmekte

Levent Özcan
( 08.08.2019)

Arkadaş

"Yaş 7" ne elektrik ne telefon
             anteni kırık pilli radyo
             ne daire, ne ev 
             akreplerle koyun koyuna çardak saray
             ne Şehri, ne ilçesi, ne köyü
             yaz sıcağının alnında
             tütün ırgatlıktı, arkadaş


Levent ÖZCAN


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...